Haziran’ın açtığı yarıktan sonunu gören AKP, seçimden sonra sokağı da olağanüstü bir halle kontrol altına almak istiyor. 1 Mayıs Taksim yasağı açıklaması, 1 Mayıs çağrıları başlamadan yapıldı bile. AKP karşısındaki egemen güçler de sokağı manipüle etmeye, pasifleştirmeye çalışıyor. Gözler sokakta, demokrasi parklara inmeyi bekliyor Haziran İsyanı bir süreç. Gezi Direnişi, devamında bir yaşam oluşturan “Büyük […]
Haziran’ın açtığı yarıktan sonunu gören AKP, seçimden sonra sokağı da olağanüstü bir halle kontrol altına almak istiyor. 1 Mayıs Taksim yasağı açıklaması, 1 Mayıs çağrıları başlamadan yapıldı bile. AKP karşısındaki egemen güçler de sokağı manipüle etmeye, pasifleştirmeye çalışıyor. Gözler sokakta, demokrasi parklara inmeyi bekliyor
Haziran İsyanı bir süreç. Gezi Direnişi, devamında bir yaşam oluşturan “Büyük Patlama” gibi, sürekliliği olan, evrilen, gelişen bir sürecin “Bu daha başlangıç” evresi. 17 Aralık’la başlayan egemenlerin “tasfiye” sürecinin ilk hamleleri, Gezi’nin açtığı yarıktan ilerledi.
Haziran, nicel öfke birikiminin nitel sonucu olarak çıktı. Kendiliğinden başlayan, yoktan var olan bir isyandan öte, birçok ağda biriken enerjinin dışavurumu oldu. Bu isyanın kendiliğinden sönmesi beklenemez. Enerjisi ve gücü yüksek olan ve iniş-çıkışlara sahip Haziran, oluşan yeni konjonktüre göre, daha yükseğe sıçramayı, daha fazla nitelik kazanmayı bekliyor. AKP, hala devam eden yağma projelerinin ve yükselteceği olağanüstü hal uygulamalarının halkın daha büyük tepkisiyle karşılaşacağını biliyor ve muhtemelen hesaplarını buna göre yapıyor.
Eylül, Nisan, Mayıs, Haziran… sendromu
Haziran’da gözü korkan iktidar “Eylül sendromu”nu yaşamış, üniversitelerin açılışı, liglerin başlaması, tatilcilerin dönüşü ile yeni bir isyan tehdidiyle karşı karşıya olduğunu düşünmüştü. Şimdi aynı korku, “başka bir bahar”ın korkusu, Kadir Topbaş’ın 1 Mayıs açıklamasında yerini buldu. Seçimlerden 2 gün önce yapılan ve AKP’nin ileriye dönük korkularını, ilerleteceği baskı politikalarını yansıtan “Taksim, 1 Mayıs kutlamalarına uygun değil” açıklaması AKP’nin tek derdinin “operasyonel güçler” olmadığını gösteriyor.
Topbaş, 1 Mayıs’taki kitlesel kutlamanın “kent ekonomisini ve gündelik yaşamı” etkileyeceğini söylerken herkesin ilk aklına gelen polisin halihazırda, gece gündüz Taksim Meydanı’nda nöbet tutması olmuştur. Bu durum tabii ki, en dar çıkarları için debelenen AKP iktidarının en “doğal” durumu. Baharla beraber başlayacak ve yaza doğru genişleyecek bir isyan fikri AKP’nin TOMA’sını alıp parkların yolunu tutmasına kadar varabilir.
Direniş hala canlı, bellekler taze ve korku boşa değil. Polisin attığı gazla 269 günlük komadan sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan için yüz binlerin kent meydanlarından lise bahçelerine kadar yayılan direnişleri, Haziran’ın toplumun tüm hücrelerine sokulabilme gücüydü. Haziran belleği ve diken üstündeki tek adamın dilinin ucuna daralan olağanüstü hal iktidarına karşı gelişen demokrasi talebi, seçimden sonraki siyasal atmosferi belirleme gücüne sahip.
‘Sokak karışıyor’ ve ‘Tatava yapma’
Sokağın talepleri ve gündem belirleme gücüne karşı hem alışılmış hem de sıradışı, sistem içi söylemler üretiliyor-üretilecek.
