İsmi Çendrim Ramadani. 23 yaşında. Kosovalı. Çocukluğunda, Kosova’dan yakınlarının bulunduğu İsviçre’ye gelmiş. Aargau Kantonu’nun Brugg şehrine yerleşmiş, orada yaşamış, okula orada başlamış. Brugg, iki tarafı ulu ağaçlarla kaplanmış bir nehrin çevresine kurulmuş çok güzel bir Orta Çağ şehridir. Brugg’un çok iyi korunan tarihsel silueti, çevrenin yeşiliyle sarıp sarmalanmıştır. Brugg’un her tarafından dinginlik yayılır. Brugg’da değişik […]
İsmi Çendrim Ramadani. 23 yaşında. Kosovalı. Çocukluğunda, Kosova’dan yakınlarının bulunduğu İsviçre’ye gelmiş. Aargau Kantonu’nun Brugg şehrine yerleşmiş, orada yaşamış, okula orada başlamış.
Brugg, iki tarafı ulu ağaçlarla kaplanmış bir nehrin çevresine kurulmuş çok güzel bir Orta Çağ şehridir. Brugg’un çok iyi korunan tarihsel silueti, çevrenin yeşiliyle sarıp sarmalanmıştır. Brugg’un her tarafından dinginlik yayılır. Brugg’da değişik ülkelerden çok sayıda göçmen emekçi yaşar. Sabahları Aargau’ya işe gider, akşamları Brugg’a evlerine dönerler.
Öğretmenlerinin İsviçre basınına verdikleri bilgilere göre, Çendrim okul yıllarında şiddete eğilimli bir göçmen kökenli gençmiş. Eğitimini yarım bırakmış. Aargau’da altın ticareti yapan bir işyerini silah kullanarak soymaya çalışırken yakalanmış. 3 yıl hapishanede kalmış. 2013 yılının Şubat ayında hapishane çıkışıyla birlikte suça eğilimli olduğu gerekçesiyle İsviçre devleti tarafından sınır dışı edilmiş.
Öykünün buraya kadarki kısmı oldukça tanıdık, Avrupa kentlerinde uzun zamandır “kriminal” genç göçmen öykülerine sık rastlanır. Basın habersiz kaldığında “kriminal göçmen gençlik” haberlerine saldırır. Sosyologlar, psikologlar konuya ilişkin sayfalarca “bilimsel” açıklama yapar. Ancak Çendrim’in öyküsünün bundan sonraki kısmı, Çendrim’in kendi kişisel öyküsünü aşan çok daha büyük bir öyküyle yüz yüze gelmemize yol açıyor.
Şubat 2013’te İsviçre’de bulunduğu hapishaneden çıkan Çendrim, Mart 2014’te Türkiye’de, Niğde’de yanındaki iki arkadaşıyla birlikte Türk polis ve jandarma güçleriyle girdiği silahlı çatışma sonucunda yaralı yakalandı. Tutuklandı, bu kez Türkiye’de hapishanede. Irak Şam İslam Devleti adındaki cihatçı örgüt saflarında Suriye’de savaştığı iddia ediliyor.
İsviçre basınında verilen bilgilere göre, hapishaneye girmezden önce İslam odaklı bir politik kimliğe sahip değilmiş, hapishanede bulunduğu dönemde politik İslamcılığa yönelmiş olabileceği iddia ediliyor. Çendrim ve arkadaşlarının eylemi, Türkiye’de tam da beklenildiği gibi gündemin hızla kıyısına itildi. İlk günler, arkadaşlarından birinin de Balkan kökenli olduğu, ancak Berlin’de yaşadığı ve Suriye’deki savaşa katılmak için Berlin’den geldiği ifade edilmişti.
Çendrim ve arkadaşlarının eylemi hızla geçiştirildi, ancak bugün internette servis edilen bir toplantı kayıtlarıyla Türk devlet yetkililerinin Suriye’deki savaşa dönük pro-aktif faaliyetleri birinci elden kanıtlar kazanmış oldu. Batı emperyalist bloğunun Ortadoğu’daki taşeronu, uşağı AKP ve Tayyip Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik faaliyetleri devrimci-demokratik güçler açısından uzun zamandır son derece açıktı. Yayınlanan bu kayıtlar, devrimci-demokratik güçlerin yıllardır bıkmadan dile getirdiği gerçekleri “komplo teorisi”, solcu “fantazileri”, ya da “yeminli AKP düşmanlığı” olarak nitelendiren kimi unsurlar açısından umarız bunda sonrası için uyarıcı olur.
