Yaşadığımız süreci, “Türkiye tarihinin en önemli yerel seçimleri” diye nitelendirmek, sanırım abartı olmayacaktır. İktidar savaşı şiddetlendikçe, AKP’nin pespayeliği ve sınır tanımazlığı ayyuka çıkıyor; eşzamanlı olarak parlamenter siyasetin AKP’lileşmesi de kendini tamamlıyor. Bunun en somut örneklerinden biri de Ankara seçimleri. Servet üstüne servet yapacak kadar hırsız, her tweet’e atlayacak kadar salak, korsan afişler yaptıracak kadar sahtekâr, […]
Yaşadığımız süreci, “Türkiye tarihinin en önemli yerel seçimleri” diye nitelendirmek, sanırım abartı olmayacaktır. İktidar savaşı şiddetlendikçe, AKP’nin pespayeliği ve sınır tanımazlığı ayyuka çıkıyor; eşzamanlı olarak parlamenter siyasetin AKP’lileşmesi de kendini tamamlıyor. Bunun en somut örneklerinden biri de Ankara seçimleri.
Servet üstüne servet yapacak kadar hırsız, her tweet’e atlayacak kadar salak, korsan afişler yaptıracak kadar sahtekâr, insan katledilmesini övecek kadar alçak…vs bir “şahıs”tan kurtulma isteği; hiç kuşkusuz asgari bir insani talep haline gelmiş durumda Ankaralılar için. Peki tüm bunlara rağmen “yeter ki Melih gitsin” şeklinde bir “politik” tutum alarak Mansur Yavaş’a oy vermek, bu kadar insani mi? (Ya da Türkçe Olimpiyatları sevdalısı olan ve on yaşındaki Mehmet Ezer’in başından gaz bombasıyla vurulmasıyla ilgili “siyasette çocukları öne sürenlere de, çocukların olduğu topluluğa kontrolsüzce müdahale edenlere de hiçbir zaman saygı duymayacağım” diye tweet atan Mustafa Sarıgül’e oy vermek…)
Bilindiği gibi 2010 anayasa referandumunda “sol” liberaller, askeri vesayetin gerileyeceği fikriyle “yetmez, ama evet” demişlerdi. O zaman “yeter ki askeri vesayet gerilesin” şeklinde dillendirilen gerekçe, bugün “yeter ki Melih gitsin” şeklinde vücut buluyor. Her ikisinin ortak noktalarından biri, gelecek olanın hiç önemsenmemesi.
Ankara’nın yiğit devrimcilerinden Ethem’in katledildiği yere polisle gurur duyduğunu belirten pankart astıracak kadar alçak olan Melih Gökçek’e duyulan nefret; Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Balgat’ta ve daha nice yerde katliamlar yapan bir ideolojiyi savunan birine oy vermeyi haklı kılar mı?
Melih Gökçek’in alçaklığın bir simgesi olması, onun ideolojisinin farklı şahıslardaki temsiline destek vermeyi meşrulaştırır mı?
Hangi asgari insani talep, Maraş’ta kadınların göğüslerini baltayla kesen, hamile kadının karnını deşerek bebeğini çıkarıp öldüren bir zihniyete sahip çıkan birine oy vermeyi gerekli kılabilir?
Bu ülkenin faşizme karşı mücadele tarihini ve bu uğurda canlarını vermiş olan binlerce devrimcinin hatırasını yok saymak; hangi vicdanla açıklanabilir?
Biraz abartılı da olsa, CHP’nin mevcut yöneliminden yola çıkarak, şöyle bir akıl yürütmede bulunsak: Muhsin Yazıcıoğlu yaşasaydı ve CHP onu aday gösterseydi; o zaman da mı “yeter ki Melih gitsin” diye diyecektiniz?
Yanıtınız “evet” ise söyleyecek söz yok; ama “hayır” ise bari şunu düşünün: Ankara direnişinin simgesi Ethem yaşasaydı, bir faşiste oy verir miydi?
NOT: Eklemeden geçemeyeceğim: Bu ülkede 31 Mayıs’ta başlayan ve AKP faşizmini sallayan bir halk ayaklanması yaşandı; ki Ankara’da CHP’ye oy vermeyi düşünenlerin çok büyük bir bölümü, bu sürecin içindeydi. İşin ilginç yanı, CHP’lilerin değil, ama toplumsal muhalefetin içinde aktif bir şekilde olup “yeter ki Melih gitsin” diyerek CHP’ye oy vereceklerin bu süreçten çıkardıkları sonucun, Tayyip’in beklentileriyle örtüşmesi. Politik içerikten yoksun bir kör AKP (veya Melih Gökçek) karşıtlığı, sizleri geleceğin Ufuk Uras’ı yapacaktır. Eğer tutumunuzu, bütün hegemonyasını/meşruluğunu yitirmiş ve gitmekte olan bir iktidarın sembolik alçağına duyduğunuz nefrete göre belirlerseniz, gönderdiğiniz şey AKP (veya Melih Gökçek) değil, Gezi Direnişi olacaktır. Çünkü aslında zaten gitmekte olana odaklanarak, aynı zihniyetin gelmekte olan temsilcisinde yeniden üretilmesini sağlayacaksınız. Hiçbir şey yapamıyorsanız bile, bari ellerinizi kirletmeyin.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.