Ukrayna: Yeni bir vekalet savaşı mı? – Cenk Ağcabay

Vekalet savaşı “kurtları” Tayyip Erdoğan’la Ahmet Davutoğlu, son günlerde Kırım’daki hareketlilik nedeniyle teyakkuza geçti

AKP iktidarı ve başındaki katil-hırsız Erdoğan Türkiye’nin güneyini bir uluslararası kontrgerilla üssüne dönüştürdü. Suriye’yi kana boğan katiller önce güneye geliyorlardı, orada silahlandırılıp, teşkilatlandırılıp Suriye’ye gönderiliyorlardı. Bu durum, binlerce kanıtla gözler önüne serildi…

Ama güneyde yaşayan insanlar gerçekliğin başka bir yönüne de işaret ediyorlardı. Daha önce hiç olmadığı kadar yabancı “görevli” farklı gerekçelerle güney şehirlerini bir süredir mesken tutmuştu. AKP yalnız başına, bırakalım ülkenin güneyini bir uluslararası kontrgerilla merkezi haline getirmeyi, bunun hayalini bile kuramazdı. Bu gerçeğin altı mutlaka çizilmeli; AKP, Suriye operasyonunda emperyalist batının sadece bir taşeronuydu.

Suriye’yi kana, ateşe boğan katiller emperyalist batının Suriye’deki müttefikleri, dostlarıydı, çok daha büyük, dünya çapında bir güç bileşimi onları Türkiye’nin güneyinde bir araya getiriyordu. Tıpkı Lübnan’da, Ürdün’de bir araya getirdiği gibi. Bu katil topluluk geçtiğimiz hazirana kadar batının ana akım yayın organlarına “demokratik devrim” için savaşan “devrimci güçler” olarak neredeyse haftada birkaç gün arzı endam ediyorlardı. Batı solunun bir kısmı onlarla dayanışma eylemleri yapıyordu.

Ukrayna ve Kırım’da yaşanan gelişmelerde son aylarda ana akım Batı basınını kelimenin gerçek anlamıyla ayağa kaldırdı. “Yeni Soğuk Savaş Kapıda mı?”, “Uyanan Emperyalizm” “Putin’in Yeni Soğuk Savaş Girişimi” başlıklı haber ve yorumlardan geçilmiyor.

The Economist, geçtiğimiz hafta sonu, Kırım’ın Ukrayna’ya tekrar entegre edilmesinin yolunun Batı’nın yeni bir “Marshall Yardım Programı”nı devreye sokmasından geçtiğini duyurdu. Putin’in rüşvet ve politik baskıya dayanan otoriteryen rejimine karşı, Batı demokrasilerinin aynı yöntemleri kullanma şansının bulunmadığını ifade eden The Economist; “Avrupa Birliği’nin Ukrayna mallarına karşı gümrük tarifelerinde uygulanacak kolaylaştırmaları hızla geliştirmesinin, Ukrayna’nın finansal olarak savunularak iflastan kurtarılmasının ve IMF ile birlikte çalışılarak devletin yeniden inşasının gerçekleştirilmesinin”, (TheEconomist, March 15th-21 ST) yeni Marshall Planı’nın temel unsurları olduğunu belirtiyordu.

The Economist, kısa bir süre önce Ukrayna sokaklarında daha iyi bir yönetim için ölen Ukraynalıların ve Putin’in otoriter rejiminden kaçan Rusyalıların istedikleri demokrasinin ve özgürlüklerin yeni Marshall Planı ile gerçekleşeceğini ve bu gelişmeyi gözlemleyen Kırımlıların da bir süre sonra Ukrayna ile yeniden bütünleşmek için Putin rejimine karşı ayağa kalkacaklarını iddia ediyordu. (Kırım’daki halk oylaması henüz yapılmamıştı, ama Rusya’nın askeri baskısı nedeniyle sonucun baştan belli olduğunu tüm Batı basını ifade etmişti.)

Financial Times’ta (17 Mart 2014), Chrystia Freeland, Batı’nın, Rus baskısı altındaki Ukrayna’ya yardım etmek zorunda olduğunu, bu yardımın esas olarak ekonomik alanda olması gerektiğini, yapısal reformların gerçekleştirilmesinin geçici hükümetin temel işi olduğunu ifade ediyordu. Freeland, IMF’nin şok terapisi uygulamasının Ukrayna’da ulusal güvenlik ihtiyaçlarına uyum sağlamasının zorunluluğunu vurgulamıştı. Ukrayna ordusunun Batı desteğine ihtiyaç duyduğunu yazan Freeland’e göre, onlar (Batılılar y. n.) demokrasi ve serbest ekonomik entegrasyon fikirleri ile yetişmişlerdi, müteşekkir oldukları bu fikirler onların büyük babalarının kurban olması pahasına onlara armağan edilmişti.

Freeland, Putin’in otoriter yönetimi ve Ukrayna’ya müdahalesine karşı esas olanın, Ukrayna halkının demokrasi için mücadelesini sürdürmesi ve Rusya içinde gelişecek bir savaş karşıtı, liberal hareket olduğunu ve bunların hızla gelişmekte olduğunu belirterek yazısını sonlandırıyor.