Çendrim ve arkadaşlarının öyküsü, Suriye’de üçüncü yılını dolduran ve büyük bir yıkıma yol açan savaşın bazı yönlerinin daha berrak görülebilmesine olanak sağlıyor. Geçtiğimiz yıl Guardian gazetesine konuşan bir İngiliz gizli servis yetkilisi, Avrupa istihbarat örgütlerinin üzerinde önemle durdukları bir noktanın, Avrupa ülkelerinden Suriye’ye cihada giden gençlerin ülkelerine döndüklerinde yaşanabilecek güvenlik sorunları olduğunu belirtmişti.
İngiliz yetkili gençlerin dönüşünde oluşabilecek güvenlik sorunlarından söz etmişti, ancak gidişlerine dair herhangi bir açıklama yapmamıştı. Yetkilinin verdiği bilgilerden, Suriye’de cephede olan Avrupa kökenli gençlere dair kapsamlı bilgilere sahip oldukları anlaşılıyordu. Gençlerin geri dönüşünden kaygı duyan ve bu denli bilgiye sahip olanlar, gidişlerinden habersiz olabilir mi? “Kriminal” göçmen gençler hakkında gelişmiş teknolojinin yardımıyla oldukça kapsamlı dosyalar tuttuklarını, onların yaşamını gelişkin araçlarla kontrol ettiklerini kendi verdikleri bilgilerden öğrenmiştik.
Sahi, 20’li yaşlarda olan, İsviçre’de yetişmiş bir “kriminal” genç nasıl oluyor da hapishaneden çıktıktan sonra 1 yıl içinde, elini kolunu sallayarak Avrupa’dan Türkiye’nin Suriye sınırına, oradan Suriye’deki savaş cephelerine böylesine kolaylıkla gidebiliyor? Çendrim’in öyküsünde olduğu gibi, bir de Suriye’deki cepheden Türkiye’ye yanında iki arkadaşı, çantasında kalaşnikof, patlayıcı madde ve mühimmatla dönüp, bir güney şehrinden taksiye binip Niğde’ye kadar uzanabiliyor. Sonra yolda polis denetimine denk gelince, taksicinin kendilerini ihbar ettiğini düşünüp, hiç tanımadığı bir taksiciyi soğukkanlılıkla öldürebiliyor.
Türk polisi ve jandarmasıyla girdiği çatışmada yaralı olarak yakalanan Çendrim’in öyküsünün burjuva basın tarafından sessizlikle geçiştirilmesi, kuşkusuz ki, ait olduğu daha büyük fotoğrafın karartılması amacını taşıyor. Hiç tanımadığı şoförü kolaylıkla katledebilenlerin Kesseb’de Ermeni ve Aleviler’e neler yapabilecekleri ya da bugüne değin Suriye’de neler yaptıkları tüm kanıtlarıyla artık ortada. Ne kadar karartılmaya çalışırlarsa çalışılsın boşuna.
Batı emperyalist bloğu yıllardır jeo-politik öncelikleri ve enerji kaynaklarının kontrolü amacıyla düzenlediği saldırıları “demokrasi ihracı” örtüsü altında meşrulaştırmaya çalışıyor. Libya ve Suriye’den beri, “demokrasi ihracı”na kendi coğrafyasında yetişmiş yeni kuşak “kriminal göçmen” ihracını da eklemiş olduğunu bu örneklerle daha net görme olanağı buluyoruz. Suriye sınırını haritada gösteremeyecek olan, Niğde’yi belki de hayatında ilk kez bu yolculukta duymuş olan gençlerin tüm bunları Irak Şam İslam Devleti adlı örgütün olanaklarıyla yaptığına inanmamız isteniyor.
Reyhanlı’da patlayan bombanın faillerini çok kısa bir sürede tespit edip, bombaların Suriye’de hangi şehirde kimler eliyle ne tür araçlara yüklendiğini, hangi güzergahtan geçerek Türkiye’ye sokulduğunu basına açıklayan Türk devleti (MİT), sınırlarından silahlarıyla girip çıkan bu “turist” gençleri Niğde’de kendi polis ve askerlerine saldırana dek tespit edemiyor. Son birkaç aydır Türkiye’de yaşananlar, insan aklıyla nasıl alay edilebileceğine ilişkin artık kocaman olmuş zegin bir katalog sunuyor.
AKP ve Tayyip Erdoğan aylardır “vatan hainlerinden”, tapeleri elde eden ve yayınlayan “suç örgütünden” söz ediyor. “İnlerine gireceğiz” diyor. Peki bu derece ciddi ve büyük “suçlar işleyen” bu örgüt hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı? Aynı zaman kesitinde anti-demokratik uygulamaları protesto eden binlerce kişi sokaklarda perişan olana kadar gazlandı, dövüldü. Onlarcası tutuklandı, hapishaneye konuldu. Yakın zamanda, 10 yaşındaki bir çocuk kafasından gaz fişeği yedi, bir genç Van’da polisin ateş açması sonucu vuruldu.
