AKP, 30 Mart seçimlerinden ister galibiyetle ister mağlubiyetle çıksın, gayrimeşru bir hükümet olarak iktidarda durduğu her an “halkı isyana teşvik” için yeterlidir. Sistem içi aktörlerin olası bir isyanı ezmeye ya da manipüle etmeye yönelik hazırlıklar yaptığı bir dönemde, Haziran İsyanı’nın özneleri de hazırlıksız kalamaz 30 Mart’ta seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Türkiye’de “Gezi” benzeri bir halk […]
AKP, 30 Mart seçimlerinden ister galibiyetle ister mağlubiyetle çıksın, gayrimeşru bir hükümet olarak iktidarda durduğu her an “halkı isyana teşvik” için yeterlidir. Sistem içi aktörlerin olası bir isyanı ezmeye ya da manipüle etmeye yönelik hazırlıklar yaptığı bir dönemde, Haziran İsyanı’nın özneleri de hazırlıksız kalamaz
30 Mart’ta seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Türkiye’de “Gezi” benzeri bir halk isyanı yeniden patlak verir mi? AKP iktidarı, yeşiliyle lacivertiyle kolluk güçleri ve hatta CHP böylesi bir olasılığa ilişkin hazırlıklar yapıyor.
Çünkü sokaktan ne zafer ne de yenilgi ile çekilen isyan henüz bitmedi. Haziran İsyanı’nda kitleler, AKP iktidarına karşı öfkenin doruğa çıktığı, öte yandan sistem içi siyasi katılım kanallarına dair beklentilerin dibe vurduğu bir noktada sokak siyasetine başvurmuştu. İsyanın ardından, yerel seçimler ve AKP-Cemaat dalaşı kanalıyla “AKP’den kurtulma” beklentisi yaratan sistem ise toplumun geniş kesimlerinde 30 Mart’a kadar sokak eylemlerine “ara” verme eğilimi yaratmış durumda.
Öte yandan bu “ara”da Haziran’daki koşullara ek olarak, meşruiyeti ulusal ve uluslararası düzlemlerde bütünüyle tükenen AKP hükümetinin “Cemaat operasyonu” karşısında iktidarını korumak için yarattığı bir devlet krizi ve Kürt sorunundaki sükunet koşullarının tıkandığına ilişkin kuvvetli işaretler açığa çıktı. Dolayısıyla yeni bir isyan olursa sokaktaki çatışma daha şiddetli, çok boyutlu ve daha geniş ölçekli olacak.
AKP, 30 Mart seçimlerinden ister galibiyetle ister mağlubiyetle çıksın, gayrimeşru bir hükümet olarak iktidarda durduğu her an “halkı isyana teşvik” için yeterlidir. AKP’nin olası galibiyeti onu aklamayacağı gibi moral bozukluğunun ötesinde kitlelerin sistem içi siyasi katılım kanallarına güvenini iyiden iyiye sarsarak Haziran’da edinilen özgüvenle “sokak siyaseti” seçeneğini öne çıkaracaktır. AKP’nin olası mağlubiyeti ise eğer partide hükümet düşürecek bir bölünme ya da kopuş ile sonuçlanmazsa, gayrimeşruluğu sokağın ardından sandıkta da tescillenmiş iktidar yine Haziran’dan kurtulamayacak, parlamenter muhalefetle etkileşim içinde bir sokak hareketinin koşulları oluşacaktır. Bu etkileşimin olumlu mu olumsuz mu olacağını ise CHP’nin ve BDP’nin tercihleri belirleyecektir. Sistem açısından “sokaksız çözüm”[1] vaat eden en iyi senaryo ise, AKP’nin sandıkta ağır bir yenilgi alıp yerel seçimlerin ardından bölünme sürecine girmesidir. Ancak Tayyip Erdoğan, uzun süredir böylesi bir senaryoya olanak tanımamak için partideki tüm ipleri eline almakta, kırılganlaşması pahasına partisinin bütünlüğünü korumaktadır.
Dolayısıyla iktidar da muhalefet de yerel seçim sonrasına yönelik olası sokak hareketlerini hesaba katan planlar yapmaktadır. Sistem içi aktörlerin olası bir isyanı ezmeye ya da manipüle etmeye yönelik hazırlıklar yaptığı bir dönemde, Haziran İsyanı’nın özneleri de hazırlıksız kalamaz. Bu öznelerin mevcut siyasi kriz karşısında sistem içi aktörlerden bağımsız bir sözünün olması, sokak hareketlenmelerini sağlıklı bir şekilde yönlendirebilecek ve olası saldırı, provokasyon ve manipülasyonları bertaraf edebilecek bir farkındalık içinde olması gerekir.
