“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deyip, “bazı” sözcüğünü, “bağzı” şeklinde yazmakla yetinenlerin vicdanlarına seslenmekten başka çare yok Cumartesi günü Dikmen Halkevi, Ahmet Arif Parkı’nda hem baharı hem 1 Mayıs’ı karşıladı; küçük ve samimi bir etkinlikti. Şarkılar söylendi, halaylar çekildi. Kürsü alanlar kısacık konuşmalar yaptı. 1 Mayıs 1977’de ölenler ve Gezi direnişinde kaybettiğimiz arkadaşlar için […]
“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deyip, “bazı” sözcüğünü, “bağzı” şeklinde yazmakla yetinenlerin vicdanlarına seslenmekten başka çare yok
Cumartesi günü Dikmen Halkevi, Ahmet Arif Parkı’nda hem baharı hem 1 Mayıs’ı karşıladı; küçük ve samimi bir etkinlikti. Şarkılar söylendi, halaylar çekildi. Kürsü alanlar kısacık konuşmalar yaptı. 1 Mayıs 1977’de ölenler ve Gezi direnişinde kaybettiğimiz arkadaşlar için saygı duruşu için çağrı yapıldığında, etkinliği izlemek için kürsünün önüne birikenlerle birlikte bütün bir park ayağa kalktı; yaşlısı genci, kadını erkeği, çoluğu çocuğu saygıda kusur etmemek için bir dakikalığına kımıldamadan durdu.
Dikmenli yaşlı teyzeler belki de hiç tanımadıkları insanların hatıraları önünde saygıyla eğildi.
Benim açımdan 1 Mayıs’a dair tartışmalar o andan sonra kendiliğinden nihayete erdi.
Nerede ve nasıl kutlanacaktı 1 Mayıs? Kadıköy’de mi, Taksim’de mi? Sıhhiye’de mi, Kızılay’da mı?
Bunun bir yer tartışması olmadığı çok açık. Bu bir vicdan tartışmasıdır.
Vicdanımız teşekkür borcumuz olduğunu söylüyor. Bizim bir teşekkür borcumuz var; 1 Mayıs 1977’de İstanbul Taksim’de öldürülen Bayram Çıtak’a, Kızılay’da katledilen Ethem Sarısülük’e.
Evet, 1 Mayıs’ta Taksim’i, Kızılay’ı istemek, imkânsızı istemektedir. Ethem imkânsızı istemiş ve almıştır.
İşin gerçekçi yanına dair itirazların dayanaksız olduğunu düşünmüyorum. Elbette hayata geçirilmesi pek zor.
Anlaşılıyor ki devlet bunu bir namus meselesi olarak görüyor. Gazeteler yazdı: İstanbul’da binlerce polis, 50 TOMA, bilmem kaç akrep namus bekçiliği yapacakmış. Bir o kadarı da, Ankara’da Kızılay’ı koruma altına alacakmış. Güçlü oldukları kesin; adım attırmayacakları, nefes aldırmayacakları, kuş uçurtmayacakları aşikâr.
Ama bizim vicdanımız var.
Bu bir politik tartışma değildir. Başka yerlerin adres gösterilmesine kimse içerlemesin, oradan hareketle politik sonuçlara varılmasın. Çekinceler ortaktır, korkular hepimize aittir.
Ama bizim vicdanımız var.
Geçen sene İstanbul Taksim’de birileri polisten dayak yerken, karşı kıyıda 1 Mayıs’ı kutlamak, siyaseten doğru yanlış dışında, racona ters diye yazmıştım.
Racon muhabbetini bırakıyorum bir kenara. Gezi’den sonraki ilk 1 Mayıs bu. Gezi pek çok nedenle birlikte vicdanının sesini dinleyenlerin yarattığı bir değerdi. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deyip, “bazı” sözcüğünü, “bağzı” şeklinde yazmakla yetinenlerin vicdanlarına seslenmekten başka çare yok çünkü. Çünkü başka argümanlarla yapılan her tartışma, vicdanın önemini gölgeliyor.
Ethem’i Kızılay’a çeken, Dikmenli yaşlı amcaları, güçsüz bacaklarıyla kımıldamadan bekleten vicdan, imkânsızı istememizi emrediyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.