Yaşanılan acılar, zulümler ve kayıplar etrafında ezilenlerin birbirlerini anlama, bir araya gelme pratiklerini, kanallarını yok etmeye çalışmak, tüm bunları o günün koşullarına göre provokasyon, istismar, bölücülük, çapulculuk ve benzeri isimlerle itibarsızlaştırmak her iktidarın en önemli yönetim araçlarından biridir, lakin bu itibarsızlaştırmanın bu kadar “iyi” yapılabileceğini hayal edemezdik. Soma’daki kayıplarımızın daha sayısı bile belli değilken iktidar […]
Yaşanılan acılar, zulümler ve kayıplar etrafında ezilenlerin birbirlerini anlama, bir araya gelme pratiklerini, kanallarını yok etmeye çalışmak, tüm bunları o günün koşullarına göre provokasyon, istismar, bölücülük, çapulculuk ve benzeri isimlerle itibarsızlaştırmak her iktidarın en önemli yönetim araçlarından biridir, lakin bu itibarsızlaştırmanın bu kadar “iyi” yapılabileceğini hayal edemezdik. Soma’daki kayıplarımızın daha sayısı bile belli değilken iktidar kanadından biri çıkıp Berkin Elvan olayı ile Soma’da yaşananları birlikte anmanın “vicdana sığmadığından” dem vuruyor, bir diğeri de muhtemel “istismarlara” karşı dikkatli olmaya davet ediyor kamuyu -sosyal medyada devlet şiddetinin mağdurlarının ve mücadelenin ortaklığını savunanları ölü sevicilikle suçlayan iktidar yandaşlarından bahsetmiyorum bile. Ölümler, kayıpların acıları bu kadar tazeyken, daha toprağın altında kurtarılmayı bekleyen emekçi kardeşlerimiz varken kamuoyuna yapılan açıklamalarda “istismarlara” yapılan vurgunun, yeni moda tabirle, zamanlama açısından “manidar” olduğunu düşünüyorum.
Roboski’de de benzerini yapmıştınız siz. “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözlerinizle feministlerle Kürtler birbirine düşecekti, öyle mi? Van depreminde yaşananları unutmuş değiliz. Vali’nin “girebilirsiniz” dediği evlerin yıkılmasının ardından protesto gösterisi yapan depremzedelerin üzerine sıkılan gazı ve o süreçte her yerde dolaşan “Yardımlar PKK’ya gidiyor” laflarını da… Yine olanlar olmuş, birbirimizin acısını sarmaya çalışırken ortalıklara saçılan ayrımcı söylemler sayesinde iktidar, deprem gibi önemli bir kriz anında yapamadıklarını da alıp ortadan çekilebilmişti. Dün yaşanan toplu cinayet gibi facia eğer Kürdistan’da gerçekleşmiş olsaydı bir çoklarının cebinden halihazırdaki milliyetçilik kartı çıkacak, o da kesmezse “terör” komploları ortaya dökülecek, Türk’ün Kürt’ü görmesinin, anlamasının önüne yeni bir çekilecekti. Ezilenler olarak Soma’nın kimilerine göre Türkiye’nin “Batısına” düştüğüne sevinecek ya da üzülecek değiliz, zaten iktidarın ve yandaşlarının cebinde her durumda çıkartılacak kartlar mevcut değil midir? En kötü ihtimal bu ülkenin emekçilerinin yaşadıkları acıları sıradanlaştırır, daha bugün yaptığınız gibi “Bunlar olağan şeyler”, “İş kazası bu işin fıtratında var” dersiniz. Hiç olmadı, mağduriyetlerin ortaklığına, yaşanan acıların aynı devlet zihniyetinin farklı tezahürleri olduğuna dikkat çekenleri istismarcı ilan edebilirsiniz. Daha şimdiden yaşanan faciayı Gezi ile birlikte anlamanın sakıncalarına dikkat çekmeye başladınız bile. Sanki Gezi’de öldürdükleriniz, gözlerini oyduklarınız aynı sınıfın, ezilenlerin çocukları değildi! Ya da iş kazalarının, güvencesizliğin, emek-sermaye ilişkisinde çubuğun devlet eliyle hep sermayeden yana kırılması bizleri “çapulcu” yapmamıştı. Daha bir ay önce özelleştirmeye karşı Ankara’ya gelerek “direniş nöbeti” tutan Yatağan işçilerinin üzerine atlı polisler sürülmemiş, plastik mermiler yağmamıştı sanki. Kaldı ki bugün Soma’da yaşananlar nasıl Güney Amerika’daki işçileri ilgilendiriyor, onlara grev kararı aldırabiliyorken, bu yaşananların aynı ülke içindeki ezilenleri de bir o kadar ilgilendirdiği gün gibi açık!
Siz bizi anlamadınız sanırım. Oysa o kadar anlatmıştık, hem de canlarımız pahasına… Kestiğiniz fidanların esnek çalışma koşullarından, işsizlikten yorgun düşen kitleleri bal gibi ilgilendirdiğini, kadın bedeni ve cinselliğine yönelik müdahalelere son avaz karşı çıkan kadınların Kürtlerin her daim yanında olduğunu, bugün iktidarı Soma’daki acılı halktan sıra sıra koruyan polislerin daha dün Yatağan işçilerine saldırdığını ve Berkin’imizi öldürenlerin yine aynı polisler olduğunu… Velhasıl, bizlerin sizin batırmaya çalıştığınız geminin yolcuları olduğunu, geminin bir yerindeki yolcuya inen darbenin acısını, başka bir yerindeki yolcunun da hissettiğini…Ankara’nın göbeğinde kemençeye aksi seda Kürtçe şarkılarımızla Tekel direnişinde, dört bir yanda rengarenk boyadığımız merdivenlerde, bulduğumuz her duvara nakşettiğimiz mizahımızda, serbest kürsü park forumlarında, yeryüzü sofralarında, kısaca seslerimizin birleştiği her yerde anlattık. Oysa sizin tek bildiğiniz Konya’dan Ankara’ya artık iki saatte gidilebildiğiydi. Siz bizi anlamadınız sanırım…
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.