Birisinin bedel ödemesi gerekiyor. Bu bedeli ödeyecek olan Türkiye mi? Mümkündür. Çünkü AKP’nin siyasi tecrübesizliği buna büyük bir olanak sağlıyor Rusya’nın Kırım’ı, yapılan referandum yoluyla ilhak etmeyi başarması üzerine bazı Suriyeli muhalifler, bazen açık, bazen de üstü örtük biçimde, Türkiye’nin Halep ve İdlip’in bir bölümünü aynı yolla ilhak etme projesinden giderek daha sık söz etmeye […]
Birisinin bedel ödemesi gerekiyor. Bu bedeli ödeyecek olan Türkiye mi? Mümkündür. Çünkü AKP’nin siyasi tecrübesizliği buna büyük bir olanak sağlıyor
Rusya’nın Kırım’ı, yapılan referandum yoluyla ilhak etmeyi başarması üzerine bazı Suriyeli muhalifler, bazen açık, bazen de üstü örtük biçimde, Türkiye’nin Halep ve İdlip’in bir bölümünü aynı yolla ilhak etme projesinden giderek daha sık söz etmeye başladılar. Bununla birlikte AKP’nin bunu ciddi ciddi düşündüğüne dair veriler mevcuttur.
AKP’nin işgal hayalini gösteren eski belge
2011’in sonlarına doğru, Suriye olayları daha dokuzuncu ayındayken, Suriye Elektronik Ordusu adıyla bilinen bir hack grubu, bazı muhaliflerin mail kutularını hacklemişti. Ulaşılan belgelerden yola çıkarak, AKP iktidarına, Suriye isyanına destek vermesi karşılığında İdlip’e bağlı Cisr-el Şuğur ilçesinin teklif edildiği, AKP’nin de bunu kabul ettiği açıklanmıştı. Tam da o tarihlere denk gelen Cisr-el Şuğur olaylarını hatırlarsak, AKP’nin desteklediği silahlı gruplar ilçede katliama başladıklarında, AKP, yoğun göç olabileceği beklentisiyle Hatay’da sınıra sıfır noktasında mülteci kamplarını hazır etmişti. Aynı zamanda askeri müdahaleye hazırdı. Ele geçirilen belgelerdeki, “AKP’ye Cisr-el Şuğur’un teklif edildiği ve AKP’nin bunu kabul ettiği” bilgisi aslında doğrulanmış oldu. Fakat başarılamadı.
Silahlı grupların hareketliliği bunu gösteriyor:
Gelişmeleri baştan alalım: Irak ve Şam’da İslami Devlet “IŞİD” adlı selefi terör örgütü, Halep kuzey kırsalından, İdlip ve Lazkiye’nin kuzey kırsalına kadar Türkiye’nin güney sınırı boyunca faaliyet gösteriyor. Ara sıra AKP’nin desteklediği güçlerle sembolik çatışmalara da giriyor. İstila ettiği bölgelerde şimdiye kadar görülen en kanlı katliamları gerçekleştiren IŞİD, geniş halk kesimlerini iç bölgelere doğru göç etmeye zorladı. Fakat ne hikmetse, IŞİD’in baskısı yüzünden Türkiye’ye göç etmeye yeltenenler, bu kez AKP yönetimince kabul edilmedi. Bir başka değişle, referandumda hayır diyebilecek herkes bölgeden göç ettirildi. Bu göç ettirme işi tamamlandıktan sonra bu kez IŞİD, “artık kendini koruyamadığını” iddia ederek geri çekildi. Yerini, uluslararası topluma “ılımlı” olarak kabul ettirilmeye çalışılan gruplara devretti. Yani, bölgede sadece referandumun “demokratik olduğunu” söyleyebilecek güçler kaldı.
AKP’nin imkanları buna yeter mi?
AKP’nin İdlip ve Halep kırsalını, göstermelik bir referandumla alabilmesi için bir sürü faktörün olgunlaşması gerekiyor. Başta, Suriye Arap Ordusu’nun müdahale etme gücü ortadan kaldırılmalı. Bu da mevcut koşullarda imkansız gibi görünüyor. Hatta tam aksine üç yıllık bir savaştan Suriye ordusu, çok uluslu grupların çok boyutlu savaş taktiklerine karşı kendini geliştirdi ve çok yönlü deneyimler kazandı. Bunun en bariz örneği, Şam kırsalında Yebrud beldesini, yarı taktiksel yarı askeri yollarla, ama ordu gücünü klasik anlamda kullanmadan geri alabilmesidir.
