AKP, taşeronlara KİT’leri peşkeş çekmekle yetinmiyor; işçilerin haklarını da peşkeş çekiyor. Bu da yetmiyor; işçilerin yargı yoluyla kazandıkları haklarını taşerona ödetme yerine yeniden devlet kasasından ödüyor. Taşerondan tahsil etmediği için Sayıştay’a yakalanıyor 1980’lerde dünyada, 1990’larda Türkiye’de başlayan “Yeni Dünya Düzeni” uygulamaları tıkanıyor. Devlet işlerinin taşeron eliyle yürütülerek, devlete hem kolaylık sağlayıp karlı olacağı hem de […]
AKP, taşeronlara KİT’leri peşkeş çekmekle yetinmiyor; işçilerin haklarını da peşkeş çekiyor. Bu da yetmiyor; işçilerin yargı yoluyla kazandıkları haklarını taşerona ödetme yerine yeniden devlet kasasından ödüyor. Taşerondan tahsil etmediği için Sayıştay’a yakalanıyor
1980’lerde dünyada, 1990’larda Türkiye’de başlayan “Yeni Dünya Düzeni” uygulamaları tıkanıyor. Devlet işlerinin taşeron eliyle yürütülerek, devlete hem kolaylık sağlayıp karlı olacağı hem de halka daha faydalı olacağı fikri, ta başından beri bir aldatmacaydı. İktidar gücüne sahip olan hâkim sınıflar ellerindeki tüm araçları kullanarak bunu dünyanın her yerinde halklara yutturdular. Aslında dünyanın hiçbir yerinde taşeron uygulamaları devletlere ne kolaylık sağlamış ne de ucuza mal olmuştur. Esas olarak taşeron ihalelerinde maliyetin tüm unsurlarının en üst piyasa değerleri tespit edilerek üstüne taşeron kar yüzdeleri (Türkiye’de %15-20) eklenerek oluşturulan maliyetler kamuya hiçbir getiri sağlamamıştır. Aksine kamu kaynakları taşerona aktarılmış; çalışanlara kölelik şartları dayatılmış, örgütsüzleştirilmiş, iş yaşamları kuralsızlıklara mahkûm edilmiştir. Böylece daha önce işçilerin mücadeleleriyle elde ettikleri imkânlar, işçilerin elinden alınarak, sermayeye verilmiştir.
Kapitalist dünyada bu azgın sömürü ve aşırı kâr hırsı, en azından, kapitalizmin kuralları içinde yürütülürken, Türkiye’de ise AKP iktidarı KİT’lerdeki taşeron uygulamalarında tüm kuralları çiğneyerek zorbalığı kural haline getirmiştir. Taşeron uygulamalarında ve işlerin ihalesi sürecinde yandaşlık güdülerek, genel kapitalist kuralları dahi rafa kaldırılıp; çalışanların için iş yaşamı çekilmez hale getirilmiştir.
AKP’nin, genel uygulamalarına, pratiğine bakarak, bunları birçok örnekle anlatmak; hatta bunların birçoğu çıplak gözle bile görebilmek mümkündür. Ancak devletin kurumları içinde, taşeron uygulamalarındaki hukuksuzlukların nasıl gizlenemediğine bakmamız daha açıklayıcı olacaktır. Devletin en önemli denetim kurumlarının başında gelen Sayıştay raporlarında, 2011 yılı PTT denetlemesinde şöyle deniyor.
