Zulüm kelimesinin etimolojisi Türkiye’de nasıl yazılır? Mesela “iyi kullanılmış zulüm” ile “fena kullanılmış zulüm” diye bir ayrım yapılabilir mi? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan internette yayınlanan ses kayıtlarıyla “Hükümete şantaj ve darbe” zulümü yapıldığını söylerken, Fethullah Gülen cemaati ise memur tayinlerini zulüm olarak nitelendiriyor. Oysa o cenahta “hükümet istifa” yazdı diye 13 yaşında mahkemeye çıkarılan çocuk […]
Zulüm kelimesinin etimolojisi Türkiye’de nasıl yazılır? Mesela “iyi kullanılmış zulüm” ile “fena kullanılmış zulüm” diye bir ayrım yapılabilir mi?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan internette yayınlanan ses kayıtlarıyla “Hükümete şantaj ve darbe” zulümü yapıldığını söylerken, Fethullah Gülen cemaati ise memur tayinlerini zulüm olarak nitelendiriyor.
Oysa o cenahta “hükümet istifa” yazdı diye 13 yaşında mahkemeye çıkarılan çocuk yoktur. İşkencede ölen de yoktur, Taşakçı Fikri’yi tanıyan da… 28 Şubat’ta kaç kişi, kaç ay hapis yatmıştır? İhsan Eliaçık’a göre hapis zulmü gören 10 – 15 kişidir. Bildiğim kadarıyla hapislik süreleri de üç beş aydır. İslamcı kesimde polisin Twitter operasyonları gibi acayip operasyonlarına maruz kalan kimse de yoktur. Protesto eylemini “yasadışı örgüt üyesi olmadığı halde yasa dışı örgüt üyesi gibi değerlendirilerek” 12 yılın üzerinde ağır hapis cezası alan üniversite ya da lise öğrencisi de…
Peki zulüm, bu dünyanın neresinde?
Uzağa gitmeyelim; Gezi sürecinde ve sonrasındaki adli / polisiye şiddet ile Başbakan’ın “casusluk örgütü” dediği Fethullah Gülen cemaatinin karşılaştığı şiddet mukayese edilebilir mi? Devletin şiddet hukukunu hiç bir şekilde savunmam ama devletin eli kime ağır, neden ağır, bence iyi kavranmalı. Çünkü zulmün şekli ve şiddeti Türkiye’nin geleceğini öngörmekte önemli deliller sunuyor.
Machiavelli der ki
İyi kullanılmış – fena kullanılmış zulüm ayrımını 500 yıl önce Niccolo Machiavelli yapıyor. Machiavelli, “Hükümdar” (*) isimli kitabının “alçaklıkla hükümdarlığa erişenler hakkında” başlıklı bölümünde şöyle diyor:
“İyi kullanılmış zulüm (kötülüğe iyi denebilirse) kendini güven altına almak zoru ile bir defa da toptan yapılan ve sonra üzerinde ısrar edilmeyen, fakat mümkün olduğu kadar uyruğun iyiliğine çevrilen zulumdür. Fena kullanılmış zulüm ise başlangıçta az olduğu halde zamanla sönecek yerde çoğalan zulümdür.”
Memlekette Başbakan bile “zulme uğradım” derken; siz söyleyin, Türkiye’deki zulüm illetinin kullanım şekli iyi mi, fena mı?
Erdoğan’ın her seçim sonrası balkondan yaptığı konuşmaları hatırlayalım. 2007’de “normalleşmemiz lazım” dedi, Yüksek Askeri Şura’da Deniz ve Hava Kuvvetleri’ne komutan bulunamayan zamanlar yaşandı. Mesai arkadaşı Genelkurmay eski Başkanı terörist suçlamasıyla hapse tıkıldı. 2011’de “ileri demokrasi” dedi. 17 Aralık girdabı meydana geldi.
Kimin zulme uğradığını kim hükmedecek? Mahkemeler mi, polis mi, kim…
Kasabanın sırları
Bugün, TÜBİTAK’ta “devletin kriptolu telefonları dinlendi” diye cemaatçi casus aranıyor. Oysa meselenin evveliyatı vardır. Tempo dergisinin 100 bin tirajı yakaladığı 2006 yılındaki sayılarına bakarsanız, “TubitAK PARTİ” başlıklı bir habere rastgeleceksiniz. Haberde kripto hırsızlığı ve Cumhurbaşkanlığı’na sunulan gizli soruşturma raporunun hikayesini okuyabilirsiniz. Bu haberi TÜBİTAK yönetimi de pek iyi hatırlar çünkü 1 milyon liralık tazminat davası açmış ve kaybetmişlerdi.
Bugün, Başbakan’ın açık dille kefil olduğu Yasin El Kadı’nın ses kayıtları, fotoğrafları yayınlanıyor. Bunun içinde Tempo’nun 26 Şubat 2006 tarihli sayısında yayınlanan “Cüneyd Zapsu’nun 11 Eylül Dosyası” başlıklı yazıyı bulup okumanızı tavsiye ederim. O yazıda bugünün “Alo Fatih”ine yani Mehmet Fatih Saraç ismine de tesadüf edeceksiniz.
Bugün, Başbakan’a ve oğlu Bilal’e fena halde yakın duran Sıtkı Ayan isimli gizemli işadamının ses kayıtları yayınlanıyor. Sıtkı Ayan’ın Londra merkezli Som Petrol şirketine sağlanan imtiyazlar, rüşvet iddiaları konuşuluyor. Bu hikayenin aslının ne olduğunu da anlamak için 2009 şubat ayında odatv.com haber sitesinde yayınlanan “Başbakan’ın oğulları, Sudan’ın petrolü ve gemiler” başlıklı yazı ile bağlantılı diğer haberleri yeniden okumanızı tavsiye ediyorum. (http://www.odatv.com/n.php?n=basbakanin-ogullari-sudanin-petrolu-ve-gemiler…–1102091200)
Bank Asya’nın hali, Sabah grubunun satışı ve Ahmet Çalık’ın hikayesi gibi bugün tapelere konu olan olaylar içinde yine odatv.com’da Şubat 2009 tarihinde yayınlanan “ATV – Sabah kredileri kimleri korkutmaya başladı” başlıklı yazı ile bağlantılı diğer haberlere dönüp bakmanızı öneririm. (http://www.odatv.com/n.php?n=atv-sabah-kredileri-kimleri-korkutmaya-basladi-2202091200) (http://www.odatv.com/n.php?n=odatv-ahmet-calika-sesleniyor-0905091200)
Başka haber örnekleri de verebilirim ama bu kadarı yeterli. Son sözü Machiavelli söylesin:
“İyi kullanılmış zulmü kastederek) İlk şekle uyanlar Allah’ın ve insanların yardımı ile kendi durumlarına çare sağlayabilirler; (fena kullanılmış zulmü kastederek) ötekilerin ise tutunabilmeleri imkansızdır.”
(*) Machiavelli’nin kitabı Türkçeye “Prens” adıyla da çevrildi. Alıntı yapmayı tercih ettiğim “Hükümdar” isimli çeviri, 1955 tarihli Yusuf Adil Egeli çevirisidir.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.