22-25 Mayıs arası gerçekleştirilen AB Parlamentosu seçimlerinin sonuçları ile ilgili geçilen haberlere ırkçı partilerin güçlü yükselişi damgasını vurdu. Özellikle de AB’nin lokomotif ülkelerinden olan Birleşik Krallık ve Fransa’da faşistlerin birinci parti olarak çıkmaları kıta genelinde ciddi bir şok dalgası yaratmış görünüyor. Resmi olmayan sonuçlara göre 751 sandalyeden 212’sini alan Hıristiyan-Demokratlar (EPP) birinci parti oldu. Onu […]
22-25 Mayıs arası gerçekleştirilen AB Parlamentosu seçimlerinin sonuçları ile ilgili geçilen haberlere ırkçı partilerin güçlü yükselişi damgasını vurdu. Özellikle de AB’nin lokomotif ülkelerinden olan Birleşik Krallık ve Fransa’da faşistlerin birinci parti olarak çıkmaları kıta genelinde ciddi bir şok dalgası yaratmış görünüyor.
Resmi olmayan sonuçlara göre 751 sandalyeden 212’sini alan Hıristiyan-Demokratlar (EPP) birinci parti oldu. Onu “sosyal-demokrat” PES (187), liberal ALDE (72), Yeşiller (55) takip etti. Bu sonuçlar söz konusu partilerin, başta EPP olmak üzere oy kaybettiğini gösteriyor. “Radikal sol” diye tanınmlanan SYRİZA’nın öne çıktığı LEFT ile diğer sosyalist, komünist partilerin ve kimi yeşil siyasetlerin birleştiği EUL-NGL bloğu ise % 4.8 oyla 43 sandalye kazanabildi, bu son seçime göre 8 sandalye daha fazla demek.
Medyada daha çok “aşırı sağ” diye tanıtılan ırkçı, yabancı düşmanı ve AB karşıtı (ya da en azından AB’ye “şüpheyle” bakan: Eurosceptism) partiler, AECR/ECR (Avrupa Muhafazakar ve Reformistleri/ diğerlerine göre daha “yumuşak” ya da “merkez”. Pek çok ırkçı üyesi olan bu gruba AKP de üye), MELD/EFD (Avrupa Demokrasi ve Özgürlükler Hareketi/ Özgürlük ve Demokrasinin Avrupa’sı) ile EAF/NI (Özgürlük İçin Avrupa Birliği/ Non-Inscrits [“Bağımsız” üyeler]) olmak üzere üç üst oluşumda birleşip seçimlere katıldılar. Yine henüz resmi olmayan sonuçlara göre bu üç oluşum toplam 118 vekil çıkarmış gibi görünüyor. AECR/ECR çıkarılırsa bu sayı 74 oluyor.
Uzun yıllardır merkez sağ ile “sol” arasında göçmenlere karşı yaklaşım dışında hemen hemen hiçbir fark olmaması, ekonomik bunalımlar ve bütün Batı çapında özellikle de İslam eksenli gelişen “terörist yabancı” algısındaki güçlenme gibi sebeplerden dolayı Avrupa’da seçmenlerin “aşırı uçlar” diye tabir edilen partilere hızla kaymakta olduğu tahlil ediliyordu. Buradaki sorun, kendini “sosyalist”, “komünist” diye sunan ve “radikal” diye etiketlenen partilerin çoğunun aslında “merkez sol” partilere kıyasla çok fazla “radikal öneri” sunmuyor olmaları, yani onlarla iyice benzeşmeleri. Avrupa’da sosyalist/Marksist solunun epeydir iyice görünmezleştiği, devrimci solun ise Yunanistan’daki genelde faaliyetsiz bir iki küçük grup dışında “bittiği” aşikâr.
Irkçılığın Yükselişi
İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra Avrupa’da faşist rejimlerin, “yeni dünya”nın Batı yakasıyla uzlaşabilen İspanya ve Portekiz dışında tamamen çökmesiyle faşist hareketler uzun yılları baskı altında ve uyku döneminde geçirdi. Özellikle ’80 ve ’90’larda artan neo-Nazi saldırılarıyla adından tekrar söz ettiren ve korku yaratan faşist hareket, bilhassa 2000’lerde yasal faşist partilerdeki gözle görünür yükselişle ete kemiğe büründü. Örneğin, 2000’de Avusturya’da Haider liderliğindeki FPÖ’nün koalisyon hükümeti kurmasının Avrupa’da ve dünyada yarattığı tepkiler hafızalardadır.
Avrupa’da AB üyesi olmayan İsviçre dâhil 16 ülkede faşist partiler ulusal meclislerde temsil ediliyor. Yani ırkçı partilerin yükselişinde yerel değil genel bir trend rahatlıkla gözlemlenebiliyor. Son AB Parlamentosu seçimlerinde bu yükseliş trendi doruğa ulaştı ve “şaşırtıcı” sonuçları beraberinde getirdi.
En büyük “şok sonuç”lardan biri Birleşik Krallık’ta ırkçı UKİP’in % 23 oyla 62 sandalyenin 23’ünü kazanarak birinci parti çıkması oldu. Ülkede UKİP’in yükseleceği bekleniyordu fakat yarışın Muhafazakârla (gerçi onlar da ECR üyesi ama söylediğimiz gibi ECR diğer faşist akımlarla aynı kefeye konmuyor) İşçi Partisi arasında geçeceği düşünülüyordu. Kesin olmayan sonuçlara göre Muhafazakârlar 17, İşçi Partisi ise 16 vekil çıkarabildi.
