Simge öldü. Yaşasın! Ama ne? Dünya Aralık 2013’te Nelson Mandela’nın cenazesini neredeyse bir muazzam bir törene dönüştürdü. Ağıtların sonu gelmedi. Geçmiş ve şimdiki devlet başkanları ve başbakanlar taziyelerini sunmak üzere tarihte hiçbir cenazede görülmemiş şekilde geldiler. Yorumcular arasında aksi görüşe sahip olanlar varsa da, sayıları hakikaten çok azdı. Törende epeyce ikiyüzlülük olduğuna şüphe yok ancak […]
Simge öldü. Yaşasın! Ama ne? Dünya Aralık 2013’te Nelson Mandela’nın cenazesini neredeyse bir muazzam bir törene dönüştürdü. Ağıtların sonu gelmedi. Geçmiş ve şimdiki devlet başkanları ve başbakanlar taziyelerini sunmak üzere tarihte hiçbir cenazede görülmemiş şekilde geldiler. Yorumcular arasında aksi görüşe sahip olanlar varsa da, sayıları hakikaten çok azdı. Törende epeyce ikiyüzlülük olduğuna şüphe yok ancak aynı zamanda sıra dışı bir insan için samimi keder ve hakiki bir şükran da mevcuttu. Güney Afrikalıların Tata Madiba’sı için son haykırıştı bu.
Peki ya şimdi? Güney Afrika için gerçeklik, Mandela’nın Apartheid rejimine karşı, sonrasında bir ulusun (yeniden) inşasında, ardından siyasi iktidarı ötekilere devretmede oynadığı rol ne olursa olsun, bu rolleri bir daha oynayamayacak oluşudur. Güney Afrikaşu anda başlı başına, öyle ya da böyle yaşayan bir simgenin sağladığı özel zarafetten yoksun kaldı. Peki, Güney Afrika’nın halihazırdaki iç çatışmaları ve jeopolitik konumu nelerdir? Ve Bundan sonra gelen on ya da yirmi yılda neler olmasını bekliyoruz?
Beklenecek ilk şey, Mandela’nın örgütü Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) düşüşünün, muhtemelen hızla devam etmesi olacaktır. ANC Apartheid’a karşı mücadeledeki (tek güç olmamakla birlikte) önde gelen güçtü. Görünen muazzam iç anlaşmazlıklarına karşın ANC siyasi mücadeleyi kazandı. İlk talebi olan, kişi başına bir oya dayanan bir siyasal sistem talebini hayata geçirdi. Güney Afrika’nın evrensel oy hakkına dayanan ilk seçiminde, 1992 yılında, Nelson Mandela devlet başkanı seçildi ve ANC meclisteki sandalyelerin üçte ikiden fazlasını kazandı. ANC bu seçim başarısını, bölgesel ve yerel seçimlerin yanı sıra Thabo Mbeki ve Jacob Zuma’nın seçildiği başkanlık seçimlerinde de sürdürdü.
Bunlara rağmen ANC açıkça düşüşte. Neden? Akla gelen ilk açıklama, uzun bir mücadelenin ardından iktidarı alan bütün ulusal kurtuluş hareketlerinin muazzam bir seçim desteği alınan ilk dönemini, bir düşüşün, genellikle de şiddetli bir düşüşün takip ettiğidir. Bu durum üç nedenle ortaya çıkar: (1) Özellikle ekonomik alanda olmak üzere halkın muazzam gelişmelere dönük beklentisi karşılanmaz. (2) Bununla birlikte seçilmiş idareciler ve onların kayırdığı diğer memurlar büyük bir yolsuzluğa bulaşır ve üst kademe liderler arasında makam ganimetlerine dönük iç kavga patlak verir. (3) Zaman geçtikçe önceki rejim altındaki yaşamın doğrudan hafızasına sahip olmak için çok genç olan daha fazla seçmen ortaya çıkar.
Güney Afrika örneğinde, bütün ulusal kurtuluş hareketlerinin fıtratında olan sorunlar belirli bir siyasi tarihle iç içe geçer. ANC, Güney Afrika Komünist Partisi (SACP) ve Güney Afrika Sendikalar Kongresi (COSATU) ile üçlü bir siyasi ittifakı yürütüyordu. Her iki örgüt de ANC’nin düşüşünden etkileniyorlar.
