CHP’nin gerici aday dayatmasına karşı, Demirtaş’a yönelen bir milyon oy ve sandığa gitmeyen iki milyon seçmen, ülkemizde önümüzdeki dönem diktatörlüğe karşı sokakta mücadelenin toplumsal temelinin canlı bir şekilde bizi beklediğinin göstergesidir Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlandı. Milyonlarca yurttaşın emre itaatsizlik göstererek tıpış tıpış sandığa gitmemesi, ülkemizdeki birçok siyasi dengeyi de altüst etti. Bu seçimde siyasal güçlerin tavır […]
CHP’nin gerici aday dayatmasına karşı, Demirtaş’a yönelen bir milyon oy ve sandığa gitmeyen iki milyon seçmen, ülkemizde önümüzdeki dönem diktatörlüğe karşı sokakta mücadelenin toplumsal temelinin canlı bir şekilde bizi beklediğinin göstergesidir
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlandı. Milyonlarca yurttaşın emre itaatsizlik göstererek tıpış tıpış sandığa gitmemesi, ülkemizdeki birçok siyasi dengeyi de altüst etti.
Bu seçimde siyasal güçlerin tavır alışları, sonuçla beraber tek tek incelenebilir. CHP’nin krizi, üzerine konuşulması gereken önemli başlıklardan birisi. Çünkü CHP’nin siyasal tutumunun sonuçları bütün bir toplumsal muhalefeti etkileyen yeni bir durum ortaya çıkardı.
Seçim öncesi CHP’nin yeni yönelimine sessiz kalınmaması gerektiğini “Demokrasi mücadelesi verenler İslamcı seçenekler içinden tercih yapamazlar. Solun tabanındaki aydınlanma fikrini, gericiliğe ve faşizme karşı mücadele geleneğini çürüten bu çizgi ile mücadele edilmelidir. Bu politikanın teşhirinde CHP içi gerilimler değil en genel anlamıyla sol taban esas alınmalıdır” diye yazmıştım.
Yöneticisi bulunduğum Halkevleri “gericiliğin, ABD işbirlikçiliğinin, piyasacılığın, kadın düşmanlığının iki yüzüne de mecbur değiliz!” diyerek, Erdoğan’a ve İhsanoğlu’na karşı tutum aldı. Halkevleri, sandığa gitmeyecek olan veya Demirtaş’a oy vermesi muhtemel kitleler ile politik temas kurmaya çalıştı. Bu doğru politik tutumun olumlu sonuçlarını önümüzdeki dönem göreceğiz.
Aynı zamanda ilk elden solun tabanı da olan CHP seçmeni, buyruklarla hareket etmeyeceğini, gericiliğe ve faşizme karşı mücadele geleneğini yitirmediğini sandık tavrıyla gösterdi. Sandığa gitmeyen ya da Selahattin Demirtaş’a oy atan azımsanmayacak bir Alevi seçmen topluluğu da bundan sonra Alevilerin sadece CHP Genel Başkanı’nın hatırına siyasal tutum almayacağını da göstermiş oldu.
CHP’nin tarihsel hezimeti
CHP’nin yerel seçimlerde ortaya çıkan sağ-muhafazakar politikalar ve politikacılar ile açık işbirliği çizgisi cumhurbaşkanlığı seçiminde de devam etti.
CHP’de mevcut yönetimin Cemaat’le, tüm sağ siyasi güçlerle, Süleyman Demirel’le, ABD ile girdiği ittifak bu seçim sürecinde ayan beyan ortaya çıktı. CHP’nin genel başkan yardımcılarının ve milletvekillerinin gözaltına alınan Cemaat’e bağlı polis şeflerini ziyarete gidişini önemli bir not olarak belirtmek gereklidir.
CHP, Tayyip’e bir seçim kaybettirme üzerine kurdu seçim stratejisini. CHP, yerel seçimlerde Hatay’da Lütfi Savaş, Ankara’da Mansur Yavaş (hepsi bunlar değildi) ile ortaya koyulan çizginin ülke çapında da tutabileceği gibi siyasal öngörüye sahipti. Ankara ve Hatay’da “başarılı” olunmuştu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde niye başarılı olunamasındı? MHP ile açık ittifak yapılmıştı. Küçük siyasi partiler de destekliyordu. 1+1=2 etmez miydi?
CHP’nin cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı sonucu başarısızlık olarak nitelemek, durumu anlatmayan hafif bir değerlendirmedir. CHP kelimenin tam anlamıyla yenilmiştir.
Doksan yıl önce kurulmuş bu partinin siyasal yaşamında böylesi bir yenilgi mevcut değildir. Bir milyon seçmenini başka bir siyasi güce kaptıran, en az iki milyon seçmeninin sandığa gitmediği bir durum neredeyse hiç yoktur.