“PTT ve tüm KİT’lerde yıllar itibarıyla artan yüklenici personel sayısı da göz önüne alınarak, işçilerin ihbar ve kıdem tazminatları ile ücret, fazla mesai, yıllık izin, hafta sonu ve genel tatil izni gibi konularda alacak ve tazminat davalarının önüne geçilmesi amacıyla, konuya ilişkin gerekli düzenlemenin yapılmasını teminen ilgili merciler nezdinde girişimlerde bulunulması gerekmektedir.” (2011 PTT raporu S.14)
Taşeron firma, aşırı karını işçiler üzerinden artırmak için, işçilerin kanuni haklarını ödemeyerek hukuksuzluk yapıyor. İşçinin yargı yoluna başvurması halinde taşeron muhatap olmayınca, yargı asıl işvereni sorumlu tutuyor. İktidar, yani bu taşeron firmalarla işveren olarak sözleşmeyi imzalayan AKP, bu yandaş taşeronlara KİT’leri peşkeş çekmekle yetinmiyor; işçilerin haklarını da peşkeş çekiyor. Bu da yetmiyor; işçilerin yargı yoluyla kazandıkları haklarını taşerona ödetme yerine yeniden devlet kasasından ödüyor. Taşerondan tahsil etmediği için Sayıştay’a yakalanıyor.
Sayıştay görevi gereği işçilerin haklarından çok, devletin parasının harcanmasını önlemek için tedbir alınmasını sağlamaya çalışıyor. Bunu yaparken başka bir gerçeği, işçilerin haklarının taşeron firmalar tarafından ödenmediğini ortaya çıkarmış oluyor. Bunun yalnız PTT’de değil tüm KİT’lerde böyle olduğunu vurguluyor. Yani devletin resmi belgelerinde, KİT’lerdeki işler taşerona ihale edilirken, patronun bütün menfaatleri devlet garanti altına alınmasına karşın, işçilerin hiçbir hakkını devletin garanti altına alınmadığı ortaya çıkıyor.
Sayıştay aynı raporda devamen şöyle diyor:
“İncelemeler sırasında; Kurum aleyhine, yüklenici firma işçileri tarafından 30.06.2012 tarihi itibariyle, ihbar ve kıdem tazminatı, işe iade, yıllık izin ve fazla mesai gibi nedenlerden kaynaklanan alacakların tahsili sebebiyle 858 adet iş davası açıldığı, bu davaların 230 adedinin kuruluş aleyhinde 138 adedini kısmen leh ve aleyhte, 10 adedinin de Kurum lehinde sonuçlandığı görülmüştür.”
Yukarıdaki dava sayısının sadece PTT işyerleri için olduğu; bunun bütün KİT’ler bazında düşünüldüğünde, muazzam bir dava trafiğine neden olduğunu ve binlerce emekçinin nasıl mağdur edildiğini göstermektedir. Davaların büyük çoğunluğunun işçilerin lehine sonuçlanması, hak gasplarının hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık olduğunun göstergesi oluyor. 2013 yılında devletin bu davalara ödediği para sadece PTT’de 1.303.000,00 TL’dir. Bu paranın büyük çoğunluğunun taşeron firmalardan tahsil edilemediği de Sayıştay raporlarından anlaşılmaktadır. Bu davalar ve para miktarını tüm KİT’ler boyutunda düşünürsek işin nerelere vardığını daha iyi anlayabiliriz.
Bu yandaş firmalara devlet işleri ihale edilirken her şey irdeleniyor. Herkesin alacağı vereceği hesap ediliyor ama çalışanların haklarının ‘farkına varılamıyor’, aksaklık ve eksiklikler ‘fark edilemiyor’ diyenlere kim inanır? İktidar sahipleri ile bu taşeron firmaların yakınlıkları, iç içe oluşları, hatta ortaklıkları ortaya çıktıkça bunun nedeni de kendiliğinden anlaşılmaktadır.
Peki, taşeron firmanın hak edişlerini tıkır tıkır ödeyen iktidar, neden işçilerin haklarının ödenip ödenmediğini denetlemiyor? 11 yıldır neden bunu yapmıyor? Zaten zor şartlarda çoğunlukla asgari ücretle çalışan işçileri yıllar süren mahkeme kapılarında süründürüyor?
