Ankara’nın göbeğinde sağlam bir tek kaldırım göremezsiniz. 20 yılda hala kaldırım yapmasını öğrenemediyseniz kentsel planlamayı hayatta öğrenemezsiniz. 20 yılda gezdiğiniz diğer dünya başkentlerinde kaç metro hattı yapıldığını sordunuz mu? Aldığınız yanıt nedir? Yerel seçimler yaklaşırken yolsuzluklar, rant kavgaları ve paylaşımı, kirli çamaşırlar ortaya saçılıyor. Sanki bunlar yeni ortaya çıkıyormuş, iki-üç ay öncesinin öyküleri gibi. Kimileri […]
Ankara’nın göbeğinde sağlam bir tek kaldırım göremezsiniz. 20 yılda hala kaldırım yapmasını öğrenemediyseniz kentsel planlamayı hayatta öğrenemezsiniz. 20 yılda gezdiğiniz diğer dünya başkentlerinde kaç metro hattı yapıldığını sordunuz mu? Aldığınız yanıt nedir?
Yerel seçimler yaklaşırken yolsuzluklar, rant kavgaları ve paylaşımı, kirli çamaşırlar ortaya saçılıyor. Sanki bunlar yeni ortaya çıkıyormuş, iki-üç ay öncesinin öyküleri gibi. Kimileri 20 yıldır, kimileri 10 yıldır, kimileri de 5 yıldır görev yapıyor. Bu aya kadar her şey sanki güllük gülistanlık idi. Neden seçimler yaklaşırken bu tür açıklamalara yer veriliyor? Çünkü seçim arifesinde etkisi daha fazla olacaktır. İki-üç yıl önce ortaya çıkarılan bir yolsuzluk unutulup gidecektir, ama bu yolsuzluk yapılmadığı anlamında değildir.
Afişler kentin her tarafında. Yapılanlar anlatılıyor. Sanki olağanüstü işler başarılmış gibi. Yasaların, yönetmeliklerin yerel yönetimlere verdikleri görevler vardır. Yerel yönetim yeşil alan yaratacak, toplu ulaşıma öncelik verecek, halk ve gıda sağlığı ile ilgilenecek, elektrik, su, doğalgaz gibi hizmetleri sunacak, yollar ve köprüler yapacak… Ama afişlere baktığınızda yapılan işler görkemli şekilde anlatılıyor. Sanki bu görevler yerel yönetimlerin değil de başkalarının, örneğin Marslıların görevleri de, yerel yönetim de büyük bir özveri ve maliyetle bu işleri yapmak için gecesini gündüzüne katıyor. Yapacaksınız tabii, göreviniz ve bu göreve talip oldunuz. Afişlere gerek yok, kentte yaşayan ne yapıldığını bilir. Kentte hangi hizmetlerin yapıldığını dünyanın parasını harcayarak duyurmaya gerek yok. Ama kentsel planlama, kentsel gelişme planları ya da öngörüleri, toplu taşım projeleri, kentsel yenileme, kent tarihini ve kentsel eserleri koruma, kentsel kültürel ve toplumsal dokuyu güçlendirme, toplumsal konut projeleri, kentsel ölçek ile bölgesel ve ulusal ölçek arasındaki ilişkiler gibi kavramlar pek yok. Diyeceksiniz ki kentli bunlarla ilgilenmez. Doğru olabilir. Yerel yönetim ilgilenecek ve kentliye anlatacak ve bilinçlendirecek. Afiş bastırıp şu kadar tapu dağıttık demenin anlamı ne? Şu kadar km. yağmur suyu döşedik demenin anlamı ne? 15-20 yılın özeti demek 5-6 afişe sığabiliyor!
Kentsel olguyu sade şekilde anlatmaya çalışalım, karmaşık kavramlar yumağına girmeden. Sonra da günlük yaşamımızda karşılaştığımız kimi sorunlardan örnek verip ne gibi çözümler üretildiğine bakalım. Karınca kararınca. 20 yıldır yönetimde olanlar ne de olsa daha bilgililer ve yapacakları sempozyumlarla “kentsel mucizeyi” “Avrupa başkentini” övüp bitiremeyeceklerdir. 20 yılda herhalde çok başkent gezip görmüşlerdir, ama buralarda neler yapıldığını herhalde görmemiş gibi görünüyorlar. Afişlerde sözünü ettiğiniz işler gezdiğiniz başkentlerde yıllar önce yapılmıştır ve onlar kentlerini 21. yüzyıla taşımsını bilmişlerdir.