Financial Times’ın (March 15-16) hafta sonları yayınlanan edisyonunda Kathrin Hille, Putin’in kendi otoriteryen yönetimini meşrulaştırmak ve Kırım’a müdahaleye kitlesel destek elde etmek için devlet güdümündeki basın aracılığıyla bir propaganda kampanyası organize ettiğini; bu kampanyanın ana argümanının, Ukrayna’da bir yanda Rusya uygarlığı, hukuk ve düzen, diğer yanda ise radikal faşist güçler olarak şekillendirildiğini iddia etti. Hille, yazısında, Kırım için verilen kavganın sadece bir toprak parçası için değil, iki dünya görüşü arasında olduğunu ifade etti ve Rusya gençliğinin içeride Putin rejimine karşı demokrasi ve barış için vereceği mücadelenin önemine dikkat çekti.

Henüz Kırım’daki halk oylaması yapılmadan Batı basınını kaplayan bu saldırgan ve ikiyüzlü dil, hemen her kritik süreçte oynadığı rolü bir kez daha oynamaya başladı. Normal zamanlarda sayfalarını steril “demokrat solcu”lara da açan New York Times, bu kez sütunlarını Batı’nın Libya, Suriye, Ukrayna cephelerinin tümünde en önde saf tutan Cumhuriyetçi Arizona Senatörü John Mccain’e açmıştı.

Mccain, (International New York Times, 15-16 Mart 2014) yazısında, Rusya’ya karşı birkaç gün sonra uygulanma kararı alınan yaptırımları önceden haber vermişti (Rusya yöneticilerinin yaptırım kapsamına alınması, Rusya’nın G-8’de boykot edilmesi, NATO’nun askeri varlığının ve tatbikatlarının Rusya’nın batı sınırlarında yoğunlaştırılması.) Mccain’in hafta sonu yazısında önerdiği yaptırımlar hafta başı ABD yönetimi ve AB yetkilileri tarafından kamuoyuna açıklandı. Ukrayna yurtseverlerinin Rus baskısına karşı askeri ve finansal açıdan desteklenmesini bir zorunluluk olarak tanımlayan Mccain, Putin’i cesaretlendiren esas faktörün Obama’nın Suriye’de askeri müdahale seçeneğini dışlaması ve İran ve Çin’in ABD müttefiklerine karşı yaptıkları kabadayılıklar nedeniyle bedel ödememeleri olduğunu ifade ediyordu.

Batı basını, Batı emperyalizminin çıkarları söz konusu olduğunda normal zamanlarda bürünmeye çalıştığı “objektif” imajı bütünüyle terk edip, sahibinin sesi bir psikolojik savaş aygıtına dönüşüyor. Suriye’deki müttefiklerinin sıfatının “devrimci güçler”den “aşırı, terörist unsurlara” dönüşmesi sahiplerinin yaptığı politika değişikliğinin ürünüydü. Ukrayna’daki faşistler şimdilik “yurtsever, demokrasi güçleri”… Bu “yurtsever, demokrasi güçlerinin” kimler olduğunu ve geçici Ukrayna hükümetinde elde ettikleri görevleri Pepe Escobar’ın yazısından öğreniyoruz:

Kahramanlar arasında, Pentagon’un eski öğrencisi, Ukrayna geçici savunma bakanı Ihor Tenyuk; mali işlerden sorumlu başbakan yardımcısı ve Svoboda ideoloğu Oleksandr Sych; tarım “oligarkı” tarım bakanı Ihor Svaika (ne de olsa Monsanto için de bir şef lazım); Ulusal Güvenlik Konseyi başkanı ve Sağ Sektör neo-nazilerinin Maydan komutanı Andriy Parubiy ve Ulusal Güvenlik Konseyi başkan yardımcısı, Sağ Sektör kurucusu Dimitro Yaroş” bulunuyor.

IMF ile birlikte ülkeyi yeniden kuracak olan kadroda, “güvenlik” konseyindeki stratejik noktaların faşist unsurlara teslim edilmiş olması ve 2. Paylaşım Savaşından sonra Avrupa’da faşist unsurların ilk kez Ukrayna’da bir hükümette yer alması ana akım Batı basınının neredeyse yok saydığı temel gerçekler. Bunca haber ve yorumda bu gerçeklerin kendine yer bulamaması tesadüf değil. Sahibinin sesi ana akım Batı basınının işleviyle doğrudan bağlantılı.

Emperyalist Batı’nın sesi olan ana akım basın tüm ikiyüzlülüğü ile Kırım’daki Rusya müdahalesinin uluslararası hukuka aykırılığını sayfalarına taşıyor. Uzakta kalanlar bir yana, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye deneyimleri yanı başımızda dururken. Ukrayna’da geçici hükümette önemli pozisyonlara gelen Faşist unsurlar, “yurtsever demokrasi güçleri” olarak nazik, kültürlü, saygın Batı eliti tarafından meşrulaştırılıyor. Peki bu ilk kez mi oluyor?

