Çöp kaçınılmaz olarak üretim ve tüketim sonuçları ortaya çıkan bir nesnedir, artıktır, kalıntıdır, sızıntıdır. Sürekli olarak kullanılan katı çöp (atık) söylemlerine karşın çöp sadece katı değildir, sıvı ve gaz çöplerde vardır. Mutfağınızdaki kızartma yağı, arabanızın motor yağı sıvı çöptür. Kimyasal üreten fabrikaların bacalarından çıkan da gaz çöptür. Çöp insanla birlikte var olmuş ve insanda ilk […]
Çöp kaçınılmaz olarak üretim ve tüketim sonuçları ortaya çıkan bir nesnedir, artıktır, kalıntıdır, sızıntıdır. Sürekli olarak kullanılan katı çöp (atık) söylemlerine karşın çöp sadece katı değildir, sıvı ve gaz çöplerde vardır. Mutfağınızdaki kızartma yağı, arabanızın motor yağı sıvı çöptür. Kimyasal üreten fabrikaların bacalarından çıkan da gaz çöptür. Çöp insanla birlikte var olmuş ve insanda ilk olarak kendi çöpüyle, artığıyla ilgilenmiştir. Önce doğaya bırakmış, doğa da onu özümsemiş, ama miktarı artmaya, kendini ve çevresini rahatsız etmeye başlayınca çözüm bulmak zorunda kalmıştır. Bugün de olduğu gibi yakınında olmasını da istememiştir.
Çöplükler dolmaya, çevre ve insan sağlığına zarar vermeye başlayınca çöp başa bela olmuş ama kapitalist sistem çöpten de ekmeğini çıkarmaya başlamıştır ve buna kibarca ‘atık’ diyerek çöp sözcüğünün olumsuz görüntüsünü ortadan kaldırmayı başarmıştır. Artık her şey ‘atık’ olmuştur.
Sanayi Devrimi’ne kadar dünya çöp miktarı çok önemli değildir ve doğada kendine yer bulup, özümsenebilmiştir. İnsanlar da kimi nesneleri çöpe atmayıp ya da çöp niteliği kazandırmadan yeniden kullanmayı becerebilmiş, çorabını yamalamış, çöpünü tarlasında, bahçesinde gübre olarak kullanmıştır. Eskiciler, hurdacılar yeniden kullanımın temsilcileri olmuşlardır (olmaktadırlar).
Sanayi Devrimi’yle kitle üretimine geçen, halkın gerçek gereksinmelerine gözünü kapatan kapitalist sistem, kandırıcı reklamlarla, kullan-at oyunlarıyla çöp miktarını artırdığı gibi çöpün çeşitlerini çoğaltmış ve bir de üstelik çöpün tehlikeliliğini artırmıştır. Milyonlarca yıl çöp olarak kalacak nükleer çöpü yaratılmıştır. Nükleer santral kurulsun mu, kurulmasın mı sorusunun ve var olan santrallerin kapatılıp kapatılmaması, eski santrallerin yıkımının ortaya çıkardığı maliyetin sorusunun ötesinde ve 50 yıllık nükleer enerji üretimi sonrasında 300.000 ton nükleer çöp birikmiştir.
Çöp’ün kimi özellikleri
Çöp negatif dışsallığa sahiptir, yani tüketim ve üretim süreçlerinin çöpleri insan ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkiler. Fiyatı negatiftir, yani elden çıkarılması için bir fiyat ödenir. Devlet’in de bu negatif dışsallığı düzeltmesi gerekir, beklenir. Çöpleri toplama, bertaraf etme, saklama görevini yerel yönetimlere vermiştir. Şimdi yerel yönetimlerin yanında ve özellikle çöpün değerinin geri dönüşümle artmasıyla özel şirketler de çöp alanında devreye girmişlerdir. Yerel yönetim çöp vergisi alır, gerekirse miktarını kısıtlamaya çalışır ya da vergi ve harç salarak kirlenmeyi önlemeye çalışır.
Tüketici çöpünü ayırmak ve çöp kutularına atmak zorundadır. Ayrıca çöpün toplanması karşılığı vergisini öder. Gerekirse çöpü kaynakta (evinde) ayırarak geri dönüşüme katkıda bulunur. Ama bir kazancı olmadan bunu yapmaya zorlanır.
