“HES yapma boşuna, yıkacağız başına” şarkısına açılan dava 26 Mart’ta görüldü. Davacı taraf olan HES şirketi duruşmaya gelmezken bestesi yargılanan Praksis’le bir röportaj yaptık
“HES yapma boşuna, yıkacağız başına” şarkısına açılan dava 26 Mart’ta görüldü. Davacı taraf olan HES şirketi duruşmaya gelmezken bestesi yargılanan Praksis, adliye önünde yine şarkılarıylaydı. Bestelediği şarkılara dava açılan, sokak eylemleriyle tanınan Praksis’le bir röportaj yaptık
Mersin Tarsus’a bağlı Boğazpınar köylülerinin doğalarını katleden HES’lere karşı ağustosta düzenledikleri festivalde, Praksis’in bestelediği “HES yapma boşuna, yıkacağız başına” şarkısı çocuk korosu tarafından seslendirmişti.
HES şirketi Çamlıyayla Enerji Elektrik Üretim AŞ, festivalde söylenen şarkı ve HES sloganlarının tehdit ve hakaret içerdiğini öne sürerek davacı oldu. HES şirketinin açtığı davanın ilk duruşması 26 Mart’ta görüldü, davacı taraf ise mahkemeye gelmedi. Praksis, duruşma öncesi adliye önünde şarkılarını seslendirdi.
Bestelediği şarkılara dava açılan, sokak eylemleriyle tanınan Praksis’le yaptığımız röportaj:
Praksis’i, şarkılarından çok davalar ve sokak eylemleri dolayımıyla duyuyoruz. Bu durum hakkında neler söylemek istersiniz?
Evet, ilk bakışta -en iyi ihtimalle- talihsizlik gibi gözüküyor. Fakat sanatın egemenlerin işine yarayacak kadar çok ‘sahne’ olduğunun tespiti üzerinden yola çıkıp, ‘sanatı sokağa bükmek’ için gerekli hareketler listesini hayata geçirme gayretimizle çatışan bir durum yok. Bu gerekliliklerin başında elbette hayatın içerisinde olmak geliyor. Yoksul mahallelerde çalgı dersleri vermek, korolar kurmak, tiyatrolara, eylemlere şarkı bestelemek, uyarlamak, eylemlere müzik katmak, farklı şehirlerdeki etkinliklere katılmak. Onun için belki de bizim en az yaptığımız şey müzik ve aslında tek yaptığımız şey de.
Sanat sokakta nasıl var olabiliyor? Sokak müzisyenliği ya da eylemlerde müzik yapmak mıdır çerçevesi?
‘Sanatı sokağa bükmek’ tabiri kendi başına pek anlaşılır değil. Yalnızca sokakta müzik yapmak dolayısıyla müziği -tartışmalı ama- kamusal alana taşımak, meta ilişkileri dışında bir ‘özgür’ buluşma alanı yaratmak. Dikkat edersen içeriğe dair hiç bir önerme yok burada. Bizim ‘sokak’ dediğimiz yer basit bir mekân değil, tüm yaşamsal akışın çerçevesi olarak kullanıyoruz.
‘Sokak’ın aynısını söylersek girdili-çıktılı küfürler edip, geceli gündüzlü kadınları taciz etmeyi öven, sömürüye boyun büken şarkılar söylerdik. Bizimkisi bir hesaplaşma, elbette ilk önce kişisel ama zorunlu ve baskın olarak da toplumsal. Bu hesaplaşma aynı zamanda var olan ile yani ‘gerçek’ ile hesaplaşıp taraf olmanın zorunluluğunu içerir. Bunu tekrar, sokak müzisyenliğinin eleştirisi olarak okuyabiliriz. Eylemlerde müzik yapıyoruz. Hatta bunun için çalgılarımızı değiştirdik. Gitar, bağlama, flüt gibi çalgıların yerini, saksafon, trompet, davul, trampet gibi çalgılar aldı. Daha doğrusu bu alana özgü bir adaptasyonu da ürettik. Bu konuda Grup Yorum’un önemli bir yol açtı. Bu yolun genişletilmesi önemli. Bir ‘eylem müzisyenliği’ kavramına doğru gidiyoruz, bakalım.
Bu ‘eylem müzisyenliği’ kavramının aslında bir yansıması olarak da Tarsus’ta adliye önündeydiniz. Biraz oradan konuşalım.