Almanya’da, 31 Ocak 1933’te Hitler iktidara gelmişti. Hitler’in iktidara gelişi, dünya ekonomik krizi ile ekonomik ve toplumsal alt üst oluş süreçleri yaşayan Almanya’da giderek keskinleşen çelişkilerin ürünü idi. Alman kapitalistlerinin siyasi hizmetkarlığını yıllarca yapmış olan Von Papen bir büyük bankerin evinde Hitler’le yaptığı toplantıdan birkaç gün sonra görüştüğü Britanya elçisine, “Eğer Hitler hareketi çöker ya da ezilirse, bunun bir felaket olacağını, her şeye rağmen Nazilerin Komünizme karşı elde kalan son siper” olduğunu ifade etmişti. Almanya’daki faşist iktidar, hammadde, pazar ve jeo-stratejik üstünlük peşinde olan, içerideki toplumsal çelişkilerin bir bölümünü dışarıya doğru yaymak isteyen Alman tekelci sermayesinin politik ihtiyaçlarının ürünü olarak devreye girmişti.

Ukrayna’da yeniden yapılandırılacak devletin ilk uygulamalarından birisinin 60.000 kişilik yeni bir özel silahlı kuvvet oluşturmak olduğu haberi, “güvenlik” örgütlerinin yönetiminin faşist unsurlardan oluşması gerçeğiyle birlikte düşünüldüğünde; Ukrayna’daki ABD-AB destekli rejim değişikliğinin niteliği ve hedefleri daha da anlaşılır hale geliyor.

Ukrayna “devrimi” Ukrayna halkına, IMF kontrolüne giren bir ekonomi, milyarder oligarklar yönetiminde siyasi yapılar ve faşistlerin denetiminde “güvenlik” örgütleri getirdi. ABD ve AB sponsorluğunda yapılan ve faşistlerin vurucu gücünü oluşturduğu bir “devrim”den daha fazlasını beklemek zaten çok şey istemek olurdu, ancak, acaba hepsi bu kadar mı?

Fehim Taştekin’den öğrendiğimize göre, Suriye’de Esad’a karşı savaşan Kırım Tatarları’nın bir kısmı ülkelerine dönüş yapmış ve Kırım Tatarları arasında 1000 adet Hizb-ut Tahrir üyesi varmış. ABD açısından, yeni bir vekalet savaşında kullanabileceği hiç de fena olmayan bir kombinasyon oluşmuş durumda. Ukraynalı faşistlerle, Hizb-ut Tahrircilerden oluşan bir kombinasyon Rusya’yı kendi nüfuz sahasında sıkıntıya sokmak, özellikle Almanya ile Rusya arasında gelişen ekonomik bütünleşmeyi baltalamak açılarından büyük bir fırsat sağlamaz mı?

Ukrayna “devrimi”, Ukrayna halkına bir de vekalet savaşı armağan ederse, bu “devrim” ABD için tadından yenmez bir meyveye dönüşmez mi? Suriye’nin içte kalan acısı bir nebze olsun giderilmiş olmaz mı? Ve bu durum, Batı elitlerinin Neo-Nazi özürcülüğünün nedenini aydınlatmaz mı?

Gelişen savaş atmosferi Ukrayna’da faşistlerin hem kitlesel tabanını, hem insiyatiflerini olağanüstü güçlendirecektir. Bu gelişmeler, Ukrayna’da Rusça konuşan nüfusun Rusya yanlısı bir eğilim göstermesini beslemektedir. Çeşitli özgül-tarihsel nedenlerle sol güçler ve işçi sınıfı hareketlerinin toplumsal ve politik mücadele süreçlerinde belirgin bir taraf oluşturamadığı bu eski sosyalist ülkeler coğrafyası, ne yazık ki emperyalizmin av sahasına dönüşmüş durumdadır.

ABD emperyalizminin sözcüsü Victoria Nuland’ın ifadesine göre, ABD yönetimi Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden bu yana, eski Sovyet etki alanında ABD yanlısı ve Rusya karşıtı güçler oluşturabilmek için beş milyar dolar harcama yapmıştır. Yeni bir vekalet savaşı zorlaması, yapılan bu harcamaların ürünüdür. Ulusal ve dinsel farklılıkların varlığı kuşkusuz ki emperyalizmin değil, tarihsel sürecin ürünüdür, ancak bu farklılıkların birer çatışma unsuruna dönüşmesi emperyalist-kapitalist dünya sisteminin yapısal çelişkilerinin bir sonucudur.

Vekalet savaşı “kurtları” Tayyip Erdoğan’la Ahmet Davutoğlu, son günlerde Kırım’daki hareketlilik nedeniyle teyakkuza geçti. Muhtemelen, Kırım Tatarları üstünden yeni bir “ekmek kapısı” bulma olasılığı, bayır aşağı gidişi durdurma yönünde gördükleri düşlere yeni bir öğe olarak eklendi, ancak onlar için artık çok geç. Onları Kırım Tatarları da kurtaramaz.


Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur