Bu yazıyı kaleme alıyorum, çünkü geçmiş günlerde üretim yerini gördüğüm KOTON’un pratiğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Tanıklığım ve diğer üretim yerlerindeki pratiğiyle ilgili duyduklarım eklenince yazmak şart oldu Kıyafetlerimizin hangi eller tarafından, hangi koşullarda üretildiği sizi ilgilendiriyor mu? Yoksa, üretim koşullarına aldırmadan fiyatı sizin için tek belirleyen midir? Ya da beğendiğiniz bir kıyafetin fiyatına bile aldırmadan […]
Bu yazıyı kaleme alıyorum, çünkü geçmiş günlerde üretim yerini gördüğüm KOTON’un pratiğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Tanıklığım ve diğer üretim yerlerindeki pratiğiyle ilgili duyduklarım eklenince yazmak şart oldu
Kıyafetlerimizin hangi eller tarafından, hangi koşullarda üretildiği sizi ilgilendiriyor mu? Yoksa, üretim koşullarına aldırmadan fiyatı sizin için tek belirleyen midir? Ya da beğendiğiniz bir kıyafetin fiyatına bile aldırmadan beğendiysem basarım parayı diyenlerden misiniz?
Çoğu kez beğendiğimiz bir kıyafeti almanın mutluluğu ile evimize dönerken ya da beğenerek üzerimizde taşırken nasıl bir alın terinin kıyafetlerimize sindiğinin farkında mıyız? Ya dramların?
Elbette hayır, çoğunlukla yaşananlar buz dağının görünmeyen tarafı olarak kalıyor. Tekstil üretimde dibe vurdukça, çalışma koşulları gittikçe kötüleşiyor. Çok iyi bilinen markaların üretildiği fabrikalarda çocuk işçilerden tutun da sigortasız çalışmaya, aşırı yoğun mesai saatlerine, insan onuruna yakışmayan muameleye kadar her şeyi bulmak mümkün. Türkiye’de de bilinen ünlü markaların birçoğu fason çalışmayı tercih ediyor, bir kısmı ise kendi fabrikalarında üretim yaparken aynı zamanda fasona üretim yapıyor. Yani değişik büyüklükteki atölyelerde ya da merdiven altı yerlerde markaları üretip, müşterilerine sunuyorlar. Bu şekilde çalışmanın markalar acısından birçok avantajı var. İşçilerin hiçbir şekilde sorumluluklarını almak istemiyorlar. Çünkü görünüşte o işçiler başka bir firmanın işçileri.
Bir fason pratiği ve KOTON
Her ne kadar markalar fason üretim yapılan yerlerdeki işçileri sayma eğilimde olmasalar da gördüklerimiz duyduklarımız paylaşmak, görünür kılmak bir insanlık görevi olarak duruyor. Işıltılı vitrinlerin arka planına göz atarak, gözden uzak yaşananları bir nebze olsun yakınlaştıralım. Belki hep birlikte insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda bırakılan bu işçiler için kırmızı çizgilerimizi belirleyebilir, ilgililere iletebiliriz. Adını bilmediğimiz, yüzünü görmediğimiz ve asla görmeyeceğimiz insanlara olduğumuz yeren, elimizi uzatıp, markaları sorumluluğa davet edebiliriz.
Bu yazıyı kaleme alıyorum, çünkü geçmiş günlerde üretim yerini gördüğüm KOTON’un pratiğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Tanıklığım ve diğer üretim yerlerindeki pratiğiyle ilgili duyduklarım eklenince yazmak şart oldu. Pek çoğumuzun, özellikle kadınların yakından tanıdığı bir Türk markası KOTON. Öncelikli hedef kitlesi kadınlar. Erkek ve çocuk üretimi de yapsa da, kadına yönelik ürünler en gözde olanı. Zarif, birbirinden güzel, şık kıyafetleri, ben dahil pek çok kadının ilgisini çektiğini, beğenerek satın aldığını biliyorum. Hemen hemen çoğumuzun dolabına girmiş bir marka KOTON. Türkiye, Bangladeş, Çin gibi ülkelerde fason üretim yaptırıyor. Türkiye’de de yaygın bir üretim alanı var.
