Çapul TV egemen medya karşısında, direnişçi bir kurbağa olduğunu fark etti. Egemen medyaya öykünmedi, pişman olmadı. Düzenli ordulara karşı gerilla birliği olmanın tadını çıkardı Gezi Parkı’nda başlayıp ülkeye yayılan Haziran İsyanı hem politik hem de ideolojik bir isyandı. Yöneteni olduğu kadar onun ideolojik aygıtlarını da hedef aldı. Medyaya gösterilen tepki de bunun yansımasıydı. Milyonlarca insan, medyanın gerçekleri […]
Çapul TV egemen medya karşısında, direnişçi bir kurbağa olduğunu fark etti. Egemen medyaya öykünmedi, pişman olmadı. Düzenli ordulara karşı gerilla birliği olmanın tadını çıkardı
Gezi Parkı’nda başlayıp ülkeye yayılan Haziran İsyanı hem politik hem de ideolojik bir isyandı. Yöneteni olduğu kadar onun ideolojik aygıtlarını da hedef aldı. Medyaya gösterilen tepki de bunun yansımasıydı.
Milyonlarca insan, medyanın gerçekleri bildiren bir haberleşme aygıtı değil, gerçeği egemenlerin süzgecinden geçirip karartarak ya da çarpıtarak düşüncemizi şekillendirmeye çalışan bir ideolojik aygıt olduğunu isyan günlerindeki öz deneyimleri sonucunda gördü. Ve işte o zaman kitleler, “devrimi göstermeyen televizyonları” değil sokakları izledi, sokağın bir parçası oldu, canlı yayın araçlarını yaktı, plazalara yürüdü…
İsyanın henüz, “kalıcı bir toplumsal dönüşümün” gerekliliği olan siyasal iktidarı ele geçirme hedefi olamasa bile, bir “toplumsal dönüşüm” ufku da vardı. Tayyip Erdoğan yönetiminden kurtulmak için “iş başa düştü” deyip sokaklara çıkarak özneleşen kitlelerin, var olanı reddetmenin ötesinde, bir başka toplumsal düzen kurma özlemine ve yeteneğine sahip olduğu parklarda kurulan komünlerde görüldü.
Çapul TV de isyanın bu ideolojik-politik niteliklerinin ve komüncü yaklaşımının bir yansıması olarak açığa çıktı: Erdoğan yönetimine, onu üreten toplumsal ilişkiye bir itirazdı ve öznesi de direnişçiler olan bir alternatif medyaydı…
Aynı zamanda ademi merkezi bir hareket ile merkezi hareketlerin etkileşimine bir örnekti. Ademi merkezi hareketin anlık patlaması ve yaratıcılığı üzerine kurulmuş, merkezi bir hareket sayesinde sürekliliği sağlanmış ama ne patlama anında ne de sonrasında ikisinden birine indirgenmişti. Çapul TV’nin üzerine kurulu olduğu bu gerilimli ilişkinin olumlu sonuçlar üretebilmesinin güvencesi olarak, Gezi’de başlayıp sonrasında devam eden mücadelenin genel çıkarlarının esas alınmasına ve yayın ritminin sokağın ritmine uymasına, yani direniş neredeyse orada olmaya özen gösterildi.
Çapul TV’yi alternatif kılan ve birbirini bütünleyen üç temel özelliğinden söz edilebilir:
Birincisi, içeriği ile alternatiftir. İktidara karşı direnişin sözünü söyler, haberini yapar, polis şiddetini ve iktidarın fiziksel ya da ideolojik saldırılarını teşhir eder. İktidar karşısında direnişçilerin kendini ifade ettiği, haberleştiği, istihbaratını paylaştığı, saldırganı teşhir edip mücadele edeni görünür kıldığı, psikolojik harp yürüttüğü bir mücadele aygıtıdır.
Gezi Parkı’nda kamerayı parka çevirip mikrofonu çapulculara uzatarak yapılan yayınlar, hem Gezi’ye gelen kitlenin “kim olduğu, neden ve nasıl orada bulunduğunu” birincil ağızdan duyurmuş hem de egemen medyanın objektifleri hükümetin tarif ettiği yere çevrildiğinde Gezi’nin içinde yaşanan gerçekleri teşhir etmiştir.
