Dünya, Kırım’ın Rusya’ya iltihakına kilitlenince Suriye ameliyat masasında terk edilmiş bir hasta durumuna düştü. Dünya, Kırım’ın Rusya’ya iltihakına kilitlenince Suriye ameliyat masasında terk edilmiş bir hasta durumuna düştü. Kriz, kendini Irak-Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) şimdilik karşılıksız gözüken “Türk askerleri üç günde Süleyman Şah Türbesi’ni boşaltmazsa saldıracağız” şantajı ve rejim düşmanı güçlerin Yayladağı’nın karşısında Alevi ve […]
Dünya, Kırım’ın Rusya’ya iltihakına kilitlenince Suriye ameliyat masasında terk edilmiş bir hasta durumuna düştü.
Dünya, Kırım’ın Rusya’ya iltihakına kilitlenince Suriye ameliyat masasında terk edilmiş bir hasta durumuna düştü. Kriz, kendini Irak-Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) şimdilik karşılıksız gözüken “Türk askerleri üç günde Süleyman Şah Türbesi’ni boşaltmazsa saldıracağız” şantajı ve rejim düşmanı güçlerin Yayladağı’nın karşısında Alevi ve Ermenilerin yaşadığı Keseb’i ele geçirme taarruzuyla hatırlattı. Gündeme biraz Türkiye’de yolsuzluk, telekulak, Twitter skandallarının üzerine şal atmak istercesine girdi ama Suriye içindeki gelişmeleri dikkate aldığımızda bu bana biraz kendi elleriyle yarattıkları Voldemort’u da hatırlatıyor. İsmini anmaktan kaçınsanız da eninde sonunda yüzleşeceğiniz bir hakikat!
Suriye’deki gelişmelere geçmeden önce bununla dolaylı olarak bağlantılı başka bir hakikatı not edelim: Sadece Suriye değil daha geniş çerçevede Arap isyanları sırasındaki yanlış hesaplardan dolayı dışlanıyor; Türkiye aktörü olduğu bir oyunu artık kendi taç çizgisinde oynuyor. Mesela, Kahire’de 34 ülkenin katılımıyla düzenlenen 23. İslam İşleri Yüksek Konseyi Konferansı’na Katar ve Türkiye davet edilmedi. Gulf News’e göre Mısır Vakıflar Bakanı Muhtar Cuma, Türk hükümeti Mısır ve El Ezher Şeyhi’nden özür dileyip Kahire’ye karşı politikasını değiştirmedikçe Türkiye ile yeniden ilişkiye girmeyeceklerini kaydetti. Bu tutumda Müslüman Kardeşler’e desteğinden dolayı Katar’la diplomatik ilişkileri kesen Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in tutumu etkili. Bunun Suriye sahnesindeki vekâlet savaşına yansımaları da kaçınılmaz.
