2009’daki çıkışı ileriye taşıyamayan geleneksel Alevi örgütleri ve bir “Alevi”nin liderlik ettiği CHP’nin temsil ettiği statüko 2014 itibariyle Alevilerin ilerici dinamizmi karşısında zorlanmaktadır Bağımsız bir Alevi hareketinin günleri geldi. Bunu derken ortada bağımsız bir Alevi hareketi olduğundan söz etmiyoruz. Olmayan ancak ihtiyaç duyulan bir hareketten, daha doğrusu burjuva siyasetten bağımsız yeni bir hareket inşası gerekliliğinden […]
2009’daki çıkışı ileriye taşıyamayan geleneksel Alevi örgütleri ve bir “Alevi”nin liderlik ettiği CHP’nin temsil ettiği statüko 2014 itibariyle Alevilerin ilerici dinamizmi karşısında zorlanmaktadır
Bağımsız bir Alevi hareketinin günleri geldi. Bunu derken ortada bağımsız bir Alevi hareketi olduğundan söz etmiyoruz. Olmayan ancak ihtiyaç duyulan bir hareketten, daha doğrusu burjuva siyasetten bağımsız yeni bir hareket inşası gerekliliğinden söz ediyoruz.
Aleviler 1980’lerin sonundan itibaren ciddi bir örgütlenme çabasına girişti. Ama bu süreçte esas olarak, devlete “bizi tanı ve içine al” mesajı vermekle iştigal etti. Kimisi bunu Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri gibi görece solda muhalif bir pozisyondan, kimisi de Cem Vakfı[1] gibi açıktan sağcı ve devletçi biz pozisyondan yaptı. Devletin sivil ve üniformalı güçleriyle “laiklik” meselesini bir kırmızı çizgi olarak ilan ettiği dönemlerde, Aleviler, benimsenmedikleri rejim tarafından ironik biçimde “rejimin teminatı” olarak anıldı.
Siyasal İslamcı AKP’nin hükümet olmaktan iktidar olmaya taşındığı 2007’den sonra, Cumhuriyet Mitingleri ile bir dönemin kapandığını deneyimleyen laik kesimlerin AKP karşısında ulusalcı siyasetten beklentilerinin kırıldığı bir dönemde, 2009’da düzenlenen devasa “eşit yurttaşlık” mitingleriyle Aleviler artık “rejimin teminatı” olmadıklarını ortaya koydu.[2] Haziran İsyanı’nda ise isyanın sürekliliğini sağlayan en dinamik kesimlerden birini oluşturdu. Tüm bunları sistemin iktidardaki ve muhalefetteki güçleri tarafından daha şiddetli bir şekilde dışlanmaları, yok sayılmaları ve tehditlerle yüz yüze gelmeleri izledi.
AKP için düşman
AKP zaten Alevileri hasım kabul ediyor ve Alevi düşmanlığını toplumsal muhalefetin parçalanmasında etkin bir araç olarak gördüğü için sıkıştıkça mezhepçiliğe başvuruyor.[3] Ana muhalefeti belirli bir sınırda tutmak için Kemal Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini hatırlatıp meydanlarda yuhalatıyor.
AKP özellikle üçüncü iktidar döneminde öne çıkardığı İslamcı-mezhepçi politikaları, iktidarını sallantıya sokan krizlerle yüz yüze geldikçe daha da tırmandırdı. Son bir yıldır yaşananlar ve çatışmalı cumhurbaşkanlığı seçimi süreci de hesaba katıldığında bu tırmanışın sürmesi şaşırtıcı olmayacak.
İflas eden dış politikasını ayakta tutmak ve haklı göstermek için “Alevi Esad” ve “Şii Maliki”ye karşı mücadele eden cihatçı kardeşleriyle mezhep bağını hatırlatıyor.
