Türkiye’de Avrupa’dan cımbızla ‘ırkçılık devşirme’ gayretindeki gazeteci ve yorumculara kötü bir haberim var: ‘Bu kış Avrupa’ya ırkçılık filan gelmiyor’. Türkiye’deki önemli Avrupa uzmanlarından Cengiz Aktar, bu güruh için iyi bir kavram geliştirdi: ‘Avrupa-alaycıları’. Aktar, bu kavramı Avrupa’da olup bitenleri anlamadan ‘Bakın biz ne kadar iyiyiz’ diyerek kendilerine pay çıkartanlar için kullanıyor. Ne denli isabetli olduğunu, ‘Avrupa alaycıları’nın […]
Türkiye’de Avrupa’dan cımbızla ‘ırkçılık devşirme’ gayretindeki gazeteci ve yorumculara kötü bir haberim var: ‘Bu kış Avrupa’ya ırkçılık filan gelmiyor’.
Türkiye’deki önemli Avrupa uzmanlarından Cengiz Aktar, bu güruh için iyi bir kavram geliştirdi: ‘Avrupa-alaycıları’. Aktar, bu kavramı Avrupa’da olup bitenleri anlamadan ‘Bakın biz ne kadar iyiyiz’ diyerek kendilerine pay çıkartanlar için kullanıyor. Ne denli isabetli olduğunu, ‘Avrupa alaycıları’nın geçen haftaki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerini değerlendirme biçimlerine bakarak görebilirsiniz.
‘Kurnaz cımbızcılar‘ın en gözde örneği son AP seçimlerinde aşırı sağın başarı kaydettiği beş ülkeden birisi olan Danimarka. Danimarka Halkın Partisi, oylarını ikiye katladı, yüzde 26’ya ulaştı. Artık 751 üyeli AP’de, Danimarka’ya ayrılmış 13 sandalyeden dördüne bu parti sahip olacak. ‘AP‘ dediğiniz, ülkelerin temsilcilerinin milli bayraklarına değil, mensubu oldukları siyasi gruba göre ‘oturduğu’ ve siyaset yaparken uzlaşmayla diyalog aramak zorunda oldukları bir zemin. 2009’daki Lizbon Anlaşması’yla AP’nin yasama yetkileri de artırıldı.
28 üye ülkede kendilerine özgü ulusal sorunların belirleyici olduğu son AP seçimlerinde ortaya çıkan tablo şu: 751 sandalyenin yarıdan fazlasını merkez sağ ve solun kontrol etmeye devam ediyor. Sağ ve sol kanattan AB kuşkucularının oranı ikiye katlandı. Aşırı sağcıların oy oranları arttı ama AP’yi etkileyecek düzeyde değil.
Avrupa’yı saran resesyon, yüksek işsizlik, yoksullaşma, devreye sokulan kemer sıkma tedbirleri siyasi tabloyu elbette etkiliyor; Avrupa entegrasyonu fikrine darbe vuruyor. Euro’dan çıkılması, göçmenlerin sınırlandırılması, sıkı sınır kontrolleri tartışılıyor. İki çeşit siyasi görüş sivriliyor ve bunlar birbirine karıştırılıyor: Avrupa’nın klasik milliyetçi sağı ile Avrupa kuşkucuları…
Ayrımları derin. Fransa’nın Ulusal Cephe’si ekonomide korumacıyken, Britanya ve Danimarka liberal çizgide. Sosyal meselelerde Hollanda’nın Geert Wilders’i gay haklarının savunucusuyken, Avusturya geleneksel aile değerlerinden yana. Marine Le Pen anti-Semitik söylemi bir kenara atmaya çalışırken, Britanya’daki UKIP’in lideri Nigel Farage bunu da kâfi görmeyip Ulusal Cephe’yle arasına çizgi çekiyor.
AP seçimi sonucunda Hollanda, Belçika, Bulgaristan, İtalya, Romanya ve Slovakya’daki aşırı sağ partiler eriyip gitti. Beş ülkede aşırı sağın yükselişi gözleniyor: Fransa, Danimarka, Avusturya, Yunanistan, Macaristan. Fransa’da Le Pen’in Ulusal Cephesi’nin yüzde 25′le birinci çıkıp, muhafazakâr UMP’yle Sosyalistleri yüzde 20 ve 14’e iten zaferi tartışılmaz. Bunda Fransa’nın kendine has koşulları etkili.
Bu koşulların zıttının Le Pen’in cumhurbaşkanı adayı olmaya kalkıştığında da devreye gireceğine şüpheniz olmasın. Tıpkı 2002 seçiminde baba Le Pen’e karşı bütün Fransızların elbirliği etmesi gibi… Bizim cımbızcılar şimdiden fal açmaya koyulsunlar, Fransa’da gençlik Gezi’nin çapulcuları misali şimdiden hareketleniyor.
