Meteoroloji Mühendisleri Odası Su ve İklim Çalışma Grubu Başkanı İsmail Küçük ile su kıtlığı sorununun nedenlerine, sonuçlarına ve İstanbul özelindeki duruma dair konuştuk
Meteoroloji Mühendisleri Odası, Su ve İklim Çalışma Grubu Başkanı İsmail Küçük ile su kıtlığı sorununun nedenlerine, sonuçlarına ve İstanbul özelindeki duruma dair konuştuk
Kış ayının yağışsız geçmesinden dolayı, son günlerde haber kaynaklarında “kuraklık” “baraj seviyesi” türünden haberlere ve “yetkililerin” kuraklık dönemine girdiğimizi belirten söylemleriyle sık sık karşılaşıyoruz. Yaşanan soruna, söz konusu tehlikeye ve susuzluğu yaratan etkenlere dair Meteoroloji Mühendisleri Odası Su ve İklim Çalışma Grubu Başkanı İsmail Küçük’le konuştuk.
Suyun kentle beraber konuşulması gerektiğini söyleyen Küçük, sorunu şu cümlelerle özetledi:
“Bir kentin tepelerinden söz edilebiliyor ise, derelerinden de söz edilmelidir. Tepelerini ve derelerinin fiziksel özelliklerini yok ederseniz, tepelere yamaçlara yağan yağmur dereleri bulamayacağı için barajlarınıza ulaşamaz ve canınıza kast eder.”
Endüstriyi kullananlarının bir taraftan suyu tüketirken bir taraftan da kirlettiğine değinen Küçük, iklim değişikliğine bağlanan su kıtlığının asıl nedeninin su kaynaklarının yok edilmesi ve kirletilmesi olduğunun altını çizerek ekledi: “Kirleten ve yok edenler egemenlerdir.”
Özellikle resmi açıklamalarda Türkiye’nin kurak döneme girdiği söyleniyor. Bir de sizden dinleyelim: Bu yıl yağış durumu nasıl olacak ve bu yağış durumu geçmiş yıllara göre ne durumda?
Meteorolojik değişkenlerin (yağış, sıcaklık, nem, rüzgar gibi) değeri birbirini tekrar etmez. Az da olsa sürekli değişkenlik göstermektedirler. İstastiki anlamda, bu değişkenliğin ifadesi içino değişkenin ortalama değeri baz alınmaktadır. Değişkenliğin şiddetine bağlı olarak olay açıklanmaya çalışılır. Kuraklık için öncelikle kullanılan meteorolojik parametre yağıştır. Yağışın beli bir oranda ki azlığı kuraklığı gösterir. Değişik sınıflandırmalara göre de kuraklığın şiddeti üzerine tanımlama yapılır. Kuraklık üzerine değerlendirme yapılırken amaca göre değişik dönemleri esas almak gerekir.
Sizce bu yaşananların “kuraklık” olarak adlandırılması doğru mu? Doğruysa niye ya da değilse neden?
Kuraklık yağış azlığı olarak da ifade edildiğinden öncelikle yağışı dönemsel olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Bu anlamda, 2013 yılı için son üç aylık dönem dikkate alındığında şiddetli kuraklık, son altı aylık dönemi kapsayan dönemde şiddetli kuraklık, son dokuz aylık dönemde çok şiddetli kuraklık, bir yıllık dönemde orta derecede kuraklık ve 24 aylık dönmede ise normal civarında olduğu görülmektedir. Bu sonuçlara göre yağış azlığı olduğundan 2013 yılı kurak bir yıldır. Ancak bu sonuçların değişik dönemlerdeki etkilerine bakmak gerekiyor. Dönemsel olarak etkileri çok farklı olabildiğinden, sektörlerinde bu durumdan etkilenmeleri farklı olacaktır.
Değişik dönemlere göre değerlendirmek dendiğin neyi kast ediyorsunuz?
Kuraklık meteorolojik anlamda kendisini yağış azlığı olarak gösterir. Sonrasındaki etkisini sırasıyla tarımsal üretimde gösterir ki buna da tarımsal kuraklık, sonrasında ise etki akışlarda görülür ki buna da hidrolojik kuraklık denir. Bu kuraklıkların devamında kuraklığın etkisi sosyo-ekonomik boyutları ile görülür. Kuraklık değerlendirilirken bu aşamaların dikkate alınması ve ona göre süresinde önlem geliştirilmesi gerekir.
Kuraklığa ilişkin önlemler alınabilir mi?