Kentsel olgu kısaca üç özellikle kendini gösterir:
1-Kentsel yığılma: Nüfus ve etkinliklerin yığılması. Doğal nüfus hareketiyle ya da göçle olsun, kent nüfusunda artış ve nüfusun gereksinmelerine yanıt verecek etkinliklerin yaratılması. (Tabii, kentsel ölçek ekonomilerinin ortaya çıkmasıyla sanayii ve tecimsel etkinliklerin kurulması, çekilmesi…)
2-Yığılmanın doğal sonucu yayılma: Kentin genişlemesi, çevreye yayılması, tarım toprağının kentsel toprağa dönüşmesi.
3-Bu iki olgunun sonucu olarak mekanın kıtlaşması, yani kentsel toprağın giderek değerlenmesi, kıtlığa bağlı olarak rantın ortaya çıkışı.
Kısacası, yerel yönetimler bu üç olgudan kaynaklanan sorunlara yanıt bulmakla görevlendirilmişlerdir.
Kentsel yığılma kent hizmetlerinin yaratılmasına, artırılmasına neden olur: Özellikle altyapı hizmetleri, hastaneler, yeşil alanlar, iletişim, ulaşım yolları, toplu taşım, alışveriş mekanları, kültürel etkinlikler gibi. Yerel yönetimlerin görevi işte bu tür hizmetleri yapmak, niteliğini artırmak, erişimini kolaylaştırmak, hizmette eşitliği sağlamak, kamu sağlığını öne çıkarmak kısacası kentliye en hızlı, ucuz ve nitelikli şekilde bu hizmetleri sunmaktır.
Kentsel yayılma mekan kıtlığıyla birlikte özellikle konut ve ulaşım sorunları yaratır. Yerel yönetimin görevi bu yayılmayı öngörmek, mekan kıtlığını dikkate alarak ortaya çıkacak rantı denetlemek, kamu yararına kullanmaktır. İmar planlarının da amacı budur.
Şimdi günlük yaşamımızdan basit, ama bir türlü yapmasını öğrenemediğimiz ya da öğrenmek istemediğimiz kimi örnekler verelim:
– Seçimle iş başına gelen her yerel yönetim ilk önce kaldırımları yapar. Ama yapmasını bilemez. Bu işi hala öğrenememişlerdir. Evet, kentlinin kentinde rahat dolaşımını sağlamak gerekir. Öncelik yayanındır, öncelik yaya bölgesidir. Kaldırım ve taşları çok sık değiştiği gibi her sokakta biçimi, yüksekliği, genişliği ayrıdır. “Avrupa Başkenti”nin yani Ankara’nın göbeğinde sağlam bir tek kaldırım göremezsiniz. 20 yılda hala kaldırım yapmasını öğrenemediyseniz (öğrenilen kaldırımları beş-on kere tanıdıklara yaptırmak olmuştur) kentsel planlamayı hayatta öğrenemezsiniz. Engelli vatandaşlarımızın kent yaşamı ise hiç düşünülmemiştir. Ne dolaşabilirler ne de toplu taşım araçlarına binebilirler. Engelli vatandaşın isteği ayrı otobüs değil aynı otobüstür.
– Sokaklara asfalt döküyoruz, sokakları asfaltlamıyoruz. Bu ayrım çok önemlidir. Yerel yöneticilerin karda, yağmurda göl olan sokaklarda gezmelerini öneriyorum, gezebilirlerse. Hala sokaklar nasıl asfaltlanır öğrenemedik. Asfalt balık sırtı şeklinde dökülür ve yağmurda eğer altyapı da iyi yapılmışsa, suların kenarlara giderek rögarlara -eğer tıkanmamışsa- akması gerekir. Kimi bulvarlarda rögarlar asfaltın beş santim üzerindedir!
– Kentlerimizde araba park sorunu hala çözülememiştir. Avrupa kentlerinin parklardan aldığı ücret çok önemli olup bunu yatırımlara dönüştürebilmektedir. Sokaklardaki parklar değnekçilerin, mafyanın elinde olup belediye geliri gasp edilmektedir. Sokaklarda park yerleri çizilmemiştir, kapalı, yer altı park alanları yapılmamıştır. Yapılan katlı kavşaklarla arabaların kent merkezine daha hızlı ve çok sayıda gelmesi sağlanmıştır ama bunların nereye park edeceği ya da gelmesinin nasıl engelleneceği düşünülmemiştir.
– Bir belediye başkanı toplu taşım öncelik vermesi gerekirken açtığı tartışmalı bulvarla kişisel ulaşım aracı olan arabaya methiyeler düzmesi anlaşılır gibi değildir.
