Siyasal gündemi, sendikal gündemden ayrı değerlendiremeyeceğimiz gibi sendikal gündemi de siyasal gündem dışında değerlendiremeyiz Temmuz başında KESK’in kongresi yapılacak. Ancak Türkiye gündemi ağır ve yoğun. On iki yıllık AKP iktidarı sürecinin geldiği noktada görülmekte ki her on yılda çeşitli araçlar devreye sokularak dizayn edilen ülkemizde (darbe, muhtıra, post darbe vb.) son dizayn şekli algı üzerinden […]
Siyasal gündemi, sendikal gündemden ayrı değerlendiremeyeceğimiz gibi sendikal gündemi de siyasal gündem dışında değerlendiremeyiz
Temmuz başında KESK’in kongresi yapılacak. Ancak Türkiye gündemi ağır ve yoğun. On iki yıllık AKP iktidarı sürecinin geldiği noktada görülmekte ki her on yılda çeşitli araçlar devreye sokularak dizayn edilen ülkemizde (darbe, muhtıra, post darbe vb.) son dizayn şekli algı üzerinden yürütülmektedir. Bu algı operasyonu sonucunda yakın gelecekte Türkiye siyasal haritasında ciddi değişiklikler olacaktır ve egemenler arası dengeler yeniden belirlenecek. Ancak ortaya Gezi gibi planda olmayan halk müdahalelerinin de çıkması gerçekliği ile süreç hiçbir egemen blok açısından kolay görünmüyor.
1 Haziran Gezi’nin birinci yıl dönümü. Yaklaşık bir yıldır yeni bir muhalefet ve hak ‘alma’ araçlarını hayatımıza taşıyan ve bilinç sıçraması yaratan ‘Gezi’, Kamu emekçileri hareketine tam anlamı ile sirayet etmedi/ettirilemedi! Gezi yenilikçi ve yenileyici, katılımcı, demokratik, hak arama araçlarını çeşitlendiren, meşru hakkı öne çıkartan kavramları yeniden tariflendirerek toplumsal muhalefetin bir dizi yol araçlarını umut haline getirmiştir. Bu bağlamda ‘Gezi’ elbette ki kamu emek hareketinin de yol tarifinin nasıl olması gerektiğinin toplumsal belirleyicilerindendir.
Emek cephesinin mücadele başlıkları; güvenceli çalışma, yaşanabilir bir gelir, kadın hakları, çevre hakkı, eşit yurttaşlık, sağlık ve eğitim hakkı, güvenceli gelecek ve benzeri gibi talepler bir biri peşine değil, “biri olmadan diğeri asla” dediğimiz bir talepler bütünlüğü, topyekun mücadelelerinin başlıklarıdır. Bu mücadele başlıklarının politik yönünün nasıl olması gerektiği en geniş kesimlerce yapılacak tartışmalarla belirlenmeli ve de zenginleştirilmelidir. Bu tartışmaları yürütecek toplumsal kesimlerin KESK’i yeniden inşa etmek gibi önemli bir görevinin yanı sıra onca yoksulluğun ve ölümün yaşandığı emek alanında toplumsal bir vicdanı da daha görünür bir şekilde ayağa kaldırma gibi bir sorumlulukları vardır. Yukarıda saymış olduğumuz mücadele başlıklarının KESK içerisinde her kesim tarafından kabul göreceği aşikardır. Ancak bu tartışmalarda ‘usul’ ve ‘esas’ bir birine karıştırılmaktadır. Örgüt içerisinde karşılık bulması muhtemel bir çok konu ‘usul’ yanlışı yüzünden sığ ve kısır tartışmalarla zaaflı bir hal almaktadır.
KESK’in iş kolları yani sektörel temelde örgütlenmesi biçimi bir nevi kendi ‘loncasını’ yaratmakta ve giderek toplumsal muhalefet sendikacılığından uzaklaşılmaktadır. Bu durum yeni bir KESK tartışmasını fiilen gündem dışı hayata geçirmekte, adı konulmayan kendiliğinden bir tartışma süreci yaratmaktadır. Kendiliğinden oluşan süreç elbette sağlıklı ve verimli yürütemez/yürütülemez.
Yeni bir KESK inşası tartışılacaksa -ki tartışılmalı- ‘eş başkanlık’ ve benzeri organlar dahil olmak üzere bu tartışma, indirgemecilikten uzak biçimde, kısa bir sürece (bir kaç kongre gününe) sıkıştırılmadan yapılmalı, süreç iki eksende ‘politik ve örgütsel’ olarak birlikte yürütülmelidir. KESK’e bağlı iş kolları sendikalarının şube kongreleri sürecinde ve daha önceki kongre deneyimlerinde de gördüğümüz gibi gruplar ve ittifaklar üzerinden yapılan birliktelikler KESK’in bütünlüğünü kapsayamadığı gibi kongre süreçlerinden sonra kırgınlıklar ve küskünler yaratmaktadır. Kongrelerden ‘zaferle’ çıkanlar kongre sonrası projesiz ve mücadelesiz sadece günlük uğraşlarla zaman kaybetmekle meşgulken, hayatın mecrası başka akmakta, hayat başka türlü olanakları ve dezavantajları ile orta yerde durmaktadır.
Tarihsel bir not olarak; ilkelerimizin önüne hiçbir ‘ama’yı koymadan her şeyi tartışabiliriz. KESK’in daha katılımcı ve demokratik organlar yaratması yönündeki her pratik girişim değerlidir. Ancak KESK’i yeniden tariflemek, bir bütün olarak Türkiye işçi sınıfı tarihine bakmadan ve o tarihten gelen değer ve mücadele pratiklerinin yeni dönem araçları ile beslemeden yeni bir KESK inşası ittifak politikaları ve kısa dönem kongrelerle mümkün değildir. Şekil değişiklikleri ‘örgüt’ değişikliği ve yenilenmesi anlamına gelmez. Temmuz başlarında yapılacak olan KESK kongresinde bir bütün olarak yeni bir KESK için belli tartışma başlıkları açılmalı ve açılan bu başlıklar tüm üyeler ve organlar dahil olmak üzere toplumsal dinamiklerle tartışılıp sonuçlandırıldıktan sonra kararlar bir sonraki dönemde KESK tüzüğünde ve hayatın içinde karşılığı olacak şekilde yer almalıdır.
Yaşasın KESK!
* Erbil Karakoç
Yapı-Yol-Sen Samsun Şubesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.