Siz aylardır, kurşunla vurulan, gazla boğulan, öldüresiye dövülen, hapishaneye atılan bir “vatan haini” “paralel örgüt” mensubu duydunuz mu? Siz bugüne değin hiç Suriye’ye “demokrasi devrimi” yapmaya giden bir AKP ya da “paralel örgüt” yetkilisi çocuğu duydunuz mu? Onların çocukları, sahaya sürülecek yoksul Müslüman gençlere silah ve mühimmat alabilmek için her yolla “ticaret” yapıyorlar.
Yaklaşık bir yıl önce, 3 Nisan 2013’te Guardian’da yayınlanan yazının başlığı “Suriye’deki çatışma yüzlerce cihatçıyı Avrupa’dan çekiyor” idi. Suriye’deki çatışmanın kendine çektiği Avrupalı cihatçılar, aile kökenleri Müslüman ülkelere dayanan göçmen emekçilerin çocuklarıydı. Suriye’deki çatışma “gerçek” Avrupalı’ların bir bölümünü de kendine çekmişti. Ancak onlar daha çok Türkiye’nin Güney şehirlerindeki lüks otellerde konaklayan “sivil toplum kuruluşu üyesi”, “gazeteci”, “saha araştırmacısı” “seçkin” Avrupa yurttaşlarıydı.
“Seçkin” Avrupalılar bu büyük “demokrasi” savaşımına dünya çapında kamuoyu yaratılması, lojistik destek sağlanması, “özel yetkili” bir kısmı da sahadaki çalışmaları planlama ve koordinasyon işleriyle katılıyordu. Sahadaki görev, göçmen emekçilerin çocuğu cihatçı Avrupalılar’a düşüyordu. Kendi ülkelerindeki demokrasiye karşı en büyük tehditlerden biri olarak gördükleri “kriminal” göçmen gençleri, Suriye’de demokrasi için savaşan muhalifler olarak sunmak, ancak hayli büyük bir alçaklık tarihine sahip olan ana akım burjuva Batı medyasının ve emperyalist Batı devletlerinin başaracağı bir iş olabilirdi.
Yakınlarda Ukrayna’daki ABD AB destekli darbeyle birlikte faşistler Avrupa’da II. Paylaşım Savaşı sonrası kurulan bir hükümette ilk kez kendilerine yer buldular. Burjuva Batı basını onları da “demokrasi” güçleri olarak sunmuştu. Geçtiğimiz günlerde Fransa’da yapılan yerel seçimlerde Batı basınının söyleyişiyle “aşırı sağ” parti yeni bir patlama yaptı. 22 Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde “aşırı sağ”ın Avrupa çapında yeni bir patlama yapması yorumcular tarafından kuvvetli bir ihtimal olarak görülüyor.
Avrupa’daki göçmen emekçi çocuklarının çocukluklarından itibaren yaşadıkları dışlanma, ırkçı önyargılar, son 20 yılda oldukça gelişen İslamofobi, en kötü iş ve yaşam olanaklarına sahip olmak gibi temel faktörler ne yazık ki, gençlere yüksek dozda uyuşturucu nedeniyle ölümden, hiç tanımadıkları coğrafyalarda savaşmaya uzanan bir yelpazede “tercih”ler demeti sunuyor.
Rakel Dink, Hırant’ın cenazesinde, “bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim…” demişti. Son derece haklıydı…
Çendrim’in öyküsü içinde kocaman bir dünya gerçekliğinin esaslı parçalarını taşıyor. Emperyalist dünya efendileri ve onların bölgesel taşeronlarının dünyanın her tarafına yaydığı karanlığı yok etmekten başka şansımız yok.
Türk devletinin pro-aktif Ortadoğu politikasının mimarlarından kanlı katil Ahmed Davutoğlu, “Laf aramızda başbakan da telefonda bu (Süleyman Şah Türbesi’ne saldırı) gerektiğinde bir imkan gibi değerlendirilmeli bu konjonktürde dedi yani” diyor toplantı kayıtllarında. İşte karanlık ve onu yaratanlar.
Tüm kanıtlarıyla ortaya serilmiş trilyonluk soygunlar, bölge çapında Suriye’den Kürdistan’a 11 yıl boyunca birinci dereceden sorumlusu oldukları cinayet ve katliamlar… Tüm bunlar ortada çırılçıplak dururken: “seçim” ve “halk iradesi”.
Çıplak gerçeklerin karşısına “seçim” ve “halk iradesi”ni koyanlara söylenecek tek bir söz var. Dönün 1933 Almanya’sında “seçimler” ve “halk iradesi” bağlamında ne olmuş ne bitmiş bir daha bakın ve bu hırsızlık ve cinayet şebekesi neden sürekli “halk iradesi” ve “seçimler” den söz ediyor, anlayın.
27 Mart 2014
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.