– Üç beş gecekondu yıkmak ve yerine çirkin birkaç apartman ve AVM dikmenin adı “kentsel dönüşüm” olmuştur. Buna rantta dönüşüm ve yeni rant yaratımı ve paylaşımı demek daha doğru olur. “Kentsel dönüşüm” ile “gecekondu bölgesi” eş anlamlı görülmektedir. Su havzalarında, kıyı bölgelerinde, ormanlık alanlarda yapılan kaçak yapılar nedense kentsel dönüşüm kavramı içine girmemektedir.
– Havaalanından kent merkezine durmadan gitmek adına var olan ve çift yönlü olarak hizmet veren yola milyarlar yatırılmıştır. Önemli olan durmadan gitmek değil aynı mesafede 1 saatte kaç kişinin taşınabileceğidir. Ancak 20 yılda katlı kavşaklarla nasıl kentte hız yapılacağı, durmadan gidileceği önemsenmişti.
– Örnek bir az gelişmişlik ya da sömürgecilik sonrası yönetim düşüncesi olarak kent girişleri görkemli yapılmaya çalışılır. “Sekiz şerit” yapmak olağanüstü iş gibi gösterilir. Kapılar yapılır, milyarlar harcanır. Oysa bu sekiz şerit yerine vatandaş kent sınırında arabasını bırakabilmeli ve sekiz hatlı metroyu kullanabilmelidir. Sonra bu “sekiz şeritli” yollara yine şatafatlı elektrik direkleri dikersiniz, ama doğru dürüst hiçbirisi çalışmaz. Vatandaşın paraları direklere gömülür ama sokaklar ve yollar aydınlatılmaz. (Zaten görevleri de aydınlatmak değildir ki.)
– Bu ülkenin iklim ve toprak yapısına uygun ağaç bu ülkede var iken milyonlarca liralık harcamayla neden ithal ağaç getirilir? İthal ağaç dikmek bu ülkenin orman bakanlığına ve orman mühendislerine hakarettir. Ve kaç tanesi yetişip gelişmiştir?
– Ankara’nın önemli bulvarları (Atatürk, Turan Güneş, Dikmen gibi) dolmuş, taksi, park eden arabalar, otobüsler nedeniyle sadece tek şeride indirgenmiş durumdadır. Ulaşım bu nedenle tıkanmaktadır ve alt-üst geçitlerde çözüm olmamaktadır. Her çağdaş başkentte olduğu gibi otobüs yolları yapılmalı, taksiler duraklar dışında dolaşmamalıdır.
– Her başkentte otobüs hatlarını, metro hatlarını gösteren planlar yapılır ve ücretsiz dağıtılır. Ankara’da hangi numaralı otobüs, hangi zaman aralıklarıyla nereden nereye gider bilemezsiniz. 20 yılda kent planı üzerinde toplu taşım ağını gösteren bir belge düzenlenemez miydi?
– Ama herkesin akıllı cep telefonu ve internet hattı olduğundan durak numarası girerek otobüsün ne zaman geleceğini kolaylıkla öğrenebilirsiniz!!
– Ankaragücü ve Ankaraspor’un birleşmesi ne ölçüde yerel yönetimi ilgilendirir ve işidir? Yerel yönetimin bu tür reklama gereksinimi olmamalıdır.
– Başkentin Cumhuriyet döneminde yarattığı yeşil ve eğlence alanları (AOÇ, Gençlik Parkı) üzerine yeni alanlar eklemek yerine var olanların içine edilmesi ve Ankapark gibi uçuk projelerle uğraşılması da neyin nesidir?
– Var olan metro ağlarını tramvay, tercihli otobüs ve bisiklet yolları ile bütünleştirip kent ulaşımını rahatlatmak, kolaylaştırmak yerine toplu ulaşımla ilgisi olmayan teleferiğin kentin göbeğinde yeri ve işlevi nedir?
– Ankara’ya giriş kapıları, boğaz gibi uçuk projeler için harcanan paralar toplu ulaşıma ayrılamaz mı?
– 20 yılda gezdiğiniz diğer dünya başkentlerinde kaç metro hattı yapıldığını sordunuz mu? Aldığınız yanıt nedir?
– 35, 60 günde bitirilen alt-üst ya da bat-çık geçitlerle neden övünülür? Bu geçitlerin gerekli olup olmadığı tartışılmadan, sağlamlığı dikkate alınmadan, ulaşıma getireceği katkı tartışılmadan sadece şu kadar günde bitirildi demenin anlamı nedir ?
Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu yerel seçimlerde oy verirken seçmenler önce yaşadıkları kenti ve kent için ne yapıldığını düşünmeli. Makarna, pirinç paketi ya da kömür çuvalını değil. 20 yılda hiçbir şey yapılmadı mı? Yapıldı. Bozuk saat de günde iki kez doğruyu gösterir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.