En önemli ve tehlikeli çöp üreticisi sanayi ise katı, sıvı, gaz çöpleriyle boğuşur. Yeniden üretime sürecine bir kısmını sokar. Çoğu zaman da doğaya çöpünü atar. Akarsulara, göllere, denizlere atar. Bugün Pasifik Okyanusu’nda plastik çöplerden oluşan altıncı bir kıtadan söz edilmektedir. Sanayici vereceği kirletme cezasını çöpün toplanması, bertaraf edilmesi maliyetiyle karşılaştırır. Buna göre ya ceza öder ya da çöpünü doğaya yollar. Daha az çöp üretmek, zararlı çöplerin miktarını azaltmak, geri dönüşüm yollarını aramak kârını azaltacaksa ilgilenmez. Arsenikle karışık maden çöpleri, inşaat ve hafriyat çöpleri, tarım sektörünün çöpleri de inanılmaz boyutlardadır ama nedense pek söz edilmez.
Bir örnek verelim: Ergene nehri sanayinin çöpleri olan ağır metallerle kirlenmektedir. Bu metallerle kirlenen su ile yapılan sulamalar yoluyla metaller toprağı kirletir ve besin zinciri yoluyla insana ulaşır.
Çöp bırakma işi 30 yıldır sürmektedir ve yönetimler de sadece seyretmektedirler. Göz önünde olan tüketicinin çöpleridir. Zannedersiniz ki dünyanın kirlenmesinden onlar sorumludur ve geri dönüşümün odağında, yerel yönetimlerde, okullarda eğitimde hep onlar vardır. Esas çöp üreticisi sanayiye ‘az çöp üret’ denmez, tüketiciye denir ve üstelik bir de ayrım yaparak çöpün geri kazanılmasında sorumluluk alması istenir. Çöpün değerlendirilmesi insan ve doğa sağlığı açısından önemli olduğu gibi kaynakların daha akıllı kullanılması açısından da önemlidir. Ama bu sorumluluk sürekli olarak tüketicilere söylenmektedir. Çünkü en çok çöpü o üretmez ve ayrıca tehlikeli çöpü de hemen hemen yoktur.
Dünya’da çöplerin sınıflanması ve miktarları
Dünyanın çöp miktarı tahminlere dayanır. Verilen sayılar güvenilir, belirgin değildir. Çöpün tanımı ve sınıflaması da farklı olduğundan istatistikler yanıltıcı olabilir. Ama OECD, Avrupa Birliği gibi kuruluş ve yapılar ile Bale Sözleşmesi çöpün az çok tutarlı bir sınıflamasını yapma gayreti içindedirler. Genel olarak çöpün toplanması aşamasında yani ekonomik devreye girdiği andaki sayılar ele alınır.
Çöp ayrımı kökenine göre değil türüne göre yapılır. Çöpler mineral, sentetik, kimyasal, doğal, tek, karışık olabilir. Ama genelde toplanan çöpler aşağıdaki şekilde türüne göre üçe ayrılır:
Tehlikeli ve zararlı çöpler genelde ayrı olarak ele alınır. Bunlar madenlerde kullanılan arsenik, hastane ve tıp merkezlerinden kaynaklanan tıbbi çöpler, eczane çöpleri, sanayinin ve özellikle kimya sanayinin zehirli çöpleri olduğu gibi milyonlarca yıl çöp olarak kalacak ve tehlikesi çok büyük olan nükleer çöpler olabilir.
En son derlenen (2009 yılı) ve tahmini istatistiklere göre dünya genelinde 2006 yılında üretilen belediye çöpleri 1,7-1,9 milyar ton, sanayi çöpleri 1,2-1,7 milyar ton, tehlikeli çöpler ise yaklaşık 500 milyon tondur. Bunlara ayrıca 1 milyar ton inşaat ve hafriyat çöplerini, maden, elektrik ve su üretiminden kaynaklanan 4 milyar ton çöpü ve tarımdan kaynaklanan 3-4 milyar ton çöpü ekleyebiliriz. Maden, inşaat-hafriyat ve tarım çöplerinin büyük bir kısmı sektör içinde değerlendirilir ya da özümsenir. Sonuçta yaklaşık olarak günlük dünya çöp üretimi 10 milyon tondur.