Bir diğer önemli AB ülkesi Fransa’da da ilk kez merkez sağ ya da sol kesimden olmayan bir parti, üstelik ırkçı bir parti, Le Pen’in Ulusal Cephesi % 26’ya yakın bir oyla birinci parti oldu. “Deprem” diye yorumlanan sonuçlara göre iktidardaki Sosyalist Parti % 14,5, muhalefet partisi merkez sağ UMP % 20 oy alabildi.
AB’nin en mühim üyesi olarak görülen Almanya’da ise Başbakan Merkel’in partisi CDU % 30 oyla birinci parti oldu fakat tahminen 7 sandalye kaybetti. Koalisyon ortağı SPD’nin oylarının % 27’ye yükseldiği seçimlerde, dünyanın en ünlü neo-Nazi partilerinden NPD % 1 oyla parlamentoya ilk kez temsilci gönderme hakkı kazandı. Bir diğer ırkçı parti AfD de % 7 gibi kendine göre yüksek bir oyla meclise gidiyor.
“Sosyal-demokrasinin yıkılmaz mevzileri”nden görülen Danimarka’da da ırkçı parti Halk Partisi % 23 oyla birinci parti oldu. Bu sonuca göre Halk Partisi, iktidardaki Sosyal Demokratlar’la aynı sayıda sandalye kazanmış oldu. Yine kuzeyden Finlandiya’da son yıllarda yükselişte olan faşist Gerçek Finler partisi % 12.8 gibi önemli oranda bir oy alıp parlamentoya iki temsilci gönderebilecek.
Diğer ırkçı partilerden Macaristan’dan Jobbik, % 15 oyla ikinci, Avusturya’dan FPÖ % 19,5 oyla üçüncü parti oldular. Yunanistan’da SYRİZA’nın birinci, Yeni Demokrasi Partisi’nin ikinci olduğu seçim sonuçlarına göre faşist Altın Şafak % 9,3 oyla 3 sandalye kazanarak AB Parlamentosu’na ilk kez temsilci göndermeyi başardı. Bir diğer faşist parti LAOS önemli bir oy alsa da parlamentoya temsilci gönderemedi. Eriyişi hızla devam eden PASOK % 8,1’de kalırken, KKE (Yunanistan Komünist Partisi) % 6 ile iki sandalye kazandı. Önde gelen ülkelerden ve zor günler yaşayan İtalya yabancı düşmanı partiler açısından “renklilik” arz ediyor: Kuzey bölgesinin özerkliğini savunan ırkçı parti Lega Nord, İtalya’nın Kardeşleri, I Change-MAIE beşer vekille parlamentoya girecek gibi.
AB Parlamentosu’nda temsilcisi olan Bulgaristan’dan ATAKA ise % 3,6’lık oranda kalarak temsilci hakkını kaybetti. Diğer ülkelere hızlıca bir göz atalım. Hollanda’da ırkçı Flaman partisi VB, % 9,8 oy ve 2 vekille, bir diğer yabancı düşmanı parti Libertair Direct Democratisch % 4,5 oy ve 1 vekille; Hırvatistan’dan merkez sağla ittifak kuran HSP AS 1 vekille; Çek Cumhuriyet’inden ODS % 7,67 oy ve 2 vekille -5 temsilci kaybetti-, Özgür Yurttaşlar Partisi % 5,24 oy ve 1 vekille parlamentoda temsil edilecek.
Litvanya’da ırkçı eğilimleri gözlemlenebilen Anayurt Birliği ile ırkçı Düzen ve Adalet AB Parlamentosuna girecek. Pek çok eski “sosyalist” ülkede olduğu gibi Polonya’da da faşizmin yükselişte olduğu izlenebiliyor: Hukuk ve Adalet’ten 7, Polonya Birlikte!’den 4, Polonya Birliği’nden 4 ve bağımsız ırkçı bir aday olmak üzere tam 16 vekil meclise gidiyor. Portekiz’den bir vekil çıkaran ve seçimlere sosyal-demokratların müttefiki olarak giren Halk Partisi’nin de ırkçı eğilimleri olduğu bildiriliyor. Romanya meclisinde temsilcisi olmayan Büyük Romanya Partisi ise AB’de 3 vekil kazandı. Faşizmin yeni yeni bir sorun olarak belirdiği İsveç’te de faşist Demokratlar Partisi oylarını üçe katlayıp üçüncü parti olarak temsilci hakkı kazandı. Son olarak İspanya’da da kralcı ve merkezi yönetim yanlısı yeni parti VOX’un da % 1,56 oyla, çok yaklaşmış olsa da temsilci çıkaramadığını belirtelim.
Seçime katılım oranının % 43.1’de kalıp istatistiki anlamda önemsiz bir artış gösterdiği Avrupa’da yükselen ırkçılık, bu sonuçlara göre daha çok uzun zaman gündemde kalacak gibi görünüyor. Bu aynı zamanda Avrupa’nın anti-kapitalist sosyalist solu için yeni ve büyük görevler ile yabancılar için daha çetin sorunlar anlamına da geliyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.