AKP-C Koalisyonunun bitmesiyle ve AKP Şirketinin iflasa doğru sürüklenmesiyle artık “Yeni Türkiye” söylemi de çok çabuk eskimeye başladı. Şimdi iki kanat da kendi sınıfsal ve toplumsal doğalarına uygun stratejilerle mücadeleye devam ediyor. Yakından izleyelim
AKP-C Koalisyonunun bitmesiyle ve AKP Şirketinin iflasa doğru sürüklenmesiyle artık “Yeni Türkiye” söylemi de çok çabuk eskimeye başladı. Şimdi iki kanat da kendi sınıfsal ve toplumsal doğalarına uygun stratejilerle mücadeleye devam ediyor. Yakından izleyelim
Eski Türkiye nerede biter, Yeni’si nerede başlar hala muamma. Her gelen iktidar kendini yeni sunma telaşında. Toplumsal eşitsizlikler, sınıfsal varoluş biçimleri, iktidar ilişkileri sürdüğü müddetçe aslında değişen pek de bir şey olmayacaktır. Ancak siyaseten de olsa analitik bir ayırım söz konusu olabilir eski ve yeni arasında. Önce bu ayırımdan başlayalım, sonra da bu kavganın sınıfsal stratejilerine değinelim.
AKP-C Koalisyonunun bitmesiyle ve AKP Şirketinin iflasa doğru sürüklenmesiyle artık “Yeni Türkiye” söylemi de çok çabuk eskimeye başladı. Şimdi iki kanat da kendi sınıfsal ve toplumsal doğalarına uygun stratejilerle mücadeleye devam ediyor. Yakından izleyelim.
Şantiyedeki Rantiyeye Tasfiye Çözümleri
Cemaat, bir nevi AKP’nin harici belleğiydi. Çatışma kaçınılmaz olduğunda bellektekiler ortaya serilmeye başlandı. AKP Şirketi kaybettiği Cemaat mühendislerin yerine bugünlerde yeni mühendisler aramakta. Polislerde başlayan binlerce kişilik tasfiye sürecinde, kendisinin alternatif kadroları olmadığı için yeni paralellerle ittifak yoluna gitmeyi düşünüyor gibi. Gülencilerin yerine Menzilcilerin, Süleymancıların ikame edilmeye başlandığı iddiaları ortalıkta dolaşıyor bugünlerde. Beri yandan AKP’nin bazı Ulusalcılarla da yargı alanında uzlaşmaya gitmekte olduğu da görülüyor (TBB Başkanı Feyzioğlu’nun girişimi). Bütün olan bitenden yola çıkarak artık, Ulusalcı/Avrasyacı Ergenekon yerine “Cemaat Ergenekonu” yaratma, çeteyle yargılama avına girişmenin maddi temellerinin atılmakta olduğunu anlıyoruz. İspanya Modeli bir HSYK yaratma fikri de bulunan ara formüllerden biri. Ancak Gül’ün, Anayasa Mahkemesinin tavrının nasıl olacağı hala belirsiz AKP için. Yanı sıra AKP içinde yeni kuşak siyasetçilerle yürütülmek istenen bir “parti vesayeti” de bulunuyor ve ayrı bir paralel gerilime de işaret ediyor.
AKP’de tüm siyasal güç yukarıda, liderlikte toplandıkça partinin organik hareketi de giderek geriliyor. AKP’nin karşıtlarıyla mücadele stratejisi esasında “çarpıştır-aradan sıyrıl” mantığına dayanıyor. Çatışmaya girdiği her kesimle bu stratejiyi hayata geçiren AKP, böylece tüm sorumluluklardan sıyrılmaya çalışıyor. “Ben yapmadım, Cemaat yaptı” savunması bu mantığın bir neticesi. Keza Cemaat’e karşı yeni Cemaatler sahaya sürme de bu stratejinin bir devamı. Kamu otoritesini kullanarak (vergi denetimi vb) karşı cephedeki taşra burjuvazisini korkutma planı da bunun başka bir boyutu. Ancak burjuvaziyi devlet zoruyla tasfiye edip yerine yenisini ikame etme biçimi Eski Türkiye dedikleri zamanda da kullanılan bir yöntemdi. Nitekim gayrimüslim burjuvazi böyle tasfiye edilmişti (Batı’da Rum burjuvazisi, Anadolu’da Ermenilerin Taşra Burjuvazisi).