Peki üretilen bu çöplerin ne kadarı toplanmaktadır? Belediye çöplerinin 1,23 milyar tonu, sanayi çöplerinin 1,2 milyar tonu ve tehlikeli çöplerin 300 milyon tonu toplanabilmektedir. Geri kalanı ise büyük ihtimalle doğaya dökülmektedir. Tabii ki çöpün toplanması ve çöplüklere yığılması negatif dışsallığını azaltmaz. Çöpün bertaraf edilmesi ya da geri kazanılması gerekir.
Dünyanın çöpünü zenginler üretir. Sanayi ve tarım çöplerini tahmin etmenin ve istatistiklerdeki eksiklikler nedeniyle genelde en sağlıklı sayılar belediye çöpleriyle ilgilidir. Kişi başına çöp üretimi içinde bu çöpler dikkate alınır.
En fazla çöp üreten ülke 300 milyon ton ile Çin’dir.Sonra sırasıyla 238 milyon ton ile ABD, 229 milyon ton ile Avrupa gelir. En sonlarda ise 1,4 milyon ton ile Tunus yer alır. Türkiye ise 36 milyon ton ile (2006) zengin ülkeler sınıflamasına girer. Türkiye’nin 2012 çöp istatistiklerine göre belediye çöpü miktarı yaklaşık 26 milyon ton, sanayi çöpü ise 14 milyon tondur. Ayrıca 300 bin ton OSB’den (Organize Sanayi Bölgeleri) kaynaklanan çöpü eklemek gerekir. Ancak sanayi çöpü tüm sanayileri kapsamamaktadır ve sadece yaklaşık 3000 işyeriyle ilgilidir!!
Nüfusu fazla, yükselmekte olan ülkelerde de çöp miktarı artmaktadır: Hindistan 67,8 milyon ton, Brezilya 81 milyon ton. Kişi başına çöp üretiminde ise 760 kg. ile ABD, 680 kg. ile Avustralya, 577 kg. ile Avrupa ilk sıralarda yer alır. Türkiye’de ise bu sayı 480 kg. olup gelişmiş ülkeler sınıfına girer. Kişi başına GSMH açısından kıyasladığımızda Türkiye’nin üretimi epeyce yüksektir. Pakistan’da bu sayı 127 kg., Hindistan’da 82 kg.dır. Japonya 434 kg., Kanada 382 kg., Çin 230 kg. ve Güney Afrika144 kg. ile Türkiye’den daha az çöp üretir.
Çöp: İmhası ve Geri dönüşümü
Zenginin çöpünde cam, plastik, karton-kağıt oranı yani geri kazanılması gereken miktar % 50 düzeyinde iken bu oran gelişmekte olan ülkelerde (GOÜ) yüzde 10-30 arasında değişir ve nem oranı daha yüksektir. Dolayısıyla zenginin çöpünü yakmak ve enerji elde etmek daha kolaydır (çöpü yakmak çöp içindeki geri kazanılabilecek maddeleri de imha eder ki bu da kimi çevreciler tarafından iyi görülmez). Mümkün olduğu kadar az çöpü çöplüklere yollamanın adı da “sıfır çöp politikası”dır ki biz buna “sıfır çöplük politikası” demenin daha uygun olacağı kanısındayız.
Peki toplanan belediye çöplerinin akıbeti nedir? Çöplüklere mi yığılır, yakılır mı, gübreye mi dönüşür yoksa ikincil hammadde elde etmek için geri dönüşümün konusu mu olur? Şimdi bu konuda ülkelere ve sayılara bir göz atalım. Geri dönüşümden önce yapılması gereken ise geri kazanımdır, yani ayrımı yapılan çöplerin geri dönüşümle ikincil hammaddeye dönüşmesi için toplanmasıdır.
