Yaz dönemi, bir bakıma izin dönemi tatil zamanıdır. İzin ve tatil dönemi aynı zamanda festivallerin, şenliklerin, kamp organizasyonlarının da sırasıdır. Şu günlerde harıl harıl çalışması yapılan, buluşmak için yoğun heyecanın yaşandığı festivallerin başında Dersim’de düzenlenen Munzur Kültür ve Doğa Festivali gelmektedir. Belki bir dönem festivallerin elle tutulan bir ürün üzerine yapılıyor olmasına alışıktık. Ama her […]
Yaz dönemi, bir bakıma izin dönemi tatil zamanıdır. İzin ve tatil dönemi aynı zamanda festivallerin, şenliklerin, kamp organizasyonlarının da sırasıdır. Şu günlerde harıl harıl çalışması yapılan, buluşmak için yoğun heyecanın yaşandığı festivallerin başında Dersim’de düzenlenen Munzur Kültür ve Doğa Festivali gelmektedir.
Belki bir dönem festivallerin elle tutulan bir ürün üzerine yapılıyor olmasına alışıktık. Ama her yörenin veya her ilin gözde olabilen bir ürünü de bulunacak değil ya! Dengesiz, çarpık ekonomik ilişkiler, ayrımcı ve asimilasyon politikaları ‘60’lı, ‘70’li yıllardan başlayarak Türkiye’nin doğusunu batıya göç ettirmişti. Bu tarihlerden sonra ülkemizde artık koskoca bir sıla-gurbet gerçeği oluşmuştu.
Ekmeğin, işin geleceğin arandığı gurbet; gurbetin kent düzeni çarpık olduğu kadar, öğütücü anti-demokratik yapısıyla da insana kültürel açıdan doygunluk kazandırmaktan uzak kaldı. Gurbetteki sılasını, köklerini hep aradı, özledi. Sıladaki gurbettekinin yolunu umutsuzca gözledi.
Gurbete yerleşmiş olanların sosyal hayatları cılız sınıf ilişkileri gerçeğini aşamadı. Kentlerin ara sokaklarına kadar yayılan köy dernekleri, il dernekleri, vakıfları kuruldu. Bu tür platformlarda bir araya gelen hemşeriler çeşitli etkinlikler bahanesiyle sılada buluşma gününe vardırdılar işi. Munzur Kültür ve Doğa Festivali düzenleme fikri de ilk İstanbul’daki Tunceliler Derneği içinden çıkmıştı. Tunceliler sürekli göç vermiş olan topraklarında bir avuç kalmış olan hemşerilerine moral vermek, yalnız olmadıklarını hissettirmek için bir takım etkinliklerle Dersim merkez ve ilçelerinde buluşma fikriyle festivalin tohumunu atmıştı.
İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerdeki Tuncelilerin, etkinliğin birincisini gerçekleştirdikleri 1999 yılında devletin baskı ve engellemeleriyle karşılaştılar. Gözaltılar oldu, etkinlikler dağıtılıp yasaklandı. İlkini takip eden diğer yıllarda da benzer baskılar uygulandı. Bu arada insansızlaştırılmış toprakların akarsuları, çayları üzerine HES yapma projeleri gündeme geldi. Munzur, dağıyla, vadisi ve çaylarıyla Dersim demekti. Dersim’in derelerinin özgürlüğüne yönelik projeler salt Dersimliler arasında değil, Türkiye’nin her yerinde doğasına sahip çıkan, derelerin kardeşliğini savunan çevreci, ilerici, demokrat kesimlerde de yankı buldu. Öyle ki bu yıl 14.’sü gerçekleşecek Munzur Kültür ve Doğa Festivali etrafında birleşenler salt Dersimliler değil, halkların doğası, kültürü ve kimliği yolunda yürekleri bir atan herkesin festivali niteliğine yıllar öncesinden büründü.
İlk başta gurbetteki Tunceli derneklerinin girişimiyle başlayan festivalin sonraki yıllardaki organizasyonunda en büyük rolü Tunceli Beleyesi üstlenmeye başladı. Çünkü Türkiye genelinde Tuncelili olsun olmasın binlerce insanın buluştuğu küçük bir kentte misafirlere barınma (seyyar tuvalet ve duş kabini, çadır kurma alanı, otopark yerleri vs. gibi) ve dinlenme olanağı sağlayabilmek hem çok masraflı hem de kişisel olanaklar açısından kotarılacak bir iş değildi. Belediyenin organizatör olmasıyla festivalin kapsamı genişledi, içeriği her geçen yıl daha da zenginleşti. Binlerce insanın kent merkezinde ve ilçelerde etkinlikler çerçevesinde kenetlendiği bir ortamda devletin baskı ve gözdağı politikası da geri tepti. Festival kendini aşarak büyümeye devam etti.
Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin temel nedeni kimi yörelerde olduğu gibi zeytin, kayısı, sarımsak, kiraz ya da Antalya’da olduğu gibi ürün olarak film değil. Birlikte olmak kültürel değerlere, doğal varlıklara sahip çıkmak; yani köklerin kurutulmasına karşı durmak. Bunun için festival kapsamında başta stadyum konserleri olmak üzere, sergi, söyleşi, panel, el işi, tanıtım ve yiyecek stantlarından doğa gezilerine, köylerde kahvaltı şölenlerine kadar zengin bir programlara sahne olmakta.
Festivalin en önemli yanlarından biri de özellikle konserler açısından yerel sanatçıların kendilerini ifade etmesine, geleceğini sürdürme konusundaki ısrar ve heyecanına olanak tanımasıdır. Bununla birlikte yöre halkı festivalde profesyonel sanatçılar ve müzik gruplarının konserlerinde stadyum dolusu izleyici ile birlikte olma şansına erişmektedir. Şarkılar, türküler, marşlar her dilden; Kürtçe, Türkçe, Zazaca, Arapça, Ermenice söylendiği gibi ana dillerin insanın toplumsal varlığı ve kimliği üzerindeki etkisine ilişkin tartışma ortamları festivalin kültürel içerik boyutuna dikkat çeken en önemli özelliklerden biri niteliğindedir.
31 Temmuz-1,2,3, Ağustos 2104 tarihlerinde yapılacak olan 14.Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde buluşmak üzere şimdi yurtdışı dahil ülkemizin büyük kentlerinde Dersim’e doğru yolculuk hazırlıkları yapılıyor. Geçen yılki etkinlikler Gezi Direnişi’nin süreğenliğini. “Name Zonê Ma Nasameya Ma, Nameyê Kûltur û Bawerîya Ma Dêrsim o” yani “Dilimiz, Kültürümüz, Kimliğimiz ve İnancımızın Adı Dersim” sloganı çerçevesinde hazırlanan bu yılki programın gerçekleşmesinde başta Haziran İsyanı olmak üzere sonrasındaki direnişlerin sesini Dersim’den bir kez daha duyacağımız; Ortadoğu coğrafyasında yaşanan katliamların da kınanacağı bir zemin olacağı muhakkak.
Dağlarımızı deşip zehirleyenlere, suyumuzu kirletenlere, derelerimizin yolunu kesenlere; kimliğimizi, kültürümüzü, dilimizi ve en önemlisi de özgürlük ve eşitlik bilincimizi yok etmeye karşı yaşasın festivallerimiz; Yaşasın Munzur Doğa ve Kültür Festivali…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.