Kuraklık bir doğa olayıdır. Bunun doğrudan önlemi yoktur. Ancak kuraklığın etkilerini azaltabilecek önlemler alınabilir. Kuraklığın etkilerinden olumsuz olarak en az ne şekilde etkilenebileceğimize bakmak gerekiyor. Daha öncesinde kuraklığı dönemsel olarak değerlendirirken kuraklığın sonuçlarının da farklı olduğun gördük. Yağış azlığı ilk olarak tarımsal üretimde kendisini gösterecektir. Tarımsal ürünlerin suya ihtiyaç duyduğu dönemde yağış olmaz se tarımsal ürünler bundan doğrudan etkilenecektir. Öncelikle bu konuda bir önlem geliştirmek gerekir. Bu önlemler tarımsal üretim çeşidine ve bölgelere göre değişiklikler göstermektedir. Kuraklık devamında hidrolojik olarak etkisi görüleceğinden, içme kullanma ve sulamaya dayalı tarımsal üretime ilişkin etkilerine bakmak gerekiyor. Su depolama yapılarındaki su kullanım planları mevcut durum dikkate alınarak geleceğe ilişkin planlar revize edilmelidir. Bu yapılarda işletme özelliklerine göre farklılıklar göstermektedir. Tabii ki bu planlar geçmişten gelen planların revizesi şeklinde olabilir. Geçmişten gelen bir planınız yok ise eldeki mevcut durum ile yetinmek zorunda kalmak zorunda olabilirsiniz.
Su depolama yapıların işletme özellikleri derken neyi kast ediyorsunuz?
Bazı yapılar daha uzun dönemli su ihtiyaçlarını karşılayacak yapılardır. Bazıları ise yıllık bazdaki ihtiyaçları karşılayabilecek özelliklerdedir. Yıllık bazda ihtiyaçları karşılayacak özellikte olan yapılar belli bölgedeki sulama ihtiyaçlarını karşılayan yapılardır. Bu yapılar meteorolojik kuraklıktan doğrudan etkilendiğinden dolayı onların etki alanındaki bazı üretimlerden fedakarlıkta bulunmanız ya da ürün patenini değiştirmek zorunda kalabilirsiniz. Bazı yapılar ise çok daha uzun dönemleri kapsayacak su gereksinimlerini karşılayabilecek olan yapılar olduğundan, bu yapılar meteorolojik kuraklıktan etkilenirler ancak hidrolojik anlamda bakıldığında bu kuraklığın onlar üzerindeki etkisi fazla olmayabilir. Bu yapılardaki sularda geçmiş planlar ve gelecekteki durumlar dikkate alınarak revize edilmelidir. 2013 yılının 24 aylık dönemdeki değerlendirmesine bakıldığında ikinci sınıfta saydığımız yapılar için kuraklık vardır ama etkileri birinci tip yapılardaki gibi olmayacaktır. Bu dönemi 2009 yılına kadarda uzatmamız durumunda da böyle bir kuraklığın olmadığı görülmektedir. Bu anlamda küçük işletmelerde su bakımından sorun yaşanabilir ancak genel anlamda 2014 yılında su sorunu yaşanmaması gerekir.
Yapılan bütün açıklamalarda barajlardaki doluluk oranının yetersiz olduğu bu nedenle su konusunda sıkıntı yaşanacağı belirtilmektedir. Bunu nasıl değerlendireceksiniz?
Su kullanımı planları bütüncül planlamanın parçası olarak ve gelecekteki en olumsuz koşullar dikkate alınarak yapılmalıdır. Ülkemizin kullanılabilir suyunun yıllık 110 milyar metreküp olduğu belirtilmektedir. Böyle bir su olduğunda su konusunda genel anlamda bir sorun yaşanmamaktadır. Ancak, Ülkemizin kullanılabilir suyu 63 milyar metreküp ile 190 milyar metreküp arasında değişmektedir. Planlarımız 63 milyar değerine göre yaparsak yaşanabilecek sorunları en zararla geçiştirebiliriz. Yani suyumuzun 63 milyarında altına inebileceğini bilerek hareket etmeliyiz. Bu anlamda bakıldığında geçen yıllarda su kullanımında bu değerler dikkate alınarak işletme yapılmış olsaydı durum çok daha farklı olabilirdi. Her zaman en kötü senaryoya göre hazırlıklı olmak gerekir. 2013 sadece yıllık dönemde kurak yıldır. Ancak iki yıllık dönemde kurak bir yıl olmadığını unutmamak gerekiyor.
Kuraklığın özellikle İstanbul için söz konusu olacağı belirtiliyor. Böyle bir genelleme yapmak mümkün mü?