Ortaya çıkan seçim sonuçları üzerine CHP yönetiminin, arsızca seçmeni ve parti içi muhalifleri, adaylarına oy vermeyen solu suçlamaya çalışması hazindir. Şezlong lobisi gibi açıklamalar, seçmeni eleştirmeler, aşağılamalar pespaye bir zihniyetin ürünüdür. Hiçbir siyasi gücün seçmeni, halkı eleştirme hakkı yoktur. Siyasetin mantığına da doğasına aykırıdır. Siyasal güçlerin görevi, doğru siyasal çizgi ve öngörü ile halkla buluşabilmektir.
Seçim öncesi parti içinde çıkan Ekmel krizleri fazla büyümeden yatıştırılmıştı ancak yaşanan hezimetin ardından artık CHP’de sular kolay kolay durulmayacak. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçim hezimetinin ardından muhaliflerinden gelen eleştirilere olağanüstü kurultay kartı ile cevap verdi. Kılıçdaroğlu ve ekibi olağanüstü kurultayı hem seçimli hem de tüzük kurultayı olarak düşünmekte, örgütü kendi ihtiyaçlarına göre yapılandırmayı planlamaktadır. CHP örgütü, kendi içinden daha sol ve demokrat bir akım çıkartma yeteneğine sahip değil. Mevcut yönetimin tek alternatifi, bildik ulusalcı-milliyetçi kanat. Kılıçdaroğlu bu kesimleri kolayca kurultayda yenilgiye uğratacağını düşünmektedir. Çünkü il ve ilçe kongreleri ertelendiği için kurultay delegeleri eski delegeler. Mevcut il ve ilçe yönetimleri, zaten iki seçimdir yaşanan hezimetin genel merkezle beraber sorumlularıdır.
Genel kurul neoliberal ve gerici yeni düzen ile uyum sağlayacak yeni CHP’nin inşası için önemli bir girişim olacak. CHP yönetimi, parti içindeki krizi zor yoluyla ve Haziran’da yapılacak genel seçimin baskılanmasıyla çözmeye çalışacaktır. Ancak yine de esas büyük hesaplaşmanın ve krizin genel seçimler sonrasına kalacağını beklemek gerek.
CHP’nin krizi ve HDP
CHP’nin krizi bağlamında Selahattin Demirtaş’ın batıdan aldığı 1 milyona yakın oy üzerine birkaç şey söylemek gerekli. Çok açık ki CHP, kendi ortalamasını temsil eden bir aday gösterseydi Demirtaş bu oyu alamazdı.
CHP’nin Ekmel’i açıklaması, net bir şekilde sol aday boşluğunu ortaya çıkardı. HDP’nin, CHP’li Rıza Türmen üzerine adaylık teklifinden alınan olumsuz yanıt sonrasında arayışı benzer adaylar üzerinde gelişmedi.
Ekmel açıklandığında, henüz HDP adayı açıklanmamıştı. Solda büyük bir boşluk açığa çıkmıştı. Hatta Hasip Kaplan, “Mevcut durum önümüzü açmıştır, güçlendirmiştir. Hafta sonu yapılacak kongremiz sonrası daha kapsayıcı bir aday açıklayacağız. İkinci tura kalmak üzere ciddi bir çalışma üzerindeyiz” demişti. Ancak Kürt siyasi hareketinin partisi HDP’nin genel başkanı, aday olarak açıklandı.
Kürt siyasi hareketinin değişik kategorilerinden gelen açıklamalara bakıldığında ortaya şu sonuç çıkıyordu. Çözüm sürecinde Kürt hareketinin elini güçlendirmek için, Kürt kentlerinde Tayyip’i yenmek üzerine kurulu bir çizgi esas alınmıştı. Dolayısıyla Kürt seçmenin oylarını bloklayacak, sevilen bir aday olan Selahattin Demirtaş üzerinde karar kılındı. Zira yerel seçimler bölgede Kürt siyasi hareketi açısından pek de parlak geçmemişti. Alınan belediye sayısındaki artışa karşılık, Diyarbakır, Hakkari gibi önemli Kürt kentlerinde ciddi oy düşüşleri yaşanmıştı. Ancak seçim sonuçları da gösterdi ki, sol bir söylem Kürt seçmeni açısından büyük yükselişlere yol açmadıysa da önemli bir kayıp da yaşatmadı. Ayrıca seçimin başarısının Kürt halkı nezdinde sol söylemin meşrulaşmasına yol açmasından da bahsedebiliriz. Bu durumu daha önce marjinal solla değil liberaller ve İslamcılarla ittifak öneren HDP milletvekili Altan Tan’ın seçim sonrası mutlu ve heyecanlı açıklamalarından da anlayabiliriz.
Demirtaş, sakin kişiliğini, onurlu ve dürüst özel ve siyasi yaşamını sol politik söylemlerle birleştirebildi. HDP-Demirtaş, CHP’nin krizini ve cumhurbaşkanlığı seçiminde solda oluşan boşluğu “Yeni Yaşam” projesi ve sol bir söylemle doldurmaya çalıştı. 1 milyon oy, CHP’nin bıraktığı boşlukta bu şekilde alınabildi. Farklı bir aday ve farklı bir bileşenle batıda bunun çok daha üstüne çıkılması mümkündü ama o takdirde Kürt seçmeni tutabilirler miydi? Kürt siyasi hareketi kendi durdukları yer, beklentileri, öncelikleri açısından bu kararı almıştı. Batı yakasındaki halkın beklentileri, özlemleri, öncelikleriyle ve Kürt halkının mücadelesi arasındaki büyük açı nedeniyle bundan fazlası mümkün olamadı.