Güneyde ‘ılımlı cephe’
Öteden beri Suriye muhalefetinin şekillendirilmesinde Katar-Türkiye çizgisine tezat bir Suudi çizgisi vardı. Tuhaf olan Suudilerin kendilerini ‘ılımlı muhalifleri destekleyen sorumlu aktör’ olarak resmediyor olabilmesi. Katar ile Türkiye Suriye’nin kuzeyinde inisiyatifin fanatik grupların eline geçmesinden sorumlu tutulurken Suudi Arabistan güney cephesinde ABD ile birlikte ‘Güney Cephesi’ adıyla ılımlı muhalefet kanadı oluşturmaya çalışıyor. 30-40 bin askeri olduğu söylenen Güney Cephesi, Ürdün üzerinden gelişmiş tank ve uçaksavar gibi silahların yanı sıra CIA’den askeri eğitim ve istihbarat desteği alıyor. WSJ’ye göre Güney Cephesi’nin liderliğini üstlenen Beşar el Zubi, Arap ve Batılı istihbarat servislerinin Amman’da oluşturduğu ‘Operasyon Odası’yla doğrudan irtibat halinde. Bu operasyon, aşırılıkçılara karşı ılımlı muhalefeti güçlendirme operasyonu diye pazarlanıyor. Ama kimin ılımlı kimin radikal olduğu hepten izafi. Neyi kastettiğimi anlamak için kuzey cephesine bakalım: Rejimin uluslararası topluma karşı kullandığı ‘terörle savaş’ kartını boşa çıkarmak için Türkiye sınırlarına yakın bölgelerde palazlanan IŞİD’i pasifize etmek üzere selefi örgütler arasında organize edilen İslami Cephe (İC), sahada Kaide patentli Nusra Cephesi ile birlikte hareket ediyor. Keseb Sınır Kapısı’nı almak için başlatılan Enfal operasyonunda da Nusra ile İC ortak. Nusra ABD’nin terör listesinde. Suriye’nin BM’ye gönderdiği şikâyet mektubu doğruysa savaşçılar, Keseb’i ele geçirmek için Yayladağı’nı kullandı. Yani Türkiye ‘sorumsuz aktör’ rolünden vazgeçemedi. Dahası dün sınırda bu gruplara karşı operasyon düzenleyen Suriye uçağı TSK tarafından düşürüldü.
Angajman Kaide’ye yaradı
Batı ittifakının Ukrayna üzerinden Moskova’yı vurmayı umarken Kırım’ı kaybetmesi, yolları Suriye’de barşçıl çözüm için Cenevre’de çakışan Rusya-ABD arasındaki işbirliğini öteledi ve Washington’ın tekrar çatışma senaryosuna yoğunlaşmasına neden oldu. Muhalifleri silahlandırma kararına ilaveten güncel bir neden olmadan Suriye’nin ABD’deki tüm diplomatik faaliyetlerine son verilmesi de bunun başka bir göstergesi. Önünümüzdeki süreçte Ürdün bağlantılı Güney Cephesi’ni kullanarak Şam’ı sıkıştıran yeni gelişmeler beklenebilir. Ancak muhalif cephedeki tüm yeni kombinazonlar, rejimin İran ve Hizbullah’ın desteğiyle muhaliflerin lojistik hatlarını koparmaya yönelik stratejisini ilerletmesine de engel olamıyor. Kuseyr’den sonra ‘Büyük Kalamun Savaşı’ çerçevesinde Kara, Zara, Humus-El Vair, Yebrud ve Ras-ul Ayn’ın rejimin eline geçmesi muhaliflerin Lübnan’la destek hatlarını önemli ölçüde kesti. Yebrud’da çok sayıda tünel bulundu. Şam-Humus-Halep üçgenini tuttuğu takdirde rejimin güney ve kuzeydeki operasyonlarını rahat yürütmesi mümkün. Buna karşın Kalamun bölgesinden çekilen silahlı grupların kuzeye yüklenmesi de beklenen bir durum. Zira Halep’in batısında Zehra’daki hava üssünü vurabilecek bir mevzi olan Şiveyhne’yi ele geçirdiler. Keseb’in düşmesi ise üç günlük çatışmaların ardından geldi. Türkiye’nin tek taraflı ilan ettiği ‘angajman kuralları’nın muhaliflere fiili tampon yarattığını ve rejim güçlerinin hareket kabiliyetini sınırladığını düşünürsek Keseb’i ele geçiren Kaide, Ankara’ya müteşekkir olmalı! Bir süredir bizzat Batılı müttefikleri tarafından Kaide unsurlarına destek olmakla eleştirilen Türkiye sınırdaki yeni komşusunu nasıl izah edecek, merak ediyorum. Kaide’nin ‘başına buyruk’ çocuğu IŞİD’e birkaç top mermisi sallamak, Kaide’nin resmi kolu Nusra’ya desteğin mazur görülmesine yetmez. Ki bu gruplar geçen yaz Lazkiye’de Alevi katliamına imza atmıştı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.