Fransa’dan yola çıkıp AB’ye dair ahkam kesmek moda ya… Hollanda’nın meşhur İslam ve yabancı düşmanı Geert Wilders’in Özgürlük Partisi’nin bu seçimlerde beş sandalye yitererek yaşadığı hüsranı anan yok. Yine aynı şekilde İspanya, İtalya, Portekiz, Almanya ve İsveç’te solun ya güçlenerek çıktığını yahut da merkez sol ve sağdaki partilerin etkilerini muhafaza ettiğini de anan yok… Öyle ki, İtalya’da solcu Başbakan Matteo Renzi’nin Demokratik Partisi oyların yüzde 41.5’ini kazandı.
Cımbızlanan bir ülke de Britanya. Farage liderliğindeki Britanya Bağımsızlık Partisi (UKIP) 2009 seçimlerine oranla oylarını katladı ve AP’de 12 sandalye kazandı. Avrupa kuşkuculuğunun iktidardaki Muhafazakâr Parti’de bile zaten güçlü olduğu ve kıtaya hep uzak duran Britanya’da, UKIP’in yükselişi, serbest dolaşımın devreye girmesiyle beliren Bulgaristan ve Romanya’dan yoğun işçi akımının tezahürü… Farage’ın en net talebi, ülkenin AB’den çıkması. Ve sonuçları itibarıyla AP’yi değil Başbakan David Cameron’ın 2017’de AB’den çıkmayı referanduma sunma kararı aldığı iç siyaseti derinden etkileyecek.
Avrupa kuşkuculuğunun İtalyan versiyonu Beppe Grillo’nun Beş Yıldız Hareketi’ninse, geçen yılki ulusal seçimlere oranla dört puan kaybettiğini söylemeli.
Almanya’dan örnekler de evlere şenlik! AP seçiminde Angela Merkel’in CDU’su gücünü tahkim etti, Sosyal Demokratlar puanlarını artırdı. Avrupa kuşkucusu ‘Almanya için Alternatif (AfD)’ ise eylüldeki genel seçimlerdeki yüzde 4.7’yi aşarak yüzde 7’ye ulaştı. AfD dediğiniz, dertleri euro’dan kurtulup Alman Markı’na dönmek olan, Britanya’nın Muhafazakârlarına yakın, liberal bir hareket.
Almanya’dan ağza en fazla, neo-Nazi NPD’nin yüzde 1′le AP’de bir sandalye edilmesi dolanabilir. O da Alman Anayasa Mahkemesi’nin yüzde 3 barajını kaldırmasından… Bu arada not edelim ki, kimileri neo-Nazilerin Alman istihbaratının karanlık gölgesinde cinayetler işlemenin ötesine geçip siyasete katılmasını ‘olumlu’ haneye yazmakta.
Cımbızcılara nispet, ben de size AP seçiminde solun ezici zaferle çıktığı İsveç’ten bir örnek vereyim. Nüfusunun yüzde 15’ini göçmenlerin oluşturduğu İsveç, ilk kez bir Roman kökenliyi AP’ye sokan ülke oldu. Dört çocuk annesi 57 yaşındaki Soraya Post, artık AP vekili. Feminist İnisiyatif (FI) sayesinde!
Kurucusu Gudrun Schyman, 100 bin İsveç kronunu (15 bin dolar civarı) yakarak dünyada kadınlara ve göçmenlere eşitsiz ücretleri protesto ettiğinde dikkatleri çekmiş bir isim. AP’de yüzde 5.3 oranında oy kazandılar. Schyman, “Pek çokları İsveç’i kadınlar için Avrupa’da bir cennet görüyor. Ama bu bir mit. Ciddi bir cinsiyet ayrımımız ve kadınlara karşı şiddet var” diyor. Avrupa’da aşırı sağcı partilerin insan hakları, kadın ve göçmen haklarını zayıflattıkları ikazında bulunuyor.
Kıssadan hisse… Avrupa’da ekonomik krizin yarattığı reaksiyoner aşırı sağcı partilerin kıtanın barış projesine tehdit oluşturduğunu gören partilerin payı azımsanacak gibi değil.
Hem meseleyi bir de tersine çevirerek yaklaşalım… Türkiye’ye Avrupa’dan yüzbinlerce göçmenin aktığını ve kendi yaşam biçimlerini sürdürme ısrarında olduklarını varsayalım. Farklı din ve etnik kökenden bu kadar insana karşı acaba ‘bizimkiler’ ne yapar? Malum kendi insanlarına bakışlarında bile ‘hoşgörü’ yerine ‘tahammül’ kelimesini kullanıyorlarken…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.