Berkin’in cenazesinin yüz binler tarafından kaldırıldığı gün Okmeydanı’nda çıkarılan provokasyon sonucunda yaşamını yitiren Burak Can Karamanoğlu’nun ölümü AKP’lilerin “Geziciler sokağı karıştırıyor” propagandasına dönüşmüş, “sokağı” karşısına alan bu söyleme CHP, MHP, Cemaat’in savunması (katkısı) ise “sokak karışıyor, provokasyona gelmeyelim” olmuştu.
Sokağı pasifize etmeye yönelik üstten söylemler devam ederken daha alttan örülen bir kampanya sloganı sosyal medyaya düştü: “Tatava Yapma Bas Geç”. AKP karşısında kazanmaya en yakın adaya oy vermeyi telkin eden ve “mizahi” sosyal medya paylaşımlarıyla desteklenen bu söylem, sokağın eleştirelliğini karşısına alıyor, “olana ve gelenin yaptığına razı ol” diyor.
Sokağa dair öngörüler
Seçimler, her dönemde kitleleri hem politikleştirir hem de “seçmen”e indirgeyerek pasifize eder. Bu seçim sürecinde de ayrıca Twitter yasağı, savaş tehdidi vb. gündemlerine rağmen sokağın görece boş olduğunu, bir bekleme halinin hakim olduğunu gördük.
Sandıktan sonra, sokağın bu sistem içi bir bekleyişten, sistem dışı bir alternatife tekrar yönelmesi hayli mümkün. Aktif politik deneyim olan forumların canlanışı, sistem içi işleyişe başlıca alternatiflerden biri. Kitleselliğini yitirse de etkisini yitirmeyen ve çağrı merkezi olma işlevini kaybetmeyen forumları canlandırmak, en yukarıdan işleyen istihbarata dayalı siyaset karşısında, halka yeniden aktif siyasi özneler olma olanağı sağlar.
AKP’nin hile yapmadan “kayıpsız” kazanamayacağı ve her türlü hileyi deneyeceği, şeffaflıktan yoksun ve provokasyona açık seçim ortamı sokağın ilk pozisyon alacağı, tepkisel eylemlere sahne olabilir. Bununla beraber, AKP’nin “nasıl savaşa sokarız” toplantılarında deşifre olduğu Suriye politikaları, savaş karşıtı yaygın eylemlerle karşı karşıya kalabilir.
AKP’nin yaratmak istediği olağanüstü hal durumunun parçası olan sosyal medya-internet yasaklamaları AKP’nin düşündüğünün aksine (nasıl Twitter ve Youtube’u engelleyebileceğini düşünüp engelleyemiyorsa) sokağa çıkma refleksini hızlandırabilir.
Diğer yandan AKP umutsuz bir vakaya dönüştükçe Kürt hareketi de tavır değiştirip, Haziran’da sessiz kalan Kürt sokağını hareketlendirebilir.
Ve Topbaş’ın da şimdiden ısıttığı tartışmaya tekrar dönersek… Taksim Meydanı’nın halka kapatılmasına karşı bir direniş olacak 1 Mayıs yaklaşıyor. İşçi sınıfının sembollerinden Taksim Meydanı’na, direnişin simgesi Gezi Parkı da eklendi. 2013 1 Mayıs’ı Haziran İsyanı’na giden süreçte önemli bir dönüm noktasıydı, 2014 1 Mayıs’ı da daha kitlesel ve militan bir potansiyeli arkasına almış bulunuyor. Olağanüstü hal ilan ederek, ulaşımı durdurarak -Topbaş’ın dediğinin aksine- kentin tüm gündelik yaşamını felç edecek AKP’ye bağlı valilik ve emniyetin geçen 1 Mayıs’tan daha büyük bir direnişle karşılaşacağı muhtemel.
Bunların yanı sıra ekonomik krizin halk üzerindeki yıkıcı etkilerini uzun süre erteleyemeyecek olan AKP’nin (ya da yerine gelecek olan “alternatif”in) bu kez, Haziran’da harekete mesafeli duran emekçi sınıfların tepkisiyle birleşmiş yeni bir isyanla karşı karşıya kalması da mümkün.
Bu olasılıkların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.
Kesin olan, 30 Mart’a saatler kala başka bir baharın gelmekte olduğu…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.