Buna karşın eğer AKP planlarında ciddiyse, üç yıl boyunca ÖSO ve diğer gruplara verdiği, şimdiye kadar sonuçsuz kalan silah ve mühimmat desteği yerine, daha etkin bir yol izlemek zorundadır. Kimi Suriyeli kaynaklar, Türkiye’nin, Lazkiye kuzey kırsalındaki silahlı muhaliflere “mobil hava savunma sistemi” sağladığını, ama daha bu sistemin kullanılmaya başlanmadığını iddia ettiler. Eğer doğruysa, bu, AKP’nin güney bölgelerinde bir sürpriz hazırladığını gösterir. Çünkü biliniyor ki, Suriye ordusuna üstünlük sağlayan imkanların başında hava kuvvetleri gelir. Suriye ordusunun olası referanduma müdahalesini kesmek için en önemli önlemlerden birisi hava savunmasıdır.
Bu seçenek, AKP’nin iç krizden kaçmak için başvuracağı bir yol mu?
Yolsuzluk kriziyle boğuşan AKP hükümeti, dışarıya yönelerek krizden kurtulmayı deneyebilir. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, “IŞİD’in Esad’ın müttefiği olduğunu” iddia etmesi, sözde IŞİD’e karşı harekat gerekçesiyle Suriye’ye müdahale yapma olasılığını akla getiriyor. Hele IŞİD’in Türkiye Cumhuriyeti’nin bir parçası sayılan Süleyman Şah türbesine saldıracağını duyurması, AKP’ye, işgal etmek için daha kullanışlı bir gerekçe sunmaktadır. Bu gerekçe aynı zamanda milliyetçi kesimlerin müdahale konusunda ikna edilmesini daha kolay hale getirecektir. Çünkü Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah gibi tarihsel bir sembolün türbesine saldırmak, onların milli duygularını doruğa çıkartacaktır.
Suudi Arabistan’ın AKP’ye bir oyunu mu?
Suudi Arabistan’a yakınlığıyla bilinen muhalif işadamı Firas Tlas (kaçak eski cumhuriyet muhafızları generali iken muhalefete katılan kaçak Münaf Tlas’ın ağabeyi), Halep’te referandumun iki veya üç yıl içerisinde olabileceğini söyledi. Zira Suudi Arabistan’ın buna dönük hazırlıkları olduğu görülüyor. Suriye dosyası, Suud İstihbarat Şefi Bender bin Sultan’ın elinden alınıp, Muhammet bin Nayef’e verildi.
Aynı anda, Cenevre müzakerelerinde Suriye yönetimi gelecek toplantı için yeni bir program önerisi sundu, karşı taraf da kabul etti. Buna paralel olarak, bir yandan İran nükleer dosya müzakereleri ilerleme kaydetti. Diğer yandan Katar’ın finansörlüğü ve doğrudan yönlendirmesiyle Malula kentinden kaçırılan 14 rahibe, serbest bıraktırıldı. Gelişmeler bununla da sınırlı kalmayıp, eş zamanlı olarak Lübnan’da, çatışan taraflar hükümet kurmayı başardı. Gelişmeler, bölgede artık bir anlaşma havası esmeye başladığını gösteriyor.
Bu gelişmelerden anlaşılıyor ki, Suriye karşıtı ülkeler, artık en az zararla bu işten sıyrılma peşindeler. Bunların içinde en hızlı atağa geçen Katar ve Suudi Arabistan oldu. Birbiriyle adeta yarışıyor. Birisi rahibeleri serbest bıraktırıyor, diğeri Suriye dosyası sorumlusunu değiştiriyor ve Lübnan’da hükümet kurulmasına müsaade ediyor. Hatta bu hükümet, kuruluş bildirgesinde, Suudi Arabistan’ın en sadık müttefiki Müstakbel partisinin siyaset malzemesi olan Hariri suikastından hiçbir şekilde bahsetmediği halde, Arabistan sesini çıkarmıyor.
Bu durumda birisinin bedel ödemesi gerekiyor. Bu bedeli ödeyecek olan Türkiye mi? Mümkündür. Çünkü AKP’nin siyasi tecrübesizliği buna büyük bir olanak sağlıyor. AKP’nin işgal heveslerini teşvik ederek karmaşık ve onlarca yıl içinden çıkılmaz bir durum yaratılabilir. Böylece AKP’nin Suriye bataklığından kurtulmasına izin vermeden süreç uzatılacak ve şu aşamadaki bütün bedeller de AKP’ye yüklenmiş olacaktır. Gelişmeler, olasılığı pekiştiriyor.
* Somer Sultan
Gazeteci-Yazar / Suriye Asia Haber Ajansı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.