Sınıfsal açıdan AKP’nin zenginlerini yarattığı, Lefebvre’nin sermaye birikimin ikincil döngüsü dediği kentsel rant Cemaatin bellek ifşasına (yolsuzluklar) takılınca Şantiye’de paniklemeler arttı. İnşaat sektörüyle doğrudan bağlantılı sermaye çevreleri gözlerini küresel kapitalizmin kendilerine güven verici mekanizmalarını sunabilecek Cemaat cephesine çevirmeye başladı.
Emperyalistlerin Ortadoğu’daki petrol savaşlarını ranta dönüştürmek isteyenler, puslu havadan daha fazla nemalanmak için Suriye’de El-Kaide desteklemeyi de beri yandan sürdürüyorlar. Cemaat ise bunu deşifre etmeyi kendine görev biliyor anlaşılan. Zira bölgesel sermaye birikiminde de iki cenahın burjuvazisi bir gerilim yaşıyor. Cemaatin burjuvazisi (Nurjuvazi diyen de var) ise sadece bölgesel düzeye sıkışmak istemiyor.
Taşra burjuvazisini Nurjuvazi ayağıyla örgütleyen Gülen Cemaati’nin ulus-ötesine ulaşan ağını Cemaate yakın TUSKON’a üye Orkide Yağları’nın patronu Ahmet Küçükbay’ın şu ifadeleriyle özetlemek mümkün: “Dünyada 120 ülkede Türk okulu var. Oraya gidenler, o okulları kuranlar halkla iç içe olmuş, itibar gören insanlar. İhracatımızda da bu okullardan istifade ediyoruz. Bu ülkelerden tedarikçiler de artık Türkiye’yi tercih ediyor. Örneğin benden yağ alan bir şirket makarna, salça da istiyor, ben de bu konuda onları başka bir Türk şirketiyle tanıştırıyorum” (Zaman, 29.06.2010).
Cemaat’in yurtdışındaki okulları böylece sermayenin rahat dolaşmasını sağlamakla birlikte aynı zamanda Türkiye’nin bu ülkelerdeki diplomasi trafiğini kontrol edebilme imkânı da sağlıyor Cemaate. Cemaatin uzun yıllardır örgütlediği beşeri, sosyal, ekonomik, dinsel ve kültürel sermaye birikimlerinin nicel hacmi nitel bir değişimi de beraberinde getiriyor. Bu nitel değişim devlet bürokrasisinde daha fazla söz sahibi olmaya doğru kaydıkça AKP’nin organik tavanıyla çatışması kaçınılmaz oluyor.
