Twitter’ı “refresh” yapmak ya da bağlantı ayarlarından normal haline döndürmek önemli ancak daha önemli olan yasakçı zihniyetin temelindeki iktidar mantığının ayarlarını değiştirmek Tapelerden ve meydanlardaki konuşmalardan anlaşıldığı kadarıyla dünyadaki en ender bulunan başbakanlardan birisine sahibiz. Örneğin Başbakan televizyon izlerken beğenmediği birisini yayından aldırmak için ne danışmanını ne de bir kamu görevlisini araya koyuyor; bizzat kendisi […]
Twitter’ı “refresh” yapmak ya da bağlantı ayarlarından normal haline döndürmek önemli ancak daha önemli olan yasakçı zihniyetin temelindeki iktidar mantığının ayarlarını değiştirmek
Tapelerden ve meydanlardaki konuşmalardan anlaşıldığı kadarıyla dünyadaki en ender bulunan başbakanlardan birisine sahibiz. Örneğin Başbakan televizyon izlerken beğenmediği birisini yayından aldırmak için ne danışmanını ne de bir kamu görevlisini araya koyuyor; bizzat kendisi telefonla kanal sahibini arıyor, azarsa azar, atarsa atar yaparak istediği müdahalede bulunuyor. Bir gün bir gazete okuyor ve manşeti yahut haberi beğenmiyor. Gazeteyi bir kenara fırlatmak yerine gazete sahibini arıyor, gerekli ültimatomlarda bulunduktan sonra haberin kaynağını, yani muhabiri işinden kovduruyor. Bir gemi ihalesi oluyor ve Başbakanımız onun da fiilen, birinci tekil şahıs olarak içinde. Normal şartlar altında sermaye temsilcileri kamu görevlilerini aradığı bir düzene tanık olduk, ama bu sefer başka. İhaleyi kazanması istediği şirketi arıyor ve herhangi bir ücret karşılığı olmaksızın (!) danışmanlık hizmeti veriyor. Tasvip etmediği ve rakip gördüğü bir sermaye grubu söz konusu olduğunda bizzat talimat veriyor. Müfettişler görevlendiriyor, hukuki süreç başlatıyor, başlatmakla da kalmıyor yargıda ne olup bitiyor Adalet Bakanı’na telefon açarak sürecin peşini kovalıyor. İstanbul’da rant değeri yüksek bir kupon arazi ihalesi var ve ihalenin istediği gibi sonuçlanmasını istiyor. Tek telefonla TOKİ başkanını arıyor, gerekli paylama sonrası verdiği direktifle ihaleyi yeniden düzenletiyor. Tapeler sosyal medya ortamlarında fıldır fıldır dolaşımdayken milletin çıkarlarını müdafaa (!) etmek amacıyla “Bu milleti Youtube’a, Facebook’a yediremeyiz” diyen Başbakan “Kapatılmaları da dâhil” diye ekliyor.
Başbakanımız eşsiz çünkü ihaleyi vermem diyorsa verdirmiyor; şu kazanacak diyorsa kazandırıyor; sevmediğine kapıyı gösterdiğinde kapının önüne koyuyor. İstanbul’u ve Türkiye’yi santim santim biliyor, hangi arazi kıymetli bunların çetelesini tutuyor. Oğluyla konuşurken parasını kuruş kuruş hesaplıyor. Yolsuzluk operasyonlarında adı geçen biri hakkında “masum” demişse mahkemece salıveriliyor. Televiyonlarda dönen partisinin reklamı yasaklanınca “yasağı yasaklarız” diyor. Ve bir şeyi kapatacağım, yasaklayacağım dediyse kapatıyor ve yasaklıyor. Prusyalı bir komutan edasındaki çalışma disipliniyle işlerini yürütüyor, ajandasındaki olayları takip ediyor. Ofiste, uçakta, makam aracında, diplomatik ziyaretlerinde telekomünikasyon sistemlerinin sağladığı imkânlarla her yere ve her şeye yetişiyor. Kimseye güvenmiyor, aracı, danışman, bürokrat kullanmıyor, bizzat kendisi aktif bir biçimde ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyor. Bu aşamalarda yurtiçinden yakın çevresinin tavsiyelerini, uluslararası siyasi ve ekonomik çevrelerin yönlendirmelerini ve uyarılarını dikkate almıyor. Başbakanımız aklındaki neyse onu pratiğe döküyor. Normalde biliriz ki, teori ile pratik arasında bir boşluk vardır; yapısal koşullar söz konusu olduğunda her zaman yüzde yüz uyuşma olmaz. Düşüncede somut ile gerçekte somut farklı farklıdır. Ancak mevzubahis Başbakanımız olunca işler değişiyor; bir yaratıcı misali ol dediği oluyor, olmayanı olduruyor. Boşuna değilmiş AKP’li vekillerin veya Gökçek’in her seferinde “Allah’ın lütfu” veya “Allah bize Recep Tayyip Erdoğan gibi bir liderle tanışmaya, Allah’tan korkan, Allah’a inanan bir insanı, bizi yönetmeye nasip etti” açıklamaları(!)