Geri kazanım ve dönüşüm de ülkelerin gelişmişlik derecesiyle ilgilidir. İstatistiklerde belirtilmese de bu etkinlik genelde belediye çöplerini ilgilendirir. Sanayinin ve tarımın geri dönüşümde ne gibi çabalar içinde olduğu pek bilinmez. Sanayicilerin çöp yönetmelikleri sonucu kurmak zorunda olduğu birlikler aracılığıyla kimi katı çöpler (kağıt-karton, cam, metal, pil, lastik gibi) toplanmaktadır. Ancak burada da genelde toplanan çöplerin miktarı belirtilir ama toplam üretim içinde ne kadarının toplandığı ve toplanan katı çöplerin ne kadarının geri dönüşüme konu olduğu pek belirtilmez. Geri dönüşüm sayesinde hammadde alanında sağlanan tasarrufların ne kadar olduğu, bu tasarruftan kimlerin yararlandığı, kimilerinin cebine gittiği, ürün maliyetine yansıtılıp yansıtılmadığı bilinmemektedir. Üreticinin bir kazancı vardır ama bu tüketiciye yansımamaktadır. Bu uyarıları dikkate alarak toplanan çöpün ne kadarının çöplüklere gittiğine bakalım.
Türkiye’de bu oran (2004) yüzde 98’dir. 2012 yılını ele aldığımızda değişen fazla bir şey yoktur. Toplanan yaklaşık 26 milyon belediye çöpünün yüzde 37,8’i belediye çöplüklerine, yüzde 59,9’u ise düzenli depolama sahalarına gitmektedir. Düzenli depolama alanları çöplüğün çağdaş ismi olmuştur ve çöp daha dikkatli ve itinalı toplanıp bu alanlara dökülmektedir. Toplanan çöpün yüzde 97,7’si değerlendirilmeden çöplüklere gitmektedir. Sonradan burada geri dönüşüm için ayrım yapılsa da artık çöp iyice karışmıştır.
Meksika’da yüzde 96 (2006), Polonya’da yüzde 92 (2005) iken İsveç’te yüzde 4,8 (2006), Japonya’da yüzde 3,4 (2006), Hollanda’da yüzde 1,7 (2005), İsviçre’de yüzde 0,5 (2005)’dir. Görüldüğü gibi İsviçre’de çöplük yok denilebilir! Gelişmiş ülkelerde bugün çöpe giden miktar giderek azalmaktadır.
Türkiye’de ambalaj çöplerini toplama konusunda çıkarılan yönetmelik sonrası gösterilen çaba önemli sayılsa da gelinen nokta istenilen düzeyde değildir ve daha çok cam, kağıt, plastik gibi daha fazla getirisi olan katı çöplerin geri dönüşümü ele alınmaktadır. Geri dönüşüm yüzde 20 ila yüzde 60 arasında değişmektedir. 2012 yılında toplana 14 milyon ton sanayi çöpünün yüzde 5’i tesis bünyesinde geri kazanılırken, yüzde 43’ü satılmış ya da lisanslı bertaraf ve geri kazanım firmalarına gönderilmiş (ne kadar bertaraf ne kadar geri dönüşüm belli değil), yüzde 33,5’i düzenli depolama sahalarına gitmiş, yüzde 3,8’i çöplüklere gitmiş, yüzde 11’i işyeri sahasında depolanmış ve yüzde 2,6’sı ise diğer yöntemlerle bertaraf edilmiştir.
Ülke yüzölçümü fazla ise (Avustralya gibi) genelde çöpler denetimli çöplüklere gider ya da çöpler gömülür.Aksine toprağı az olan ülkeler ise (Japonya gibi) çöplüklerden uzak durur. Ekolojik sorunlara fazla duyarlı olan, sivil toplum örgütlerinin etkin olduğu ülkelerde ise (Almanya, Danimarka gibi) geri dönüşüm ağırlık kazanır. Yakma teknikleri ise kentleşme oranı yüksek olan Avrupa ülkelerinde ve Japonya’da daha fazladır. En fazla geri dönüşüm yüzde 49,2 ile G.Kore’dedir. Sonra yüzde 34 ile İsveç (2005) gelir, ki İsveç çöp yakma kapasitesini çok fazla tuttuğundan kendi çöplerini yaktığı gibi ülke dışından çöp ithal etmektedir! Çöpü en fazla gübreye dönüştüren ülke ise Avusturya olup oranı yüzde 45’tir (2005). İkinci sırada yüzde 34 (2005) ile İtalya bulunur. Fransa’da ise çöplüklere yollama, yakma ve geri dönüşüm hemen hemen aynı oranlardadır. Türkiye’de belediye çöplerinin çoğu çöplüğe gittiğinden çöp yakılması çok düşük düzeydedir. Sanayi çöplerinin sadece yüzde 1,1’i koinsinerasyon (birlikte yakma) tesislerinde yakılmaktadır. Belediye çöplerinin sadece yüzde 0,6’sı (2012) kompost haline getirilmektedir. Yüzde 0,4’ü ise açıkta yakılmaktadır!