PTT yönetimi Sayıştay raporundaki eksikliklere verdiği cevapta; kanunda yapılan bir takım değişikliklerle artık işçilerin gasp edilen haklarında kendilerinin sorumlu olmaktan kurtulduklarını söylüyor. KİT yönetimlerinin sorumluluktan kurtulmaları bu sorunları çözüyor mu? Yargı taşerona bu paraları zaten ödetememiş. Devlette ödemeyince çalışanlar haklarını nerden alacaklar acaba?
PTT yönetimi Sayıştay’a verdiği cevapta çalışanların haklarının alınmasından daha çok gasp edilmesine taraf olduğunu da açıklıyor. Şöyle diyor:
“Bu sorunun çözüme kavuşturulması, iş barışının sağlanması… İşçi çalıştıran diğer kamu idarelerinin her geçen gün artan oranda ve bütçeye yük olacak şekilde tazminat ödemek zorunda bırakılması… Yaşanan tüm olumsuzlukların giderilmesi açısından… Kıdem tazminatı fonu oluşturulmasına ilişkin düzenlemenin hayata geçirilmesi…”
“İş barışı” için gözler kıdem tazminatına dikilmiş durumda. Devlet; taşeron firmaların, mevcut hukuku çiğneyerek çalışanların haklarını vermelerini sağlamak yerine, kazanılmış haklarını ortadan kaldırarak sorunu çözmek istiyor. Son yıllarda AKP iktidarının en popüler uygulamalarından bir tanesi, ortada emekçilerle ilgili bir sorun bir hukuksuzluk varsa, bunu çözme bahanesiyle daha büyük bir sorun ve hukuksuzluk yaratmak.
Sermayenin gözünün, öteden beri çalışanların kıdem tazminatında olduğunu herkes biliyor. AKP iktidarının kıdem tazminatı fonunu sürekli gündemde tuttuğunu, hatta iktidarın birkaç denemesinin işçilerin tepkileriyle geri çekildiğini de biliyoruz. Sermayenin bu işi kendi derdine düşmüş bir AKP iktidarı marifetiyle kısa dönemde yapma imkânının olmadığı ortadadır. AKP ancak bu yerel seçimlerden güçlü çıkması halinde “kıdem tazminatı fonu”nu yeniden deneyebilir.
Sayıştay’ın 2011 yılında rapor ettiği bu sorunlar bütün KİT’lerde artarak devam etmiştir. Gelinen noktada AKP eliyle uygulanan taşeron sistemi tıkanmış her türlü yolsuzluk, hile, vurgun, soygun ortaya çıkmıştır. Bu güne dek AKP iktidarını ayakta tutan önemli desteklerden bir tanesi olan taşeronluk uygulamaları dökülüyor. İhaleyi alan firmaların ve firma çalışanlarının çoğunlukla AKP’li olmasına karşın itirazlar yükseliyor.
Son dönemde Çalışma Bakanı Faruk Çelik, “Bir işyerinde iki türlü çalışan olmaz. Başbakanın talimatları doğrultusunda taşeron sorununu çözeceğiz. Ödenmeyen haklarını ödeyeceğiz” yollu konuşmalarının bir kısmının seçim yatırımı olduğu muhakkak. Ancak diğer kısmı da iş yaşamında önemli yer tutan 1,5 milyon taşeron çalışanının; sendikal örgütlenmenin olmadığı, koşulların esnek, kuralsızlığın hâkim olduğu çalışma şartlarında mutlaka ciddi mücadeleler kalkışacaklarının bilinmesidir. Bakanın beklenti yaratabilecek bu tarz konuşmaları taşeron işçilerinin ilerdeki mücadelelerinin önünü kesmeyi de amaçlamaktadır.
Aslında AKP iktidarından kurtulmak için cemaatler, tapeler yerine çalışanların taleplerine, özellikle de taşeron işçilerinin haklı taleplerine, yakıcı sorunlarına sahip çıkıp; onların ülkeye bir mücadele dinamizmi, adalet ve özgürlük taşımalarına destek olmak sorunların en kalıcı çözümüdür.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.