İkincisi, biçimi/tekniği ile alternatiftir. Sürekli ve nitelikli bir yayın için büyük sermaye gruplarının ya da siyasi iktidarın desteğini, daha doğrusu sahipliğini gerektiren kurulumlarla değil günlük hayatın bir parçası haline gelen internet bağlantısı ve cep telefonu ile yayın yapabilmeyi mümkün kılar. Bu, direnişçilerin siyasi iktidarın doğrudan ya da dolaylı denetiminden, profesyonel aracıların çarpıtıcı, pasifleştirici etkisinden kurtulmamızı sağlar. Direnişçilerin, hayatın pasif seyircisi değil aktif öznesi haline gelmesinin ekrandaki yansımasıdır. Evet devrim televizyondan gösterilmemektedir ama devrimciler de zaten televizyon seyretmemekte, hayatın içinde sahne almakta ve direnişin televizyonunu da bu sahne alışın aracına çevirmektedir. Sahneye çıkan, yalnızca ağzından çıkan sözle değil sahneye çıkışıyla da bir dönüşümün parçası olur.
Geleneksel medya çalışanlarının engellendiği, ekipmanların sağlanamadığı ya da “profesyonel” bir muhabirin çağrılı bulunmadığı anlarda yaşanan hak ihlallerini, polis saldırılarını belgeleyerek, yüz binlerce hatta milyonlarca izleyiciye ulaşan pek çok video basit telefon kayıtları, ya da amatör kamera çekimleridir. “Büyük” medya zaten olanaklarını siyasi iktidarla ya da ekonomik çıkarlarla çelişen meselelerin açığa çıkması için seferber etmekten kaçınmakta, (uydu kanalları, günlük gazeteleri vs ile) ona öykünen aynı biçimsel/teknik kulvardaki muhalif medya ise yeterli finansmanı olmadığı için çok sınırlı olanaklarla hareket etmekte, farklı sıklette olmasına rağmen aynı piste çıktığı “egemen medya” karşısında ezilmektedir.
Üçüncüsü ise, emek süreci ile alternatiftir. Ücretli emeği değil gönüllü emeği esas almakta, direnişin ihtiyaçları için direnişçinin yeteneğinin seferber edilmesine dayanmaktadır. Verili koşullarda muhalif bir medyanın ücretli emeğin gerektirdiği ekonomik motivasyonu sağlamasının pek mümkün olmadığı ortadadır. Peşi sıra kapanan ya da iktidarın eline geçen, egemen medya ile aynı “teknik” kulvardaki muhalif medya organları, yeterince deneyim açığa çıkarmıştır.
Gönüllü emek, yabacılaşmanın karşısına bir set çekeceği gibi ücretli emeğin açığa çıkaramayacağı nitelikte sonuçlar açığa çıkarmaktadır. Bugün egemen medyanın etki alanını daraltan, onu işlevsizleştiren, yer yer değiştiren alternatif medya mecraları ücretli emek karşısında gönüllü emeğin daha başarılı sonuçlar üretebileceğinin delilidir.
Burada elbette bir “ada” oluştuğundan söz etmiyoruz. Daha çok bir “gerilla birliği” oluşumundan söz edilebilir. CNN ya da etkili herhangi bir egemen medya organı bir düzenli orduysa, Çapul TV ya da etkili herhangi bir alternatif medya bir gerilla birliğidir. İkisi arasında rekabet değil, mücadele ilişkisinden söz edilebilir. Bu ilişki, aslında egemen medya ile safını direnişten yana belirleyen muhalif medya arasında olması gereken ilişkidir de.
6 Haziran’da 1 yaşını dolduracak olan Çapul TV, Türkiye’deki medya alanının gerilla birliklerinden yalnızca biri. 6 Haziran 2013’te Gezi’de kuruldu, 15 Haziran gecesi gaz bombalarının arasında Gezi’yi en son terk eden direnişçi grubuydu. Yalnızca ilk 10 gün içinde 1,5 milyon internet kullanıcısına, ayrıca 7 uydu kanalının izleyicilerine ulaştı. 24 Ekim’de İstanbul stüdyosunu, birkaç ay sonra Ankara stüdyosunu açarak düzenli yayına geçti. Ama yayın yeri olarak en çok sokakları, barikatları sevdi. Alternatif Medya Derneği’nin kuruluşuna ön ayak olarak, 15 ilde 200 direniş muhabiri eğitti. Çoğu periyodik 14 özgün program üretti. Reklam, fon almadı, gönüllü katkılarla yol aldı. Kayıtları dava dosyalarına girdi. Bazı faşistleri lüzumsuz artistlikleri nedeniyle pişman etti. Bazı direnişçileri mutlu etti. 1 yıl boyunca rahat etmeyerek, direnişin ülkenin ve toplumun derinliklerine sızarak sürdüğünü fark etti. Öküz egemen medya karşısında, direnişçi bir kurbağa olduğunu fark etti. Öküze öykünmedi, pişman olmadı. Düzenli ordulara karşı gerilla birliği olmanın tadını çıkardı.
Direnişin içinde cebinizdeki bir telefonla bu birliğe katılabilirsiniz…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.