Kapitalizmin Hız Makinesindeki Cemaat Vitesi
P. Virilio, Hız ve Politika kitabında aslında sanayi devrimi veya demokrasi devriminin değil, “dromokratik devrimin” olduğunu, yani “ilerleme” denilen şeyin “hız”a, harekete endekslendiği bir kapitalizm makinesinin geçerli olduğunu dile getirir. Zenginliğin kapitalizmle nitelik değiştirmesine yol açan şey Virilio’ya göre dünya ekonomisinin hızının değişmesidir. Nitekim İngiltere, deniz hakimiyetiyle ve taşımacılıktaki teknik araçların hızlı üretimiyle üstünlüğünü ortaya koymuş, Batılı insan da diğer halklar karşısındaki üstünlüğünü ve umudunu bu hız tutkusuna bağlamıştır. Umutsuz halklar ise teknik araçlarla hareketi engellenen ve geçinip gidenler olmuşlardır. Kapitalizmin, krizlerde kendini hız sayesinde yenileyebildiği, askeri örgütlenmeye dayandırdığı bu sistemde insan “metabolizma taşıt” halini alır ve sistem onu “lojistik” olarak kullanır. Durmanın ölüm sayıldığı kapitalizmin İngiltere’de dünyaya model haline gelişi, evrimci düşüncenin ve Sosyal Darwinizm’in bu ülkede meydana çıkması bu yüzden tesadüf olmamıştır. Clausewitz’in “savaş, siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir” sözünden de hareketle Virilio, burjuva iktidarının her şeyden önce askeri bir iktidar olduğunu, tüccar topluluklarının da mücadelelerinde “dolaylı stratejilere” başvurarak Zaman Savaşı verdiklerini dile getirir. AKP-Cemaat kavgasına da ışık tutan “dolaylı strateji” bir yıldırma biçimidir. Virilio şöyle demektedir: “umutsuz çarpışmaya zorlanmamak ama düşmanda uzayıp giden umutsuzluk yaratmak; düşmanda sürekli olarak onu zayıflatan ve çökerten manevi ve maddi ızdıraplar yaşatmak…” Kapitalizmin yenilenmesi anlamına gelen bu stratejiyi bugün Cemaat cephesi de kullanıyor AKP cephesi de. Ancak Cemaat; hıza, zamana hükmetme, dolayısıyla kapitalizmin hücum etme gücüne daha çok sarılmaktadır. Bu onun dayandığı sınıfsal ve toplumsal tabandan kaynaklıdır. STV’de neredeyse her gün yayınlanan hayvanların birbiriyle mücadelesini konu alan belgesellerin temsil ettiği evrimci, doğal seleksiyoncu mantık ile kapitalizmin toplumu doğanın devamı gören liberalizm ve de Sosyal Darwinizm anlayışı arasında bir “eş mantıklılık”tan da söz etmek gerekir bu noktada.
Bu kavgada kim kazanırsa kazansın, süreç halklar tarafından bir alternatife ve başka bir vektöre dönüştürülmediği müddetçe ‘naklen yayın’ aracılığıyla bizleri internete, TV’lere kitleyen kavga, hem bilinçlerimizi hız mantığına göre yeniden düzenleyecek ve bilinçlerimize hükmedecek hem de sistemin yenilenebilmesi için yeni bir format atılmasına olanak sağlayacaktır. Halk ya bu iki taraftan daha hızlı hareket etmek zorundadır ya yavaşlığı ile bunların hızını durdurmak veyahut da kapitalizmin yenilenebilir hızına edilgen şekilde katılmak durumundadır. Süreç, nesnel şartları açık hale getirmiş ve hangi öznel aktörler rollerini daha iyi performans sergileyecekse onların tarafında seyrini alır bir haldedir.
Halkın Temizliği: Tesisatın Komple Değiştirilmesi Gerek
AKP’nin de, Cemaat cephesinin de güvensizlik ve korku ortamı yaratarak yeni bir güce kapı aralamaları faşizme davetiyeler çıkartsa da bu korku şantiyesinin ve rantiye makinesinin halkın sırtında bir yük olduğu artık daha çıplak görülüyor. Dillerinden düşmeyen o şarkıyı bugün için şöyle değiştirsek yeridir: Beraber yürüttünüz siz o yolsuzluklarda, beraber ıskaladınız siz hukuku o yargılamalarda, şimdi izlediğimiz şu kavganızda, bize her şey çürümüş düzeninizi hatırlatıyor!
“Bozuk Düzende Sağlam Çark Olmaz! Bu Pisliği Halk Temizleyecek” sloganıyla kitleler sokağa dökülüyor. Gezi Ruhu yeni sezona “merhaba” derken artık alternatifini de örgütlemesi icap ediyor. Zira önemli olan artık düzenin temizlenmesi veya sistemin formatlanması değil, tümüyle değiştirilmesidir. Daha mizahi bir dille söylersek “tesisatın komple değişmesi gerekiyor”.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.