Irak’ta iktidarın Şiilere geçmesi, Arap isyanlarının gölgesinde Mısır’daki travma, Suriye’deki vekalet savaşı ve ABD-İran diyalogu, 1945’te Franklin D. Roosevelt’in Süveyş’te Quincy gemisinde Kral Abdülaziz ile kurduğu ‘Suudi Amerikan’ düzenini çatırdatıyor. Düzenin mili ‘petrole karşı güvenlik’ ekseninde dönüyordu. Irak’ta iktidarın Şiilere geçmesi, Arap isyanlarının gölgesinde Mısır’daki travma, Suriye’deki vekalet savaşı ve ABD-İran diyalogu, 1945’te Franklin D. […]
Irak’ta iktidarın Şiilere geçmesi, Arap isyanlarının gölgesinde Mısır’daki travma, Suriye’deki vekalet savaşı ve ABD-İran diyalogu, 1945’te Franklin D. Roosevelt’in Süveyş’te Quincy gemisinde Kral Abdülaziz ile kurduğu ‘Suudi Amerikan’ düzenini çatırdatıyor. Düzenin mili ‘petrole karşı güvenlik’ ekseninde dönüyordu.
Irak’ta iktidarın Şiilere geçmesi, Arap isyanlarının gölgesinde Mısır’daki travma, Suriye’deki vekalet savaşı ve ABD-İran diyalogu, 1945’te Franklin D. Roosevelt’in Süveyş’te Quincy gemisinde Kral Abdülaziz ile kurduğu ‘Suudi Amerikan’ düzenini çatırdatıyor. Düzenin mili ‘petrole karşı güvenlik’ ekseninde dönüyordu. ABD Başkanı Barack Obama’nın 2011’de Hüsnü Mübarek’e ‘güle güle’ demesi, geçen yaz Suriye’ye saldırmaktan son anda vazgeçmesi, ‘yılanın başı’ İran’la diyaloga girmesi ve Mısır’da darbeci yönetime açıkça destek sunmaması yüzünden Kral Abdullah’ın keyfi kaçık. Obama ‘yatıştırıcı misyon’ ile dün Riyad’daydı. Ziyadesiyle önemsenen ziyarette sarsılan özel ilişkiyi kurtarmayı umuyordu.
Ziyaret öncesi 1979’da ABD’nin Tahran Büyükelçiliği’ndeki rehine krizini ve 1983’te Hizbullah’ın Lübnan’daki Amerikan üssüne saldırısını hatırlatan Körfez medyası, “Tahran ve Beyrut’ta iktidarda olan ‘Şii fanatizmi’ Kudüs Gücü ve Hizbullah gibi örgütlerle istikrarı tehdit ederken Suudilerin terörle mücadelede ABD ile omuz omuza savaştığından” dem vurdu. Bu tutum, Obama’ya kırmızı çizgileri göstermeye çalışan Riyad’ın ruh halini yansıtıyor. 1973’te ABD’nin İsrail’e koşulsuz desteğine tepki olarak Kral Faysal’ın petrol vanasını kapamasıyla sendeleyen ‘Suudi Amerikan’ efsanesi, İran İslam Devrimi ve Sovyetlerin Afganistan’ı işgaliyle yeniden dirilmişti. 11 Eylül saldırılarıyla gelen sarsılma ise Suudilerin Kaide’ye savaş ilan etmesiyle aşılmıştı.
Alternatif ilişkiler
Şimdi ABD’ye “Yeni müttefikler buluruz” diye efelenen Riyad’ın attığı adımlar Obama’ya ayar çekme arzusunu yansıtıyor:
– Batı’da Fransa ile stratejik ilişkiler geliştiriyor. Mesela Lübnan’a vereceği silahları Fransa’dan alacak.
– Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler ve destekçisi Katar’a karşı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mareşal Aldülfettah Sisi’nin gölgesindeki Mısır’la bölgede yeni eksen kurmaya çalışıyor. Değişim dalgasına karşı Ürdün, Bahreyn ve Yemen gibi stepnede tutmaya çalıştığı ülkelere 2012’de 25 milyar dolar harcamış. Darbe sonrası Mısır’a kesenin ağzının açılmasıyla kabaran dış yardım bütçesinin 2014’te 30 milyar doları bulması bekleniyor. Suudilerin Kuveyt ve BAE ile birlikte geçen yıl Mısır’a aktardıkları para 15 milyar doları aştı.
