Herkesin merak ettiği konu, 30 Mart’tan sonra nasıl bir Türkiye gerçeğiyle karşılaşacağımızdır. Türkiye ciddi bir iç politik krizle karşı karşıyadır. Bugün ortaya çıkan krizin nedeni son birkaç ay içinde gelişen politik sorunlar olmayıp çok daha derin ve karmaşıktır. Ancak birkaç aydır sistemin kendi iç çatışmasına dönüşen süreç, esasen uluslararası ve bölgesel ilişkileri etkileyecek bir düzeye […]
Herkesin merak ettiği konu, 30 Mart’tan sonra nasıl bir Türkiye gerçeğiyle karşılaşacağımızdır. Türkiye ciddi bir iç politik krizle karşı karşıyadır. Bugün ortaya çıkan krizin nedeni son birkaç ay içinde gelişen politik sorunlar olmayıp çok daha derin ve karmaşıktır. Ancak birkaç aydır sistemin kendi iç çatışmasına dönüşen süreç, esasen uluslararası ve bölgesel ilişkileri etkileyecek bir düzeye gelmiş bunuyor.
30 Mart seçimlerinden sonra da mevcut dengelerin yerine oturması ve politik ilişkilerin olağan hale gelmesi oldukça zor görünüyor. Önümüzde bundan başka iki kritik seçimin peş peşe bekliyor olması, krizin birçok toplumsal öğeyi ve sorunu içine alarak derinleşeceğini gösteriyor. Ancak mesele AKP’nin % 40 üzerinde oy alması veya CHP’nin % 30’ları aşmasının çok ötesinde, Türkiye’nin politik stratejisinin bütünlüklü olarak yeniden dizayn edilmesidir. Bu bakımdan önümüzdeki iki yıl içinde arka arkaya yapılacak olan seçimlerin sonuçları, Türkiye’nin 2023 stratejisini belirlemede önemli faktörler olacaktır.
30 Mart seçimlerinden sonra, saflaşmanın çok daha fazla belirginleşeceği bir sürecin içine girebiliriz. AKP’nin kaybedeceği oy oranı veya Ankara-İstanbul gibi şehirleri kaybetmesi, diğer sistem partilerinin alacağı oy miktarları gibi seçim faktörleri yanında, Türkiye’nin gelecekte oynaması gereken role yönelik planlar, politik çatışma ve rekabetin çok yönlü gelişmesine zemin hazırlayacaktır.
Bu sorunun üç boyutu bulunuyor. Birincisi, küresel sermaye Erdoğan’ı politik olarak tasfiye etmeye karar vermiş bulunuyor. Küresel sermayenin önceliği Erdoğan’sız ve revize edilmiş bir AKP ile süreci devam ettirmek. Bu nedenle hedeflerinde AKP’den çok kişi olarak Erdoğan bulunuyor. Bu başarılamazsa AKP’nin tasfiyesi esas alınacaktır. Yerel seçimlerde ortaya çıkacak sonuç küresel güçlerin Türkiye planını gözden geçirmesine neden olacaktır. AKP’nin belirli bir oy kaybına uğrayacağı, özellikle İstanbul ve Ankara illerinin birisini ve hatta ikisini kaybet olasılığının yüksek olduğu düşünülüyor. Böylesi bir durumda Erdoğan’ı yıpratmaya ve etkisizleştirmeye devam ederek ‘yumuşak’ geçiş politikasına, 2015 genel seçimlere kadar devam edilecektir. Eğer Erdoğan merkezli AKP direnmeye devam ederse ve mevcut politik hattında ısrar ederse, küresel güçlerin çöküş sürecini hızlandıran ‘sert’ politikası devreye girecektir. Bunun sonuçlarının tahmin edilenden çok daha derin olacağı kesin olacağı biliniyor.
Erdoğan’ın borsa değeri 300-400 milyar dolar olan Twitter, Facebook, Youtube gibi şirketlere yönelik kısıtlayıcı hamleleri, küresel sermaye için ciddi birer tehdit olarak görüldü. Bunun seçimlerden sonra da devam etmesi çatışmayı derinleştirecektir. Bu gibi küresel sosyal medya şirketlerinin sınırlandırılması, ABD ve AB gibi uluslararası güçler için özgürlüklerden çok, pazar alanlarının sınırlandırılması bakımından önemlidir.