“Ankara’da tehlikeli senaryolar”
Satır aralarına sıkıştırılan bir habere göre AKP, OHAL seçeneklerinin dahi masaya yatırıldığı güvenlik zirvesi toplantıları yaptı. 6 Mart’ta Taraf Gazetesi’nde “Ankara’da tehlikeli senaryolar” ve “Kalkışma hazırlığı” başlıkları ile yayımlanan habere göre devlet seçim sonrası Batı’da “tepki eylemleri”, Doğu’da ise “özerklik ilanı” gibi olası gelişmelere karşı hazırlanıyor:
“Olası kalkışma senaryoları’ geçtiğimiz günlerde devletin zirvesinde iki ayrı toplantıda ele alındı. Bu toplantılardan ilkini, dış güvenlik zirvesi oluşturuyor. Karargahta yapılan zirvede, Genelkurmay’ın, emniyetin ve MİT’in, olası eylemler için alacağı tedbirler masaya yatırıldı. Yine geçtiğimiz hafta yapılan Milli Güvenlik Kurulu’nda da, seçim güvenliğinin yanı sıra seçimler sonrasındaki senaryolar için yapılan çalışmalar ele alındı.”
Taraf’ın haberine göre “[toplantılara sunulan raporlarda] Gezi türü eylemlerin fitilinin Ankara ve İstanbul’dan ateşlenebileceği belirtildi. Örneğin Atatürk Orman Çiftliği’nin arazisine yapılan Başbakanlık yeni hizmet binasının, 3. Havalimanı ve 3. Köprü için yapılan yol çalışmalarının eylemler için gerekçe gösterilebileceği bildirildi. Yine Güneydoğu illerinde ise, yerel seçimler sonrasında elde edilecek başarının özerklik ilanı için gerekçe oluşturacağı kaydedildi.”
Toplumsal hoşnutsuzluğu dindirmek yerine tırmandıracak adımlar atan, Kürt sorununda muhatabının beklentilerini yanıtsız bırakan iktidar, devlet krizinin yanı sıra yeni ve çok boyutlu bir isyanın nesnel koşullarını oluşturduğunun ve siyasi-toplumsal krizi bir isyan bastırma stratejisiyle yönetebileceğinin hesabını yapıyor olmalı.
CHP’nin 30 Mart Taksim çağrısı
Parlamenter ana muhalefet cephesinde de sokağa dönük dikkat çekici bir vurgu var. Kazanması halinde Türkiye’nin siyasi geleceğini değiştireceği kabul edilen CHP’nin İstanbul adayı Mustafa Sarıgül, seçim kampanyasının başından bu yana 30 Mart akşamı Taksim’de buluşma, zafer kutlama çağrısı yapıyor.
Sarıgül bu çağrısıyla 30 Mart’ta kesin galip çıkacağını ima ediyor. Ancak “kazanırsak çıkalım” diye koşullu bir çağrı da yapmıyor. Yani çağrı, hileli ya da hilesiz yollardan ucu ucuna bir seçim mağlubiyeti koşullarında da kolaylıkla kutlama değil protesto çağrısına dönüşebilir. Protesto eylemleri için sokağa çıkan kitlelerin önemli bir kesiminin parti kimliğini öne çıkarmasa bile CHP seçmeni olduğu ve Haziran’dan sonra “pasif destekçi / seçmen” kimliğini aşan bir siyasi varoluşa (doğrudan eylemci) yöneldiği düşünüldüğünde bu çağrının harekete geçireceği ciddi bir muhatap olduğu ortada.
Öte yandan bu çağrı, AKP karşıtı “devlet partisi”nin önden inisiyatif alarak kaçınılmaz olduğu varsayılan sokak hareketini kendi kontrolü altına alma girişimi olarak da okunabilir. Yine de çalışma takvimini ve siyasi propagandasını “Cemaat operasyonu”na paralel olarak şekillendiren CHP’nin toplam takviminin içinde yer alan bu sokak çağrısı kafalarda haklı olarak soru işaretleri oluştursa bile, sol 30 Mart’ta sokağa çıkacak olan kitlelere sırtını dönemez. Sokak siyasetinin asıl aktörleri, sokağa yönelik manipülasyonları ancak sokakta bertaraf edebilir.
Kürt sorununda bıçak sırtı
Hem Haziran İsyanı’nda hem de 17 Aralık operasyonu sürecinde “ateşe benzin dökmeyerek” AKP’nin elini rahatlatan Kürt hareketi, müzakere sürecinin ilerletilmesine karşılık çatışmasızlık şeklindeki koşullu desteğini sürdürüyor. Fırat’ın doğusuna odaklanan Kürt hareketi, yerel seçimlerden güçlü bir şekilde çıkmayı planlıyor. Bu da yukarıda sözü edilen güvenlik zirvesindeki “özerklik ilanı” senaryolarına ve seçim sonrası olası hareketlenmelere konu oluyor.