Konserlere genelde şöyle başlıyoruz: “Ustadan bize kalan, Yoldaşlar sakın ha sakın yılmayın; dünü bugüne, bugünü yarına bağlayın.” İşte Ruhi Su üstad “Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” diye fısıldamıştı kulağımıza. Bugünü anlamak açısından da, bize göre, halen en genel anlamda doğru bir kılavuzdur bu söz.
Tarsus’ta olanın özeti, sermaye ile deresi elinden alınmak istenen köylülerin arasındaki mücadeledir. Orada yeni kurulmuş bir ekip olan ‘Yaşam Ateşi Kültür Sanat Topluluğu’ndan müzisyen dostlarımızla adliye önüne bir müzik barikatı kurmaya çabaladık. Çocuklarla birlikte yaptığımız “HES Yapma Boşuna Yıkacağız Başına” başta olmak üzere bir dizi uyarlama şarkı söyledik, konuşmalar yaptık.
Çocuklar ve aileleri ile farkında olmadan iyi ilişkiler kurmuşuz, “Ne zaman geleceksiniz” sorularının mutluluğunda anladık. Bu yaz yapılacak Boğazpınar Festivali’ne çağrılmasak da gidip oradaki çocuklarla yeniden buluşacağız.
Şarkı aynı zamanda HES şirketinin köylülere açtığı davada ‘suç unsuru’ olarak kabul edildi. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Bu nokta genelde şöyle işlendi: “6 yaşındaki çocuğun şarkısında ne suçu arıyorsunuz?”Şaşırma şeklindeki bu yaklaşım bize pek uygun değil, tersten bakıyoruz. Çocuk şarkılarının çok büyük bir bölümü, istenildik yönde davranış kazandırmaya dönük. İşte onun için anaokulundaki çocuklar bile “Atam sen kalk da ben yatam” türünden şeyler öğrenir, cemaatçiler korolar kurarlar tüm hayvanların kendi dilince “Allah” dediği öğretilir çocuklara. Yani bunların hepsi politik. Dolayısıyla bizim çocuklarla birlikte yaptığımız şarkıya ilişkin bir ‘masumiyet’ savunmamız yok Açıklamamız da öyle oldu zaten, bu sömürü düzeninde çocuklar zorunlu olarak hızlı büyüyor ve sömürücüler bu şarkıların unutulmayacağını, bu çocukların başlarının belası olacaklarını biliyorlar.
Şarkının ortaya çıkışı nasıl oldu? Gerçekten çocukların bir katkısı var mı?
Biz kendimizden pek az şey kattık, diyelim. Biz köye geldiğimiz ilk gün Boğazpınar Köyü’nün geleneksel olarak yaptığı festivalin ilk günüydü ve açılış yürüyüşü için, üzerine HES yapılmak istenen Karasu’ya yürüyüş yapıldı. Biz yürüyüşe müzik kattık. Tahmin edersiniz, bir sürü çocuk… Hepsinin ağzında şarkının nakaratındaki sloganlar vardı. Şarkının diğer bölümlerindeki yer isimleri, fiiller doğrudan çocukların oradaki hayatlarını anlatmalarını istediğimizde verdikleri cevaplardır. Biz sadece ‘yapılması gerektiğini bilen’ insanlar olarak bir katkı yaptık. Gerisi mücadeleye ait.
Önümüzdeki günlere ilişkin planlarınız var mı?
Biz bir müzik grubundan çok bir müzik hareketi gibi örgütlenmeye çalışıyoruz. Ülkenin çeşitli yerlerinde müzisyen dostlarımızla dayanışma ilişkisini derinleştirme, devrimci mücadele ile müziği yeniden birleştiren bir hareket yaratma derdimiz var. Bunun için, çocuk şarkıları da besteliyoruz, şairlerimizden şarkılar da; dünün devrim şarkılarından bugünün mücadele şarkılarına köprü de kuruyoruz, yeni besteler de yapıyoruz. Bir taraftan sahne, bir taraftan sokak. Bunların hepsi ayrı şeyler gibi ama hepsini bir bütünün parçası yapmak derdindeyiz. Somut olarak da planlar şöyle; bir albüm çalışması yaptık. Nisan ayında yayınlayacağız. Haziran’a ilişkin de Hopa’dan Mersin’e kadar kıyılardan bir yolculuk düşünüyoruz. Çevre mücadelelerini müziklemek, müzik atölyeleri yapmak, kamuoyunun dağınık dikkatini buralara toparlamak ve her gittiğimiz yere ‘Bütün dünya işçileri, halkları kardeşindir’ şiarını kazımak.
Sendika.Org