Emekçiler arasındaki hoşnutsuzluklar yükseldikçe, mezhep temelli ayrışmadan medet umuyor. Tayyip Erdoğan’ın Soma Katliamı’nın ardından gelişen işçi eylemleri karşısında da “Alevileri toplayıp Soma’ya getirdiler” demesi gayet bilinçli bir politikanın yansıması.
CHP için çantada keklik
CHP ise sadık seçmen kitlesi Alevilere “çantada keklik” muamelesi yapıyor. Öyle ki Cumhurbaşkanlığı aday belirleme sürecinde görüş ve beklentileri en az dikkate alınan kesim Aleviler oldu. CHP parlamenter siyasetin mantığı içinde hareket ederek her halükarda oyunu garantilediği Alevileri değil oyunu almakta zorlandığı muhafazakar kesimi ve güvenini kazanmakta güçlük çektiği egemen sınıfları dikkate alan bir aday belirleme süreci işletti. İhsanoğlu’nun adaylığının açıklanmasının ardından Alevi örgütleri tepkilerini dile getirdi ancak tepkilerin sözün ötesine geçip bağımsız bir sandık tutumuna varması mümkün görünmüyor. Alevilerin sistem içinde kabul görmesi için örgütlü bir güce dönüştürülmesi anlayışı üzerine kurulu geleneksel Alevi örgütlenmelerinin yöneticileri, bu yapısal sorunun bir sonucu olarak CHP içinde ya da onunla bağlantılı bir siyasi mevki elde etme çabasında. Bu da CHP’nin Alevilere “çantada keklik” muamelesini sürdürmesini güvence altına alıyor.
Yeni bir kırılma noktası
Oysa Aleviler, sınır bölgelerini kuşatan ve Türkiye’ye sıçraması muhtemel mezhepçi çatışma ve katliamlar karşısında ciddi bir savunma ihtiyacıyla karşı karşıya. Aynı şekilde yaşam tarzları ve kültürleri, iktidarın gücüyle desteklenen ve fiziksel saldırılara da davetiye çıkaran bir ideolojik şiddetle karşı karşıya. Bu da İhsanoğlu şahsında ortaya konan sinikliği değil etkin anti-faşist, gericilik karşıtı bir mücadeleyi ve böylesi bir mücadeleyi yürütebilecek bağımsız örgütlenmeleri gerektiriyor.
Bu durum, Aleviler açısından sonuçları orta vadede açığa çıkacak bir kırılmayı da beraberinde getiriyor. İhsanoğlu’nun adaylığının açıklanmasının ardından CHP’ye yakın olanlar dahil Alevi örgütleri, HDP’nin “cumhurbaşkanlığı seçimi için aday belirleme” toplantılarına katıldı. Bu ne CHP’den kopuş ne de HDP’ye eklemlenme anlamına geliyordu. Ancak Alevilerin artık laiklik konusunda havlu atan ve kendilerini yok sayan CHP’ye mahkum olmak istemediklerinin dışa vurumuydu.
Cumhuriyet Mitingleri ve 2007 seçimleri sonrasında TSK’nin AKP iktidarını kabullenmesi ve devletin Ergenekon operasyonuyla yeniden yapılandırılması sürecine onay vermesi, Alevi kitlelerin ulusalcı-devletçi eğilimleri geri plana iterek ilerici toplumsal dinamiklerle buluşma eğilimini güçlendirmişti. 2009’da yüz binlerin katıldığı eşit yurttaşlık mitingleri sistem karşıtı, mezhepçilikten uzak, sol vurguların belirleyiciliğinde gerçekleşti.
Ne var ki bu süreci örgütleyen Alevi Bektaşi Federasyonu ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği gibi örgütlerin yöneticileri, bu pozisyonlarını hareketi daha ileri taşımaktan çok, mevcut Alevi örgütlerine hakim olan bir eğilimin sonucu olarak, siyaset arenasında mevki elde etmek için değerlendirmeye çalıştı. Önce EDP’ye, ardından da Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa seçilmesi ile CHP’ye uzanan bu yolculuk, hareket içinde güvensizlik ve hayal kırıklığı yarattı. Kılıçdaroğlu’nun şahsında bugüne kadarki en ileri sistem içi mevkiye ulaşan Aleviler, burjuva siyasetin çıkar yol olmadığını İhsanoğlu’nun adaylığıyla bir daha gördü.