Tekstil sektörünün yeni yüzleri
Ülkelerindeki iç savaş nedeniyle, 800 bine yakın Suriyelinin, doğup büyüdükleri toprakları terk edip Türkiye’ye geldiğini biliyoruz. Şimdi burada kendilerini yeniden bir hayata tutunmanın peşindeler. Bu kadar Suriyelinin Türkiye’deki yaşama nasıl entegre edileceği ciddi bir sorun olarak dururken, önümüzdeki günlerin çok büyük sorunlara gebe olduğunun izlerini bugünden görmek mümkün.
AKP’nin onların üzerindeki ince hesaplarını bir kenara bırakırsak. Ülkenin her yerine yayılmış durumdalar, her köşe başında karşılaşmak mümkün, konuşmaya çalıştığınızda dramları yürek dağlayan cinsten. Kimisi kamplar aracılığı ile kimisi kaçak yolardan kimisi insan tacirleri aracılığı ile gelmiş ve gelmeye devam ediyorlar. Yabancı bir ülkede ayakta durma çabası, kendilerine sunulan her türlü koşullara boyun eğmeye itiyor onları. Pek çok Suriyeli tekstil atölyelerinde rızıklarını çıkarmaya, geride kalan ailelerine üç beş kuruş göndermeye çalışıyor. Şimdiden bu ülkenin işçilerinin düşmanlıklarını kazanmış durumdalar. Çünkü piyasayı düşürdükleri söyleniyor ki, haklılık payları da yok değil. Hemen hemen hepsi asgari ücretin altında ücretlerle kaçak çalışmayı kabul ediyorlar. Denetleyen yok. Soran soruşturan yok.
Çekmeköy’de bulunan bir atölyede KOTON üretimi yapılıyor. Babalar Tekstil adında bir firma bu. 30’u aşkın Suriyeli çalışıyor, hem de ne çalışma, çalışmak değil resmen fabrikaya hapsedilmiş 30’dan fazla insan, pasaportlarına patron tarafından el konulmuş ve fabrikada yatıp kalkıyorlar. İşyeri değil, çalışma kampına döndürülmüş, kaçak olarak çalıştırılıyorlar. İşyerinde yatırılan bu işçiler, hem kendi hayatları için bir tehlike kaynağı, hem de iş merkezinde bulunan diğer işçiler için. Çünkü hiçbir işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri yok.
Koton markasını üreten işçilerden, KOTON sorumludur
KOTON geçtiğimiz günlerde Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği tarafından yapılan ankette kadın giyiminde en çok satan marka seçildi. 330’un üzerinde hem Türkiye’de hem de yurtdışında mağazası var. Maslak’taki plazasında yemekhanesinde piyanosuna kadar ayrıntıyı ihmal etmeyen KOTON patronlarının, üretimlerini yapan işçilerinin çalışma koşullarını hiçe saymaları, eminim benim gibi milyonlarca kadın müşterisi içinde kabul edilmez bir durumdur.
Nerede üretim yapılırsa yapılsın, markalar işçilerin sorumluluğunu almak zorundalar. İşçilerin çalışma koşulları, insan onuruna yakışır bir ortamda çalışmalarının sağlanması, çocuk emeğinin sömürülmesi, sigortasız çalışmanın engellenmesi, kaçak işçi çalıştırılması markaları öncelikli sorumluluğudur. Bu nedenle hangi firmada üretim yaptırılırsa yaptırılsın, KOTON üretimi yapan işçiler KOTON’un işçileridir. O atölyede hapsedilen, pasaportlarına el konularak zorla çalıştırılan Suriyeliler de KOTON’un işçileridir. Fasonların pratiğinden tamamen orada üretim yaptıran markalar sorumludur.
Pek çok dünya markası, tüketicilerin baskısı ile her geçen gün bu sorumlukluların altına biraz daha fazla giriyor. Kendi denetimleriyle de yetinmeyip, tedarik zincirini açıklayıp, üçüncü taraf denetimleri yaptırıyorlar. Böylece, müşteriler giydikleri kıyafetlerinin hangi koşullarda üretildiğinden haberdar oluyorlar. Türk markalarını da, başta KOTON olmak üzere, üretim noktalarını denetleyen, işlevsel bir denetim mekanizmasını oluşturmak, şeffaf bir sosyal politikası belirlemek zorundadır. Aksi halde, kaçak ve insan onurunu hiçe sayan koşullarda işçilerin çalışmasına göz yuman bir marka olarak anılacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.