Daha önce de söylediğimiz gibi çöpün değerlendirilmesi ülkelere göre farklılık gösterse de ekmeğini çöpten çıkarmayı bilen ülkeler ve dolayısıyla çöpten de kâr eden ülkeler gelişmiş ülkeler olup sektörde çalışan büyük firmalar bulunmaktadır. Kapitalist birikim arızaya uğradığında kendine yeni birikim alanları aramaya başlar. İşte bunlardan biri ‘atık’ adını verdikleri çöptür. ‘Çevreyi kurtaran Adam’ olarak reklamlarını da yaparlar.
Gelişmekte olan ülkelerde geri dönüşüme gidecek çöpleri toplayanlar genelde sokak toplayıcılarıdır, yani gayriresmi sektördür. Mısır’da Kahire kentinde 40.000 kişi 2.162.500 ton, Romanya’da Cluj kentinde 3200 kişi 14.700 ton, Peru’da Lima kentinde 11.200 kişi 530.000 ton, Filipinler’de Quezon kentinde 10.100 kişi 142.000 ton çöpü geri dönüşüme kazandırırlar.
Türkiye’de sokak toplayıcılarını sayısı 500.000 olarak tahmin edilmektedir ve belediye, çöp şirketleri ve toplayıcılar arasında çatışma geri dönüşümün giderek kârlı hale gelmesiyle artmaktadır (Bu konu ayrı bir yazını konusu olabilir). Aynı zamanda çöpe giden miktarı azaltarak çöp toplama-taşıma maliyetinede katkıda bulunurlar. Bu arada gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere giden (özellikle e-çöp) çok miktarda tehlikeli çöp bulunduğunu belirtelim.
Görüldüğü gibi çöpün değerlendirilmesini iki düzeyde ele almakta mümkündür: Birinci düzey yerel düzeyde olup toplanan çöpün gübreye dönüşmesi, geri dönüşümle ikincil hammadde elde edilmesi, yakılması (enerji üretim amaçlı) söz konusudur. Uluslararası düzeyde ise çöp ticareti söz konusu olup çöpler ve elde edilen hammaddeler ülkeler arasında hareket halindedir. İkincil hammaddelerin önemli bir piyasası oluşmuş olup esas hammaddelerle rekabet içindedirler. Bu yolla da gelişmekte olan ülkelerin hammadde ihracatına darbe vurdukları gibi fiyatlarını da saptayan çok uluslu firmalardır. Çöp ticareti içinde de hurdaların (demir, çelik gibi) kâğıt çöplerin ve e-çöplerin önemli yer tuttuğunu ve mal akımının gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru geri dönüşüm amacıyla gittiğini belirtelim.
Tehlikeli çöpler ve nükleer çöpler
Son olarak tehlikeli çöplerden söz etmekte yarar vardır. İnsan sağlığını ve doğayı en çok tehdit eden bu çöpler olup toplanması (nasıl, kimler tarafından, hangi teknik ve araçlarla), bertaraf edilmesi ve teknikleri ve saklanması (nükleer çöpler gibi milyonlarca yıl) çok önemlidir. Çöp yönetmelikleri öncelikle bu çöpleri dikkate almalıdır. Tehlikeli çöplerinde en büyük üreticileri zengin, gelişmiş ülkeler olup 44 ton ile başta ABD bulunur (ABD’de kimi plastik ürünler, araba lastikleri gibi çöpler dışında özellikle kimya sanayinin çöpleriyle ilgili sağlıklı istatistikler yoktur). Sonra 30 ton ile Çin, 12,6 ton ile Avrupa gelir.
Türkiye’de 1,5 tondur (2005). Türkiye’de tehlikeli çöp miktarı 2011 yılı itibariyle 938.498 ton (18.428 firmanın bildirimi) olup bunun 714.466 tonu geri kazanılmakta, 91.035 tonu bertaraf edilmekte, 122.915 tonu tesisi içinde değerlendirilmekte, 9.943 tonu stoklarda kalmakta, 139 tonu ise dışarıya satılmaktadır. İzmit’te özellikle tıbbi çöpleri yakan tesisi mevcuttur. Fas’ta 0,1 ton, Arjantin’de 0,07 ton tehlikeli çöp üretilmektedir.
