Demokratik Cumhuriyet inşası talebindeki ısrar, halkı bir adım ileri sıçratarak, “ikili bir iktidar”ın oluşumuna yerleştirebilir ya da doğrudan bir halkçı iktidarın veya sosyalist bir düzenin önünü açabilir Tarihsel bir kavşaktayız. Gezi ayaklanması, toplumsal yaşamın içine “Yeni bir toplum” alternatifini fırlattı. Ayaklanmanın attığı her adım ve açığa çıkardığı dinamiklerin her hareketi, “Yeni bir toplum” olasılığını ete […]
Demokratik Cumhuriyet inşası talebindeki ısrar, halkı bir adım ileri sıçratarak, “ikili bir iktidar”ın oluşumuna yerleştirebilir ya da doğrudan bir halkçı iktidarın veya sosyalist bir düzenin önünü açabilir
Tarihsel bir kavşaktayız.
Gezi ayaklanması, toplumsal yaşamın içine “Yeni bir toplum” alternatifini fırlattı.
Ayaklanmanın attığı her adım ve açığa çıkardığı dinamiklerin her hareketi, “Yeni bir toplum” olasılığını ete kemiğe büründürüyor ve kendini yeni döneme dayatıyor.
Doğru soruları sormalı ve dönemin acil ihtiyacı olan cevapları ortaklaşa keşfetmeliyiz.
Gezinin yarattığı toplumsal hareketliliği, iktidarın istediği yönde erken ve sert bir çatışmacı pratikle ve gerilimi halk güçlerinin kaldıramayıp kenara çekileceği bir seviyeye yükselterek veya sadece günü kurtaran anlık siyasi hamlelere hapsederek çürütecek miyiz; yoksa, halkın çıkarları doğrultusunda stratejik bir konuma yerleşerek “bir adım ileri” mi atılacağız?
Açığa çıkan muazzam güçlerle toplumsal özgürleşmenin önünü nasıl açabilecek, ortak bir hedefe doğru nasıl ilerleyeceğiz?
Aslında, esas ve kritik olan, nasıl bir yaşamı tahayyül ettiğimiz sorusunun cevabını keşfetmek.
“Yeni bir toplum” alternatifini, hangi taktik ve stratejilerle donatarak kalıcılaştırabiliriz?
Taktikler, bağlı olduğu strateji ile anlam kazanırlar.
Yeni dönemin talep ettiği örgütlenme ve mücadele biçimleri, ancak kazanılabilir ortak ve somut bir hedefe yürüyeceğimiz bir strateji ve onun programıyla gerçek anlamını kazanabilir.
Günün taktik problemleri ya da hamleleri kıymetlidir evet, biz ancak onlarla günlük adımlarımızı atabiliriz, ama o kadarı yetmez.
Biz, şimdi, yaşadığımız ve bir süre daha yaşayarak içinde devineceğimiz, sadece bu ana ait olmayan toplumsal ve politik krize de somut bir cevap üretme zorunluluğu içerisindeyiz.
Böylesi tarihsel durumlar her zaman yaşanmaz ve tarihsel bir duruş ve yönelim talep eder.
Demokratik Cumhuriyetin inşası ve öncülüğüne soyunmak
Demokratik bir cumhuriyetin inşasına soyunmak, günümüzün acil ihtiyacı olarak karşımızda duruyor.
Sadece anlık taktiklerin ve sadece güncel politik akışın gerilimlerinin içine hapsolmadan, Gezi’den sonra önümüzde açılan “başka bir toplum” alternatifinin tarihsel ve kalıcı bir kimlik kazanabileceği Demokratik Cumhuriyet hedefine doğru yürümeliyiz.
Gezi’den sonra oluşan toplumsal güçlerin yeni durumu, mevcut siyasal düzenin yapısına ve biçimine müdahaleden başka yol olmadığını apaçık gösteriyor.
Haziran günlerinden başlayarak; halk dinamiklerinin, iktidar organlarından, onların içine yerleştiği sermayenin mevcut oligarşik-totaliter devletinden ve onun rejimlerinden sıyrılıp kopuşma arzusu görmezden gelinebilinir mi?
Gezi isyanın açığa çıkardığı yeni durum; yarattığı Mahalle Meclisleri ve Forumlar, Yeryüzü Sofraları, Lice protestoları, 17 Aralık ile başlayan yolsuzluk protestoları, Berkin için, Okmeydanı ve Soma için halkın sokaklara dökülmesi; evet, bütün bu olup bitenler, şimdiki siyasal düzenin kendisinden kopuşma isteğinin,mevcut iktidar mekanizmaların dışına çıkıp, halkçı ve demokratik bir iktidar alanının inşasına sıçrama eğiliminin işaretleri değil mi?
“Öncülük”, tam da şimdi gerekiyor!
İşte, tam da şimdi, Demokratik Cumhuriyeti program sayfalarından çıkarıp, yaşamın içine yerleştirme, Gezi ile gelen halkın taleplerini yükseltme ve “bir adım ileri atma” zamanı.
Demokratik Cumhuriyet,
– Söz, yetki ve kararın doğrudan halkın seçtiği yerel meclislerde olduğu,
– Devlet tarafından yukarıdan atanan tüm baskıcı kamu görevlilerin ortadan kaldırıldığı; en başta da, valilik ve kaymakamlık gibi merkezi-bürokratik mekanizmaların lağvedildiği,
– Kamu görevlilerinin yerel meclislerde halk tarafından seçildiği ve denetlendiği,
– Bütün inançlara ve etnik kimliklere kör olan,
– Kadınlara ve gençlere, tüm yaşam alanlarında pozitif ayrımcılık ve kota uygulayan,
– Halkın çıkarları doğrultusunda, eşit ve parasız sağlık ve eğitim koşulları yaratan ve uygulamayı devletten bağımsız halk inisiyatiflerinin denetlemesine açan,
– Kapitalizmin doğayı talanına ve sınırsız tüketim anlayışına karşı, doğa ve toplum- doğa ve insanın birlikte varoluşuna uygun bir toplumsal yaşamın önünü açan,
– Dolaylı vergi sistemini lağvederek, doğrudan vergi sistemini esas alan,
– Örgütlenme ve propaganda imkanlarını halkın seçtiği demokratik kurumlar aracılığıyla denetleyerek, işçilerin ve tüm ezilenlerin örgütlenme ve propaganda yapmalarının önündeki bütün engellemeleri kaldıran,
– Halkın çıkarları doğrultusunda en uygun toplumsal ve siyasal zeminin önünü açacak,
yerel meclislerin/komünlerin özgür birliğidir.
Şimdi, dönemin acil ihtiyacı olarak talebimiz;
Mevcut oligarşik-totaliter sermaye rejimine karşı, halkçı bir iktidar odağı yaratacak olan Demokratik Cumhuriyet’tir.
Demokratik Cumhuriyet inşası talebindeki ısrar, halkı bir adım ileri sıçratarak, “ikili bir iktidar”ın oluşumuna yerleştirebilir ya da doğrudan bir halkçı iktidarın veya sosyalist bir düzenin önünü açabilir. Toplumsal güçlerin savaş yetenekleri ve güncel-somut güç dengeleri sürecin rengini belirleyecektir.
O halde şimdi, Demokratik Cumhuriyet yoluna çıkmanın, onun öncülüğüne soyunma zamanı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.