– Asya’da da yeni ortaklar arıyor. Obama’nın ziyaretinden önce Veliaht Prens Selman Pakistan, Hindistan, Çin ve Japonya’yı kapsayan Asya turunu gerçekleştirdi. Asya demişken Afganistan ve Pakistan’la derin ve bulanık ilişkilere sahip olan Suudiler, ABD’nin yıl sonunda Afgan cephesini terk etmesinin ne getireceğinden de endişeli. ABD’nin işgal sonrası dönem için Suudi etkisine ihtiyacı var. Özellikle Talibanlı bir çözüm için Suudi eline muhtaç.
Suriye’de ortaklığa vurgu
Suudilerin Obama’ya güveni sarsılsa da Beyaz Saray, Riyad’ın kilit müttefik rolünün değişmediği mesajı veriyor. Yine de Obama, İran’la 5+1 grubunun yürüttüğü müzakereler nedeniyle gelen eleştirileri “Bu şekilde Tahran’ın nükleer bombaya ulaşmasını engelleriz” diyerek göğüslemekte kararlı. Burada bir geri adım sinyali yok. Buna karşın Obama, Suudi öfkesini başta Yemen olmak üzere farklı bölgelerde Kaide’ye karşı CIA Başkanı John Brennan ile Suudi İçişleri reisi Prens Muhammed bin Nayif arasındaki göz yaşartıcı işbirliği için şükranlarını sunup Suriye’de ortaklığı genişletmek suretiyle yatıştırmaya çalışıyor. Obama’nın Riyad’ın istediği oranda Suriye’de saldırgan politika izlemesi zor. Ancak ABD ‘içe dönük patlama’ senaryosu üzerinden bir süre daha gitmeyi tercih edebilir. Bu senaryoda Suriye, ortak düşmanların birbirini tükettiği bir arena olarak görülüyor. Bir tarafta Esad rejimi, İran, Hizbullah, diğer tarafta hem yerel radikal unsurlar hem onlarca ülkeden ‘cihatçılar’ birbirini yok ediyor. İsrail’in keyfi yerinde. ABD açısından ‘içe dönük patlama’, ‘dışa dönük patlamaya’ dönüşmediği sürece bütün ‘şerleri’ kendine çeken bir ateşin alevlenmesinde sorun yok. Bu nedenle ABD, kontrollü yardım siyasetini biraz büyütmekten daha fazlasını yapmayabilir.
Muhaliflere rampa
Washington Post’ta David Ignatius, Obama’nın gündemindeki Suriye planında şu unsurların yer aldığını yazdı: “Muhalifler, Ürdün, Suudi Arabistan ve Katar’daki kamplarda eğitilecek. Eğitim alacak militan sayısı 2 kat artışla ayda 600’e çıkacak. Eğitimleri CIA denetleyecek. Böylece radikal unsurlar dışlanmış olacak. Sofistike silahların Kaide’nin eline geçmesinden endişe eden ABD, muhaliflere ilk etapta 5 füze rampası verebilir.” Ignatius’a göre muhalifler, eğitimi CIA değil Özel Kuvvetler’in vermesinden yana. Ancak ABD yönetimi, Özel Kuvvetler’in süreçteki olası rolünü tartışmayı sürdürüyor. Buna karşın Suudi Arabistan, Kaide’nin Suriye kolu El Nusra, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ve İslami Cephe’nin en önemli ortağı Ahrar el Şam’ın dışlanmasını kabul ediyor. Burada ilginç bir gelişmeyi de not edeyim: ‘Siyasal İslam’ projesi diye tehdit olarak gördüğü Müslüman Kardeşler’in diğer Arap ülkelerinde de terör örgütü ilan edilmesi için lobi yürüten Suudi Arabistan, bir gün silahlarını kraliyet ailesine döndürürler diye Suudi vatandaşların Suriye’de savaşmasını yasakladı. Suudi yetkililere bakılırsa ağır ceza tehdidi etkisini gösterdi ve Suriye’de savaşan 1200 Suudiden 220’si geri döndü.
Obama’nın onarmaya çalıştığı ilişkilerin Vahhabi ideolojisinden beslenen Suudi rejimindeki yobazlığa değinen bir boyutunun olacağını umanlar da var. Malum Amerikan başkanları bir ülkeyi ziyaret ederken çantalarında muhataplarını gıcık edecek bir de insan hakları dosyası taşır. Bazı senatörler Obama’ya mektup yazıp Suudilerin insan hakları ihlallerini, ahlak polisinin tuhaf gerekçelerle tutukladığı insanları, Hıristiyan, Yahudi, Hindu, Şii ve Sufileri aşağılayıp şiddeti özendiren okul kitaplarını dile getirmesini istemiş. Doğrusu bu Amerikalılar pek hoş! Sanki 70 yıldır ‘Suudi Amerikan’ düzeninde işler tıkırındayken bu rezillikler yoktu. Obama’nın derdi ortada.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.