Bir kez daha bu sayıların da tahmini olduklarını belirtelim. Ayrıca nasıl toplandıkları, nasıl imha edildikleri konusunda sağlıklı bilgiler yoktur. Sanayiciler tehlikeli çöplerini de gizlemekte başarılıdırlar. Burada nükleer çöplere biraz yer verelim. Nedeni ise bu çöplerin milyonlarca yıl tehlikeli çöp olarak kalmasıdır. Bugüne kadar yeraltında (500m) killi topraklarda, tuzlu ya da granit içinde açılan devasa çukurlara gömülen çöpler 2010 yılında başlayan “Nasıl bu çöpleri başka türlü etkisiz hale getirebiliriz?” tartışmalarının konusu olmaya başladı. Fransa, İsveç, Finlandiya “Yeraltına gömmeye devam edelim” derken, bu işe ilk başlayan ABD ise çöpleri yeniden gözden geçirmeyi istiyor. Almanya ise santralleri kapatacağım derken çöpleri ne yapacağı konusunda sorular soruyor. İngiltere, İspanya, Rusya ise ne yapacaklarını bilmiyorlar. Diğer ülkelerde belli başlı nükleer çöp üreten ülkelerin neye karar vereceklerini beklemektedirler.
Nükleer çöpler soğutma havuzlarında bekledikleri gibi sonra da yeraltı depolarına giderler. Tabii işin en önemli yanı bu çöpleri daha da arındırmak yani radyoaktif öğeleri daha az zararlı hale getirmektir. Böyle bir teknik geliştirilme aşamasında ve 2040 yılı ve sonrası çöpleri ilgilendireceği düşünülmektedir.
Bu konu çok önemli. Çevrecilerin dediği gibi “İniş pisti olmadan uçağı havalandıramazsınız”. Nükleer çöpler içinde aynı şey söz konusu: Çöplere çözüm bulmadan santral inşa edemezsiniz. Ülkemizde gündemde olan nükleer santral inşaatı dışında çöplerin ne olacağı konusunda ise hiç tartışma yok.
Çöp çok uzun ömürlü olduğundan ilerde ne olacağını (iklim değişikliği, buzul çağı, çölleşme) ve çöplerin başına nelerin geleceğini öngörmek imkansız. Ayrıca hiç kimse de yanında nükleer çöp görmek istemiyor. Nükleer çöpler genelde maden ocaklarında 500 metre derinliğe gömülmektedir. 5000 metre derinlikte açılacak kuyularda korunmalarının ve kuyunun ilk 1500 metresi beton, asfalt ve bentonitten yapılmış kapakla örtülmesinin daha güvenli olacağı söylenmektedir. Çekmecelerde bulunan diğer projeler ise nükleer çöpleri okyanus dibindeki tortular içinde, yenilenebilen havalandırılmış hangarlarda, kayalara oyulmuş tungustenden yapılmış çeperler içine yerleştirmektir.
Bilim-kurguya yakın projelerde yok değildir. Örneğin çöpleri uzaya yollamak, atom bombasıyla vitrifiye etmek, kutuplarda buzulların altına gömmek ya da kıtaların birleşme noktaları olan sübdüksiyon bölgelerine koymak gibi. Milyonlarca yıl tehlike arz edecek bu çöplerin saklanması çok ama çok önemli. Bu arada, 2 yıl önce yaşanan Fukuşima nükleer kazasının nükleer çöplerinin de Kanada’nın kıyılarına ulaştığını belirtelim.
Çöpü en fazla üreten zenginlerin yani kapitalist ülkelerin tüketimlerini özellikle gösteriş tüketimlerini azaltmaları gerekiyor ama en önemlisi çöpü kaynağında azaltmak yani az çöp üreten üretime geçmektir. Böylelikle gelişmekte olan ülkelerde temel gereksinmelerini (su, yiyecek, yakıt, eğitim, sağlık, barınma gibi) karşılar hale gelebilirler.
Şimdi bu yazıyı okuduktan sonra çöple ilgili düşüncelerinizi yeniden gözden geçirebilirsiniz ve “Artık çöp dağları geride kaldı, şehirlerimiz tertemiz” afişlerine başka türlü bakabilirsiniz.
Kaynaklar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.