Türkiye’ye yönelik hareket halindeki sermaye akışının kesilmesine yönelik bir kısım hazırlıkların yapıldığı biliniyor. Mevcut bütçesinden çok fazla dış borca sahip olan Türkiye’nin çok kırılgan bir ekonomiye sahip olması, küçük bir krizde dahi doların hızla yükselmeye devam etmesi, cari açıkların önlenemez yükselişi, borsadaki düşüşler ülke ekonomisini alt-üst edecektir. Türkiye’de faaliyet yürüten çok sayıdaki küresel şirketin yatırımlarını ve faaliyetlerini durdurarak çekilmeleri önümüzdeki süreçte izlenecek ekonomi politikalara dair bir fikir veriyor. Bu bakımdan küresel kapitalist güçlerin, kırılgan Türkiye ekonomisine vuracakları her darbe, AKP’yi önemli oranda zayıflatacaktır.
İkinci nokta, Türkiye’nin bölgesel politikasının nereye doğru evirileceğidir. Türkiye’nin bugünkü gerçekliği, bölgesel ilişkilerde bütünlüklü olarak izole olmasıdır. Ortadoğu’da stratejik ilişkisi bulunmayan AKP’nin bölgesel ittifak yapacağı hiçbir ülke de kalmamıştır. En yakın müttefikleri olan Katar, S.Arabistan ve Kuveyt ile ilişkiler sıfırlanma noktasına getiren Türkiye, Suriye’de bütünlüklü olarak kaybetti. Ortadoğu’da bölgesel güç olmak isteyen İran da, AKP iktidarını köşeye sıkıştırarak etkisizleştirilmeyi hedefliyor Davutoğlu merkezli dış politikanın iflasının yarattığı sonuçlar çok daha derinleşerek Türkiye’nin karşısına devasa bir sorun olarak çıkacaktır.
Suriye’de Radikal İslamcı Örgütlere aktif destek veren Erdoğan hükümeti, ABD, Rusya ve AB’nin baskısıyla yardımları kısmaya başladı. Hem Esad rejimi, hem de Rojava’da Kürtler karşısında aldığı ağır darbeler nedeniyle Erdoğan’ı suçlamaya başlayan İslamcı örgütler, Türkiye’yi düşman kategorisinde görmeye başladılar. El Kaide’nin, saldırıların Türkiye’ye doğru kayacağına dair yaptığı açıklama, çok daha tehlikeli yeni politik krizin oluşması demektir. Türkiye, tarihinde ilk kez, radikal İslamcı Hareketlerin çok kapsamlı silahlı eylemlerine sahne olabilir. Radikal İslamcı hareketlerin mezhepsel çatışma üzerinde bir mücadeleyi esas aldıkları dikkate alındığında, Erdoğan’ın veya AKP iktidarı, tahmin edilenden daha büyük toplumsal bir tehlike ile karşı karşıyadır. Bunların oluşmasına zemin oluşturan AKP’nin İslamcı politikası, kendisine karşı bir silaha dönüşecektir. 30 Mart’tan sonra İslamcı örgütlerle olan ilişkileri nedeniyle AKP’nin alacağı her önlem, Türkiye’deki çatışmalı kriz ortamını etkileyip derinleştirecektir.
AKP’ye verilen seçmen desteğinde belirgin bir düşüşün olması veya küresel güçlerin izole politikasını bir tehlike olarak gören Erdoğan ve ekibi, politik dengeleri etkilemek için Suriye’ye yönelik sınırlı bir askeri harekâta yönelebilir. Örneğin Rojava’daki fiili özerklik durumunu veya Suriye sınırları içinde bulunan ve IŞİD militanları tarafından kuşatılan Süleyman Şah Türbesini korumak gerekçesiyle askeri operasyona girişerek içteki milliyetçiliği körükleyip kitle desteğini arttırmak için kullanmaya çalışacaktır. Bir Suriye uçağının düşürülmesi, bu planın bir ilk adımıdır. İktidarını korumak için Türkiye’yi yeni bir bölgesel savaşa sürüklemeyi göze alan AKP’nin bu tür planları toplumsal bir desteği dönüşmeyeceği gibi çok daha ciddi bir krize yol açabilir.
Üçüncüsü çok daha öncelikli ve tehlikeli olan ise iç politikadaki çelişki ve çatışmaları derinleştirerek toplumun farklı sosyal katmanları arasında bir saflaşmayı derinleştirmesidir. Güç kaybeden AKP’nin bugün izlediği politikanın merkezinde böylesi bir strateji bulunuyor. Böylelikle bugüne kadar başarıyla uyguladığı gerilim politikasını çok daha üst düzeye çıkartarak çatışmalı bir ortam yaratıp iktidarı sürdürmeye çalışacaktır. Dahası amaç bu.
Erdoğan aşamalı olarak belirlediği ve uyguladığı plan dikkate alındığında;
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.