Bu seçim sonuçları Kürt siyasi hareketinin omuzlarına büyük bir yükü bindirdi. Kürt hareketi açısından da Türkiyeli bir hareket olma iddiası artık başka bir mecraya girdi.
Haziran sürüyor
HDP’ye bu oyları getiren siyasi konjonktür yani CHP’nin krizi sürüyor, sürecek. HDP bu konjonktürü tüm toplumsal muhalefetin yararına kalıcı bir şekilde değerlendirebilir mi? Bu seçmen kitlesini toplumsal muhalefetin kalıcı kitlesi haline getirmek, organik ilişki kurmakla mümkün. Kürt siyasi hareketinin kadroları buna muktedir değil. HDP bileşeni olan sol gruplar ise halktan yalıtık durumda ve siyaseten etkisizler.
Önümüzdeki yıl Haziran ayında yapılacak olan seçime bir şey kalmadı. Mart ayı itibariyle seçim süreci de yasal olarak başlayacak. CHP krizini atlatamayacağı gibi iç çatışmalarla, aynı sağ politikalarla gidecek gibi görünüyor. Bu sosyalistlerin ve Kürt siyasi hareketinin genel seçimlerde sol seçmen ve Türk halkıyla daha geniş çaplı buluşması ve siyasal temsiliyetinin sağlanması için yeni bir hamle yapmasının koşullarını da oluşturabilir. Ancak CHP’nin bu durumu değiştirmek için sağa yönelim çizgisinden taviz vermeden kimi pragmatist manevralarla, kaybettiği 3 milyona yakın seçmeni geri almaya çalışacağı da beklenmelidir.
Kürt siyasi hareketinin bu seçim başarısı, Kürt hareketine karşı şoven, milliyetçi önyargıların kırılması için önemli bir adım oldu. Ancak Ortadoğu’daki gelişmeler ve “çözüm süreci”nin tıkanması, seçim öncesi TSK’nın PKK’ya yönelik yaptığı üç-dört noktadaki operasyon yaklaşan savaş tehdidini de göstermektedir. AKP, Kürt hareketine karşı Türk halkında oluşmuş şoven-milliyetçi duyguların göreceli kırılma durumunu yok etmek için milliyetçiliği tırmandırarak yanıt vermek isteyecektir. Bu noktada barış talebi bugün önümüzdeki en önemli çağrıdır.
Türkiye solunun tabanının önemli bir kesimi aydınlanmacı, laik, anti-faşist geleneklerini unutmadığını seçim tavrı ile gösterdi. Bu durum solda dahi öngörülemeyen bir durumdu. Genel beklenti CHP’nin genel başkanının Alevileri ikna edeceği, sol tabanın ve Alevilerin çaresizlikle Ekmel’e oy atacağıydı. Bu beklenti yanlış çıktı. Beklentinin yanlış çıkmasını bırakın, solda birçok kesim bu durumu kırmak için doğru dürüst bir şey de yapmadı.
Parlamentodan halkın gözünde beklentilerin iyice azaldığı, eski meşruiyetini ve etkisini yitireceği bir dönemin için giriyoruz. Diktatörlüğe karşı mücadele dönemi olarak adlandıracağımız bu süreçte sokak, halkın gözünde daha da kıymetlenecek ve hareketlenecek. Gelecek yılın Haziran’ında yapılacak genel seçimlerden sonra dört yıl boyunca seçim yok ve 2019 yılında üç seçim birden var. Tayyip Erdoğan’ın olası referandumlarını unutmamak gerek.
CHP’nin gerici aday dayatmasına karşı, Tayyip Erdoğan’ın seçilme tehdidi ortada iken Demirtaş’a yönelen bir milyon oy ve sandığa gitmeyen en az iki milyon seçmen, ülkemizde önümüzdeki dönem diktatörlüğe karşı sokakta mücadelenin toplumsal temelinin canlı bir şekilde bizi beklediğinin göstergesidir. Kuşkusuz çaresizlikle Ekmel’e attırılan oyların da önemli bir bölümünü bu haneye yazabiliriz. Bu Haziran’ın yarattığı enerjinin bizlere armağanıdır ve diktatörlüğe karşı mücadelenin ilk elden kitle kuvveti olarak önümüzde durmaktadır.
Haziran direnişinin yarattığı arayış içindeki ilerici, yaratıcı enerji geniş halk kitleleri içinde sürüyor. Haziran, seçimler nedeniyle geçici olarak anlam kaymasına uğradıysa da onun açtığı yol önümüzde duruyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.