O denli eşsiz ve ender Başbakanımız var ki, bünyesinde toplanan kabiliyet ve değerler dışında teozofik görünmez bir kalkana da sahip: Ana muhalefet partisi, CHP. Siyasi iktidara uzun bir aradan sonra ilk kez bu kadar yaklaşan, girdiği ittifaklarla ve neo-popülist siyaset tercihiyle, solcuyla solcu, sosyal-demokratla sosyal-demokrat, yeri geldiğinde bozkurt işaret yaparak ülkücüyle ülkücü olan bir genel başkana sahip CHP, sağ-muhafazakar siyaseti yeniden-üreterek Başbakan’ın üzerinde durduğu siyasi zeminini kalıcılaştırıyor. Başbakan iktidardan devrilse bile heyula misali Türkiye siyasi yaşamında dolaşmaya devam edecek. Beş değil, on değil, yirmi değil, otuz yıl sonra başka bir Erdoğan gelecek. Bu siyasi öznenin ismi cimsi değişecek ancak siyasal mantığı aynı kalacak. İşine gelmeyen bir yapılaşmayı ya da aktivizmi gördüğünde ya yasaklayacak ya da tavsiye edecek. Siyasi yaşamımızda 1960’larda 1980’lerde Twitter, Facebook, Youtube yoktu ama benzer türden yasakçı zihniyet, belli bir kapitalist siyaset anlayışını konsolide edebilmek amacıyla iş başındaydı:
Süleyman Demirel: “Bu Anayasa ile Devlet yönetilemez”
Nihat Erim: “(1961 Anayasası için) Lüks”
Kenan Evren: “Anayasa dediğimiz elbise bize bol geldi içinde oynamaya başladık.”
Dönemin siyasetçileri ve diktatörleri, yasal bir düzenlemeden kaynaklı iktidar meşruiyetlerini yitirmekten duydukları korkudan ötürü ilgili yasayı alelacele değiştirmeye çalışmışlardı. İktidardaki varlık sürelerini böyle uzatacaklarına inanıyorlardı. Şimdi aynı şeyi eşsiz ve ender Başbakanımız yapıyor; Gezi’yle birlikte tapelerin yarattığı temsil tahribatını önlemek için sosyal medya üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyorlar. Zorla zırhlandırılmış hegemonya artık saf halde zırhtan oluşmuş durumda; cebir ve zecir iktidarın mutlak ve tek bileşenleri.
Recep Tayyip Erdoğan: “Twitter miwitter kökünü kazıyacağız”
Esasen AKP, Başbakan ve hükümet yörüngesindeki isimler bile yasakçı zihniyetin ulaştığı bu durumu öngörememişlerdi. Her şeyi yapmaya muktedir Başbakan’ın tek sözüyle Twitter’ı yasaklayabileceğini ummuyorlardı çünkü baskının alenileşmesi yanında AKP’nin de propaganda aracı olan Twitter herkese lazımdı(!) Hükümetin ateşli sözcülerinden Abdülkadir Selvi katıldığı bir televizyon programında “Twitter’ı kapatmak mümkün değil, Türkiye İran ve Çin değil” demişti, tarih ve Başbakan yanılttı:
Başbakan’ın yakın mesai arkadaşı ve yasa onaylama konusunda uzman bir isim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yasağı delerek Twitter’dan “Sosyal medya platformlarının tamamen kapatılması tasvip edilemez. Ayrıca, daha önce defalarca belirttiğim gibi iletişim teknolojilerinin bugün ulaştığı noktada Twitter gibi bütün dünyada. … Umarım bu uygulama uzun sürmez.” açıklamasını paylaştı:
Buradaki kritik nokta, Twitter erişimini canlandırmak amacıyla DNS konfigürasyonlarının tekniklerini yaymaktan ve uygulamaktan öte bir siyasi edim olmalı. Twitter’ı “refresh” yapmak ya da bağlantı ayarlarından normal haline döndürmek önemli ancak daha önemli olan yasakçı zihniyetin temelindeki iktidar mantığının ayarlarını değiştirmek. Bunun da yolu ülkeyi yeniden, yeni aktörlerle ve kurumsal ilişkilerle başlatmaktan geçiyor. Meclis’in en azından 2015’yılına kadar bir çözüm sunmayacağı, yolsuzluk fezlekelerinin okunması/okutulmaması müsameresinden de ortadayken! Teşhis ve tedavi belli: Halkın bu ülkeye reset atması!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.