Yağışların bölgesel dağılımlarına bakıldığında, 2013 yılı itibariyle Karadeniz bölgesi hafif kurak, Doğu Anadolu Bölgesi orta derecede kurak, Marmara Bölgesinin ise hafif kurak olduğu görülmektedir. Kuraklık ile ilgili değerlendirme yapılırken o bölge diğerinden daha kurak olacaktır şeklindeki öngörüden ziyade her bölge için en kritik değer dikkate alınarak planlamalar yapılmalıdır. İstanbul için asıl sorun yağışın su toplama yapılarına taşınamamasıdır. Kentin su sorunu kentin genel planları ile birlikte düşünülmesi gerekir. Kentin su toplama havzalarını yapılaşmaya açıp yok ederseniz yaşanacak olan su sorunu kuraklığa bağlı olmayacaktır.Kuraklık yağış azlığıdır. Bu azlığın miktarına bağlı olarak bütün canlıların suya erişimleri zor olabilir. Ancak yağış azlığına bağlı kuraklığın dışında birde suya erişimin engellendiği durumlar vardır. İstanbul’daki durum yağış azlığından ya da kuraklıktan öteye, suya erişimin engellenmesinden kaynaklanmaktadır.
Yine, İstanbul’dan devam edersek, yağış sağlayacak İstanbul’un son ormanlarının 3. Köprü, 3. Havalimanı gibi “çılgın” projelerle yok edilmesi kuraklıkta ne kadar etkili?
Su havzası demek su kaynağının toplama çanağı demektir. Kullanılabilir suyun kaynağı yağışlardır. Bu kaynaklar değişik şekillerde kendini göstermektedir. Su kaynağını toplayacak, kontrol edecek olan su toplama havzaları yapılar ile yok ediliyor ise su kaynağı yok edilmiş demektir. Kuraklık değişkendir. Ancak su havzalarıyok ediyor ise kalıcı olan budur. Bu da su kaynaklarının yok olması demektir.Havzaları yok etmenin etkisi zaman zamanda karşımıza sel olarak çıkmaktadır. Yani, geçmişte İstanbul’da insanlarımızı sel sularına ne şekilde kurban verdiğimizi ve hatta en küçük bir yağmur durumunda yüzlere yerleşim yerinde evleri ve iş yerlerini su bastığını bilmekteyiz. Diğer taraftan da kentimize su verecek barajlarımızda su olmadığı gerçeğini yaşamaktayız. Burada anlatmaya çalıştığımızın ifadesi şu; su toplama havzalarını yok ederseniz, yararlanabileceğiniz su sizin canınıza ve malınıza zarar verir. Bir kentin tepelerinden söz edilebiliyor ise, derelerinden de söz edilmelidir. Tepelerini ve derelerinin fiziksel özelliklerini yok ederseniz, tepelere yamaçlara yağan yağmur dereleri bulamayacağı için barajlarınıza ulaşamaz ve canınıza kast eder. Yaşanan ve yaşanacak olanlar budur.
Bu durumun ne iklim değişimi ne de kuraklık ile bir ilgisi vardır. Bu yaşananları iklim değişimine bağlamak, sorunun ilahi güce bağlanarak geçiştirilmesinden başka bir şey değildir.
Melen’den İstanbul’a getirilecek su ile 2071 yılına kadar su sorununun çözüldüğü söyleniyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burada değerlendirilmesi gereken öncelikli konular; Melen’den gelecek olan su İstanbul için gerçekte hangi faydalı etkiyi gösterebilecektir? İstanbul’un içme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyacı için öncelikli olarak neler yapılması gerekirdi? Kısaca İstanbul kenti için bu yapılanlar gerekli miydi? Ya da İstanbul’un nazım planlarının ömrü ne kadar olabilmektedir? Bu planlar neden uygulanamadan durmadan revize edilmekte ve mevcut duruma uydurulmaya çalışılmaktadır? gibi sorunların yanıtları bulunduğunda, bu sorununda yanıtı verilmiş olur. Burada kısaca söylenmesi gereken, Su kentle birlikte konuşulmalıdır. Elbette ki havzalar arası su taşınması yapılabilir. Ancak,ne zaman, ne kadar, nereden, nereye, niçin ve hangi koşullarda sorularının karşılıkları verilerek.
Birçok yetkili tedbir olarak “vatandaşın kaynakları dikkatli kullanmasından bahsediyor. Ev içi tasarrufun susuzluğa önlem olması mümkün mü?
Tasarruf elbette ki çok önemlidir. Ancak son yıllarda bu tasarruf sözcüğü ve benzerisözcükler çokça öne çıkarılmaktadır. Öncelikle bilinmesi gereken, tasarruf temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra keyfi harcamalardan kaçınmayı kapsar. Eğer insanlar içme suyunu bulamıyor ise neyin tasarrufunu yapacaklar? Bir taraftan sağlığınız için günlük 1,5 litre su için kampanyaları yapacaklar, sonrada bu suyu bulamayana tasarruf et denecek. Kısaca tasarruf için basın ve yayın organlarını meşgul etmeye gerek yoktur. Öncelikle tasarruf su kaynaklarının korunması ile başlar ve keyfe su harcamaların önlenmesi ile devam eder. Bu kampanyalara bakıldığında önümüze o kadar kötü ve karanlık bir tablo çizilir ki, kendimizi sanki bütün bunların sorumlusu biziz gibi hissetmeye başlarız. Bu kampanyalar, bu konularda hiçbir sorumluluğu olmayan insanların bilinç altına müdahale edilerek yapılan bir savaştır. Bu kampanyalar ile insanlar üzerinde korku yaratılmakta ve insanlar baskılanmaktadır. Bu kampanyalar ile su her alanda ticari meta haline getirmeye çalışılmaktadır.