Öte yandan sınır hattında tırmanan askeri gerilim 6-7 Mart’ta sıcak çatışmaya dönüştü. TSK’ya göre 1, PKK açıklamasına göre 4 askerin öldüğü çatışmanın ardından PKK “TSK ateşkes şartlarına uymuyor” şeklinde açıklama yaptı. Newroz’da ise Abdullah Öcalan’ın ılımlı mesajı ile birlikte Cemil Bayık’ın “çözümün önündeki en büyük engel AKP’dir, bu engel ortadan kaldırılmalıdır” şeklindeki açıklamasını birlikte dinledik. Ardından da Bese Hozat’ın “özerklik” mesajlarını…
AKP’nin “sokak” girişimleri
Yine Batı’da seçimlere HDP ile giren Kürt hareketi Urla, Aksaray, Ordu, Giresun ve Fethiye’de polisin göz yumduğu faşist saldırılarla karşı karşıya kaldı. Çatışmasızlık koşulları sürse bile toplumsal tansiyonun yükseldiği bir dönemde Türk-Kürt gerilimi eksenli sokak hareketlerinin önünün açılması da, sokağı kontrol altında tutmak isteyenlerin eline koz verecektir. Ancak polisin önünü açtığı bu saldırılarda, CHP’nin yanı sıra (en azından şimdilik) MHP bile itidal çağrısı yapmış, AKP’nin yönlendirmeleri öne çıkmıştır.
Yine Berkin Elvan’ın cenaze töreninin gerçekleştiği gün Okmeydanı’nda Burakcan Karamanoğlu öldürülmüş, AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu Vali ve Emniyet Müdürü’nden önce ortalığa düşüp “Gezicileri” hedef gösteren açıklamalarda bulunmuş, bunu Tayyip Erdoğan ve Nurettin Canikli’nin kamplaştırıcı, hedef gösterici söylemleri izlemiştir. Devamında da AKP’liler İstanbul Kasımpaşa’da, Kartal’da, Adana’da, Ankara’da yer yer silah ve satırların kullanıldığı tehdit ve saldırılara girişmiştir.
“AKP’nin oyununa gelmeme” vurgusuyla MHP’nin bile sokaktan uzak durduğu bir dönemde, AKP “iş başa düştü” diyerek sokakta polis destekli sivil saldırılar örgütlemektedir.
27 Mart günü internete düşen dinleme kayıtlarından, kendini kurtarmak için seçimlere doğru Suriye’yle savaş çıkarma planları yaptığı anlaşılan bir iktidarın, seçim günü ve sonrasında olası sokak hareketlerine müdahale etmek için provokasyon planları yapması da uzak bir ihtimal değildir.
Kürt hareketinin seçimlerden kazanımlarını ve iddiasını artırarak çıkmasını bahane ederek tetiklenecek bir şoven atmosfer ya da seçim yarışının gerilimli ilerlediği yerellerdeki olası çatışmalar iktidar tarafından sokağa yönelik bir manipülasyon malzemesi yapılabilir.
Hazır mıyız?
Seçimlerden sonra yeni bir isyan dalgasının koşullarının olgunlaştığı ve sistem içi aktörlerin olası isyanı ezmeye ya da manipüle etmeye yönelik hazırlıklar yaptığı bir dönemde, Haziran İsyanı’nın özneleri de hazırlıksız kalamaz.
Sokak hareketini bir program etrafında seferber edecek bir politik öznenin henüz söz konusu olmadığı koşullarda, (1) sokağa çıkacak kitleleri mevcut siyasi krize halkın bağımsız çıkarları ekseninde müdahaleye sevk edecek ortak bir söylemin oluşturulması, (2) kitlelerin itibar edeceği çağrı merkezlerinin diri tutulması (3) ve olası manipülasyon ve provokasyonlara karşı hazırlıklı olunması hayati önem taşımaktadır.
“Sokak” artık siyasetin sistem içi öznelerince de temel bir güç olarak hesaba katılmaktadır. Bu, aynı zamanda sistemin uzun süreli ve yıkıcı bir kriz içinde olduğunun da kabul edildiği anlamına gelmektedir. Krizden devrimci sonuçların üretilmesi ise Haziran İsyanı ile gerçek bir siyasal özneye dönüşen “sokağın” krize halkın bağımsız çıkarları doğrultusunda müdahalesine bağlıdır.
28 Mart 2014
[1] ABD emperyalizmi, yeni sömürgecilik ilişkileri sayesinde Türkiye’deki devlet yapısına daha doğrudan nüfuz edebildiği için, siyasi operasyonları Doğu Avrupa’daki gibi sokak yoluyla değil devlet içinde çözmeyi tercih etmektedir. Devlet mekanizması kontrol altındayken, sokak yoluyla sistem karşıtı bir potansiyeli harekete geçirmek egemen güçlerin tercihi olamaz. Ancak etkili sokak hareketleri kaçınılmaz olarak ortaya çıktığında bu kez manipülasyonlar devreye sokulacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.