SACP, uzu süredir potansiyel seçim gücünün ötesinde bir siyasi rolü yürütüyordu. Bu da, herhangi bir bölünmenin seçimlerde felakete yol açmasına dönük açık bir korkuyla ANC’ye çok yakın durması, SACP’yi siyasi açıdan mantıksız bir uca sürükledi. SACP’nin bazı üyeleri ya da eski üyeleri, hükümetin neoliberal yöneliminin önde gelen yandaşları haline geldiler. Kalanlar ise sosyalist davalarını çok çok uzak bir menzile erteledi.
COSATU, SACP’nin aksine muazzam bir kitle tabanına sahiptir. Ancak COSATU, çıkarları değişen ve liderlerinin mevcut siyasi duruma dönük farklı analizlere sahip olduğu bir sendikalar federasyonudur. COSATU’nun iç tartışmalarının özeti, bazı büyük sendikaların ANC’yle ipleri koparmaya hazır olması ve alternatif siyasi ortaklıkları etkin biçimde onaylamakta olduğudur. Diğer sendikalar ise tam tersi bir politikayı savunmaktadır. Bu durum sendikaları hem kendi aralarında hem de içlerinden ölmektedir. COSATU, muhtemel bir örgütsel yarılmayı da içerecek biçimde büyük bir dönüm noktasının eşiğindedir. Sendikaların gelmekte olan on yılda Güney Afrika sahnesinde büyük bir aktör olarak kalmaya devam edip etmeyeceği ise oldukça muğlak.
Nihayet ANC’nin kendisi büyük ölçüde yarılmış durumda. ANC’den bundan önce de kopmalar yaşandı ancak hiçbiri seçimlerde bir gelişme kaydetmiş gibi görünmüyor. Bu sefer yaşanacak bir yarılma muhtemelen çok daha ciddi sonuçlar doğuracaktır. ANC’nin içinde iki temel çatlak mevcut. Bunlardan biri, liderlerin en geniş iki etnik grup olan Xhosa ve Zulu kökeninden kaynaklı olarak etnik temelli bir çatlak. İkincisi ise Güney Afrika’nın dünyaca ünlü en büyük çağrısı olarak rejimin ırksal-olmayan karakteriyle ilgili. Bugün sözde gökkuşağının ve “Afrikacı” bir öncelik beyanının reddedilmesine dönük çağrıda bulunan geniş bir kesim mevcut. Yakıcı olan mesele ise halen büyük ölçüde Beyaz çiftçilerin elinde bulunan toprak hakkının yeniden bölüşümünden başka bir şey değil.
Güney Afrika, iç çatışmalarıyla birlikte yine de dünya sahnesinde görece önemli bir rol oynuyor ve jeopolitik faaliyeti giderek eleştirilere maruz kalıyor.
Bugün Güney Afrika BRICS’in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) beş üyesinden biridir ve beşlinin en küçük ve ekonomik açıdan en zayıf olanıdır. Güney Afrika’da, bu bağlılığın diğerlerinin, özellikle de Çin’in Güney Afrika’yı istismar etmesine ne kadar yol açtığına dönük bir tartışma da devam ediyor.
Güney Afrika aynı zamanda Afrika kıtasının ağır sikletlerinden biridir ve ordusu ise çeşitli Afrika devletlerinde “barışı koruma”da etkin bir rol üstlenmektedir. Sorumuz şudur: Bu alt-emperyalizm ya da doğrudan emperyalizm Güney Afrika’nın ekonomik çıkarlarını yansıtmakta mıdır, yoksa bölgesel özerklik ya da dayanışmanın erdemli bir örneği midir?
Nihayet, dünyanın büyük kısmında olduğu gibi, Güney Afrika’da da kitlesel ve artan bir işsizlik mevcut. Yine dünyanın büyük kısmında olduğu gibi, buna dönük siyasi tepki, ekonomik kazanç arayışıyla göçle gelmiş Mozambikliler ve diğerlerine dönük saldırılara yol açan biçimde yükselen bir yabancı düşmanlığı şeklinde ortaya çıkıyor.
Güney Afrika birçok bakımdan patlamaya hazır bir bombayı andırıyor. Yine de, olumlu taraftan bakılınca, (kuşkusuz maddelerine uyulduğunda) dünyanın en ilerici anayasasına sahiptir. Güney Afrika halen en canlı ve açık siyasi tartışma sahnelerinden birine ve etkileyici sayıda yukarıdan aşağıya toplumsal harekete sahiptir.
Güney Afrika, bundan bir on yıl sonra muhtemelen çok farklı görünecek. Soru şudur: Daha mı iyi yoksa daha mı kötü?
1 Ocak 2014
[Binghamton.edu’daki İngilizce orijinalinden Sendika.org tarafından çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.