Bir şeyin kullanılması hakkında tasarruf, varlığında söz konusudur. Yokken neyin tasarrufu…
Endüstrinin susuzlukta, iklim değişikliğindeki payı nedir?
İklim dünya var olduğu günden beri sürekli değişmektedir. Ancak iklim değişimindeki son durum, atmosfere salınan sera gazlarını atmosferin dengeleyememesinden kaynaklandığı bütün bilim çevrelerince ortaya konmaktadır.
Günümüzde, endüstri bir taraftan suyu tüketirken bir taraftan da kirletmektedir. Ancak bu suç endüstrinin değil, endüstriyi kullananlarındır. Burada dikkat edilmesi gereken konu, su kıtlığı iklim değişimine bağlanmaktadır. Oysa yaşanan bu sorun iklim değişimi sonucu değil, su kaynaklarının yok edilmesi ve kirletilmesi sorunudur.
Su döngüsünün bozulmasında HES’lerin, kömür santrallerinin bir rolü var mı?
Su döngüsü denen hidrolojik döngü her koşulda devam etmektedir. Ancak HES’ler suyu aktığı yatağından almaktadırlar. Bu durumda iklimin değişiminin yok edemediği su kaynağının kısa yoldan doğasından ve ondan faydalananlardan alınmasıdır. Kömür santralleri de kullandığı soğutma suyunun bir kısmını buharlaştırarak atmosfere salmaktadır. Termik santrallar, Hidrolojik döngü dışında atmosfere saldığı sera gazları ve genel çevresel etkileri ile konuşulmalıdır.
Kuraklığın toplamda sonuçları ne olacak?
Kuraklığın sonuçları ne olacağına ilişkin tek bir yanıt yoktur. Daha önce anlattığım gibi yağış azlığı olarak başlayan kuraklık tarımsal üretim ve hidrolojik etkisinden sonra sosyo-ekonomik olarak toplumu etkiler. Bunun etkisi bölgesel olarak çok değişiklik gösterecektir. Kısaca bu durum ulusal olarak değerlendirilip uluslararası boyutları ile ilişkilendirilmek zorundadır. Ancak herkes öncelikle kendisi açısından çözüm aramanın yanında bazı durumları uluslarötesi alanda değerlendirmek zorundadır. Kuraklığa bağlı toplumsal etkileri bütün yönleri ile toplumsal fayda önceliğine göre değerlendirmekte zorunludur.
Küresel ısınma tüm dünya için söz konusu. Türkiye de ilerleyen yıllarda su sıkıntısı yaşayacak ülkelerden. Bunu veri kabul ederek, Türkiye’de küresel ısınmaya karşı önlem olarak yöneticiler ne yapabilirdi / ne yapabilir?
Dünyada en zor soru budur? Yöneticiler hiçbir şey yapamazlar. Çünkü onların bu konuda bir talepleri yoktur. Kirleten ve yok edenler egemenlerdir. Egemenlerin hiçbir zaman böyle bir talepleri olmamıştır. Bu konularda yöneticilere bir görev yüklemeyi hep anlamsız bulmuşumdur. Yani sizin yanı başınızda etrafa kirlilik saçan bir işletme için şikayette bulunduğunuzda yöneticilerin önlem alınmasına ilişkin bir hareket gördünüz mü? Çok küçük bir işte hareket etmeyenler daha büyük boyutlu işlerde bir şeyler yapabilirler mi? Bu anlamda devletlerin yaptığı toplantıları da sadece vatandaşı kandırmaya yönelik gezme toplantıları olarak görüyorum.
Son söz olarak, Kuraklık, etki ve süre olarak, doğal afet sıralamasında birinci sırada sayılmaktadır. Kuraklığı bir doğa olayı olarak bilip, tanıyıp onu afete dönüştürmeden bir şeyler yapmak gerekir. Su azlığı ile ilgili her şeyi de kuraklığa yükleyerek haksızlık etmemek gerekir.
İsmail Küçük
TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası Eski Başkanı
Meteoroloji Mühendisleri Odası Su ve İklim Çalışma Grubu Başkanı
Sendika.Org