21. yüzyılın “paket” projesi İslamcı neoliberalizm Türkiye’de evrile evrile on iki yılın sonunda muktedirin çılgınlık nöbetlerine dönüştü. Proje sahipleri Batılı güçlerin bile alık alık seyrettiği bu tarihsel hezimetin toplumsal bedellerini henüz idrak düzeyinde değiliz. Ama ilk elden anayasal düzenin üzerine “siyasal varlığını” üst irade gibi yerleştiren Başbakan’ın lime lime çözdüğü devlet sistematiği yere yatıyordu. İşlevini […]
21. yüzyılın “paket” projesi İslamcı neoliberalizm Türkiye’de evrile evrile on iki yılın sonunda muktedirin çılgınlık nöbetlerine dönüştü.
Proje sahipleri Batılı güçlerin bile alık alık seyrettiği bu tarihsel hezimetin toplumsal bedellerini henüz idrak düzeyinde değiliz.
Ama ilk elden anayasal düzenin üzerine “siyasal varlığını” üst irade gibi yerleştiren Başbakan’ın lime lime çözdüğü devlet sistematiği yere yatıyordu.
İşlevini kaybetmiş temsili demokrasi, çoğunlukçu iktidar tarafından bloke edilmiş Meclis, yargı kararları tanınmayan mahkemeler, Özel Harp Dairesi gibi çalışan medya aygıtı, söylemle yasaklayan ya da talimatla Twitter kapatan Başbakan’ın hukuk anlayışı ülkenin geçerli ve işleyen tek hukukunu temsil ediyor.
Ve hayat, insan ve doğayı “insafsızca yağmalayan” birikim projesini “muhafazakâr kalkınmacı” popülizmle derinden işleterek bütün ülkeyi çiftliği gibi “çitleyen” totaliter liderin “dürtüselliği” ülkeyi siyaset ve hukukun kovulduğu irrasyonel alanda bütün hükmüyle sürdürüyor.
Bu arada 30 Mart seçimlerinden medet uman muhalifler siyasi iktidarın oy kaybına bel bağlamış bekliyorlar.
Ama görünen o ki; oy kaybı olsun olmasın tüm kamu yetkisi ve güvenlik aygıtını elinde toplamış, ölüm-dirim savaşına girmiş, demi-mistik varlığını yasalaştıran Başbakan seçim ertesi için bütün antidemokratik uygulamalarla Türkiye’yi daha da karartmaya kararlı.
Zaten asgaride bırakılmış demokrasi kültürü, devletin âli çıkarlarına endeksli zihinde yargı, dikta rejim yapımı “demokrasi kurumları”, sansür ve otosansüre kayıtsız sinik kamuoyunun önemi de böyle hayati zamanlarda şahikasına ulaşırdı.
Nitekim öyle de oluyor.
Hele bir de bayraklar açılınca, kefenleri çıkarıp asker üniformaları giyen militan timler yollara düşünce, rüşvet ve yolsuzlukla suçlanan Bakanlar zırt pırt “İspat etmeyen namerttir, ateisttir, solcudur, Zerdüşttür” ağzıyla milli sinire basınç yapınca sınırda bir Suriye uçağı canlı yayınla düşürülüp TSK’ye teşekkür de şart oluyordu..
Nasıl Roboski’de çocuklar kayaların dibinden toplanıp poşetlere koyulunca gelen teşekkür gibi.
Sevgili Berkin’imizin ufacık bedeni toprağa verildikten bir hafta geçmeden “başkalarının acılarına ve yaslarına” ruhsal şerbetli torun tosun sahibi Başbakan öldürülmüş bir çocuğun aziz hatırasına katlanamıyor.
Ve geniş kalabalıklara Berkin ve annesini yuhalatarak “maneviyatçı” kimliğini açıktan teşhir ediyordu.
Gezi’nin analarının geçit vermez yas duvarlarına benzeyen yüzleri ve ahlarıyla çepeçevre sarıldığını fark edemiyordu.
Bu katranla kaplanmış, kirli dumanların yükseldiği, yalanların kitlelerin üzerine akbabalar gibi bırakıldığı, sokaklara meydanlara çocuk kanı sinmiş Türkiye’nin çürümüşlüğünü giderecek sandık seçimine daha tarih şahit olmamıştı.
Hanidir sandık toplumun iradesinin kaçırıldığı, boğulduğu ve kendini yeniden üreten düzen siyasetine uyarlandığı yerdi.
Gezi’nin gücü, toplumsal muhalefetin rengi ve çoğulluğu, İslamcı neoliberalizmin Türkiye versiyonunun çılgınlık potansiyelini ortaya çıkartmaya yetmişti..
Gezi hala Türkiye tarihinin en büyük ama körleşmiş düzen siyaseti dışındaki halk hareketi olarak arkamızda duruyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.