2009’daki çıkışı ileriye taşıyamayan geleneksel Alevi örgütleri ve bir “Alevi”nin liderlik ettiği CHP’nin temsil ettiği statüko 2014 itibariyle Alevilerin ilerici dinamizmi karşısında zorlanmaktadır. Bu dinamizm ancak burjuva siyasetinden bağımsız bir zeminde örgütlenebilir. Bu da toplumsal muhalefet içindeki Alevi unsurların sosyalistlerle omuz omuza yürütebileceği bir süreçtir.
Dipnotlar:
[1] Düzen Aleviliğinin simge ismi Alevi dedesi Prof. Dr. İzzettin Doğan… Demokrat Partili “Doğan Dede”nin oğlu… Devlete karşı çıkmayı eleştirip “devlet bizi içine almalı” diyerek 27 Mart 1995’te Cem Vakfı’nı kurdu. Şimdi AKP’nin yakınında durduğu gibi daha önce de hep sağ partilerle diyalog içinde oldu. Fethullah Gülen’in “sistemle uyumlu dinsel cemaat” çizgisini Aleviler içinde geliştirmeye çalıştı. Bu nedenle de “İzzetullah” diye anıldı. En son bu lakaba uygun bir girişimle, Gülen’le birlikte Tuzluçayır’da “cami-cemevi” inşasına girişerek, bölge halkının şiddetli tepkisiyle karşılaştı.
Düzen Aleviliğinin ve onun simge ismi İzzettin Doğan’ın nemenem bir şey olduğunu anlamak için gerilere 25 Haziran 1995’e gidelim. Yer, İstanbul Polat Renaissance Oteli. Kürsüde otel sahibi ve Galatasaray Kulübü Futbol Şubesi sorumlusu Adnan Polat.
Daha önce aynı yerde düzenlenen Fethullah Gülen’in iftar yemeğinde “ev sahibi” olarak konuşmuş olan Polat’ın bu sefer salondaki bin kişiyle birlikte Cem Vakfı’nın kuruluşunu kutluyor. Adnan Polat’ın babası, Polat Holding YK Başkanı İbrahim Polat, İzzettin Doğan’ın genel başkan olduğu vakıfta genel başkan yardımcılığı görevini üstleniyor.
Davetiyelerin en az 5 milyon liradan satıldığı yemeğe katılan “zengin ve seçkin” kalabalık arasında, Alevi kökenli İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ da var. (Ruşen Çakır’ın 1995’te Milliyet için hazırladığı yazı dizisinden, http://www.rusencakir.com/Degisim-Surecinde-Alevi-Hareketi-2/2253)
Kocadağ bir yıl sonra Susurluk Kazası’nda faşist katil ve uyuşturucu kaçakçısı Abdullah Çatlı ile birlikte öldü. Adnan Polat, AKP’yle arayı iyi tutma telaşında. İzzettin Doğan da hem Fethullah Gülen’le kol kola hem de AKP’nin “akil insan” kadrosunda yolculuğuna devam ediyor.
[2] “Artık rejimin teminatı değiller – Ali Ergin Demirhan”, http://www.sendika.org/2009/11/artik-rejimin-teminati-degiller-ali-ergin-demirhan/
[3] Cihan Tuğal: Yönetenler için başkaldırının önündeki en sağlam bariyer Alevi düşmanlığı, http://www.sendika.org/2014/05/cihan-tugal-yonetenler-icin-baskaldirinin-onundeki-en-saglam-bariyer-alevi-dusmanligi-isyanin-yildonumu-soylesileri-iii/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.