“Cemaat-AKP çatışması iktidarın baskı aygıtı üzerindeki hakimiyetini zedeliyor. Haziran İsyanı’nın AKP iktidarının çürümesine karşı başını kaldırdığı bir durumda, iktidarın Haziran’da olduğu gibi vahşi bir güçle bastırma hareketine girişmesi için yeterli gücü ve enerjisi bulunmuyor. Dolayısıyla halkın, Haziran İsyanı’nda şekillenen demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışmacı taleplerle sokakları doldurarak bu sürece müdahale edebilmesi mümkündür. Halk “Tam Temizlik, Tam Eşitlik, […]
“Cemaat-AKP çatışması iktidarın baskı aygıtı üzerindeki hakimiyetini zedeliyor. Haziran İsyanı’nın AKP iktidarının çürümesine karşı başını kaldırdığı bir durumda, iktidarın Haziran’da olduğu gibi vahşi bir güçle bastırma hareketine girişmesi için yeterli gücü ve enerjisi bulunmuyor.
Dolayısıyla halkın, Haziran İsyanı’nda şekillenen demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışmacı taleplerle sokakları doldurarak bu sürece müdahale edebilmesi mümkündür.
Halk “Tam Temizlik, Tam Eşitlik, Tam Özgürlük, Tam Kardeşlik” talebiyle sokakları, meydanları yeniden zapt ettiğinde Haziran’ın omuzuna basarak iktidar hayali kuranlar kuyruklarını toplayarak kenara çekileceklerdir.” (Sendika.Org. 18 Aralık 2013. Cemaat Haziran İsyanı’nın Üzerine Yatabilir mi?)
Cemaat-AKP çatışması devlet içinde bir kriz yarattı. İktidarın parçalanması, Haziran İsyanı’nın güçlerinin sokağa fırlamasının önünü açtı. Yaz sonundan itibaren “diz üstü çökerek kaldırımın kenarında bıçağını bileyen” Haziran İsyanı çömeldiği yerden doğrulmaya başladı. Haziran İsyanı’nın ürünü olan Forumlar, Haziran İsyanı güçlerinin sokaklara, meydanlara akışında meşru çağrı merkezleri olarak öne çıktı. Halkın Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de büyük kentlerin ana meydanlarını yeniden zapt etmeye yönelmesi kaçınılmaz görünüyor.
Halkın Taksim’i, Kızılay’ı, Alsancak’ı aynı büyük kitlesellikle geri alması halinde, yalnızca iktidar zorbalığıyla işgal altında tutulan meydanlar geri alınmış olmayacak; başta İstanbul, Ankara, İzmir, Antakya, Eskişehir olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanındaki Forumlar, isyan eden halkın karar ve yürütme organları kimliğini kazanarak en ücra yerleşim birimlerine doğru yayılabilecektir. Böylece, Haziran İsyanı’nın ikinci sahnesi, ilk sahnesindeki acemiliklerin, şaşkınlıkların, bocalamaların, tedirginliklerin aşıldığı bir olgunlaşmayı, derinleşmeyi, niteliksel sıçramayı getirebilecektir.
Haziran İsyanı yeniden sahneye çıktığında, sadece AKP iktidarının son günlerinin “fon müziği”ni seslendirmekle yetinmeyecektir. İsyan’ın ikinci baharı, Haziran İsyanı’nın façasını bozduğu AKP hükümetinin yerine düzenin siyasi eliti içinde yeni kombinasyonlar yaratarak oluşturulmak istenen “iktidar alternatifi”ni, pratiğin eleştirisiyle yüz yüze getirecektir.
Haziran İsyanı’nın ikinci dalgası, siyasi kriz düzlemini Erdoğanizm – Düzenin Merkez Siyaseti ikilisinin ipoteğinden çıkaracak, sahneye üçüncü bir gücü Halkın İsyancı Merkezi’ni sokabilecektir. Siyasi kriz ikliminin üç köşeli bir karakter kazanması ise mevcut akışta niteliksel değişimler yaratacaktır.
Halk meydanları yeniden zapt etmeye yönelmeden önce, düzen güçleri, CHP’nin kanatları altında yeni bir “muhafazakar sağ merkez” üreterek yeni bir Amerikancı iktidar blokunu yaratmaya dönük adımlar atıyorlardı. AKP içinde gelişen parçalanmanın ırkçı-şoven-devletçi yönelimiyle CHP’nin ulusalcı-devletçi eğilimi arasındaki uyumlulaşma sürecinin bugünkü siyasi kaos içindeki düzen içi iktidar alternatifi şekillenmesinin omurgasını oluşturmaya başladığı da bir başka gerçektir.
Haziran İsyanı’nın ayağa kalkışı AKP ve civarında üreyen “milliyetçi muhafazakar sağ” kolonizasyonun siyasi seyrini de etkileyecektir. Halk isyanının gündemde olmadığı bir ortamda “kıymete binecek” İdris Naimler, Erdoğan Bayraktarlar sütre gerisine çekilmek zorunda kalacaklar, AKP’ye alternatif “milliyetçi muhafazakar sağ merkez” üretme hayali kuran çevreler ya MHP’ye doğru yönelecekler, ya da tıpkı Demirel’in 90’lı yılların başında yaptığı gibi “liberal-demokrat” bir söyleme yönelebileceklerdir. Her iki durum da, Türkiye toplumunda gerçek bir sol alternatifin gelişimi açısından, bugünkü durumdan daha hayırlı sonuçlar yaratacaktır.
***
Bu noktada Kürt siyasi hareketinin tutumu yeni siyasi saflaşmaların karakterine etki edecek önemli bir unsuru oluşturmaktadır. Yolsuzluk skandalının patladığı günden bu yana “paralel devlet” söylemiyle AKP hükümetini yeniden “Demokratik Barış ve Çözüm Süreci”ne kazanmayı hedefleyen Kürt siyasi hareketi, Haziran İsyanı’ndaki hatasını tekrarlama eğilimi göstermektedir.
ABD-Cemaat tarikiyle gündeme gelen yolsuzluk skandalını “Demokratik Barış ve Çözüm Süreci”ne karşı bir suikast olarak algılamanın Kürt siyasi hareketinde hatırı sayılır bir ağırlığa sahip olduğu gözlenmektedir.
Elbette bu algı gerçek bir temele de temas etmektedir. Rojava’daki Kürt direnişi, hem ABD’nin hem de Türkiye’deki geleneksel devletçi sağ merkezlerin varlığından hoşnut olmadığı bir durum yaratmıştır. AKP iktidarına yönelik ABD operasyonunun, Kürt Özgürlük Hareketinin Suriye iç savaşındaki ve İran karşısındaki bağımsız siyasetini ezmeyi hedefleyen Kürt düşmanı bir siyasetle bütünleştiği de bir gerçektir.
Ancak bugünkü krizde “Cemaat’in Kürt düşmanlığına karşı” AKP iktidarına dolaylı destek vermek Kürt hareketine herhangi bir yarar sağlamayacaktır. Bu tutumun, AKP iktidarının devrilmesi halinde de ayakta kalması halinde de “Demokratik Barış ve Çözüm” sürecine katkı sağlamayacağını görebilmek için biraz basiret sahibi olmak yeterlidir. Tayyip Erdoğan’ın yeni İçişleri Bakanı seçimi dahi, bu krizin kurumsal siyaset düzlemine hapsolmasının Kürtler için yaratacağı olumsuz sonuçların görülebilmesi için yeterlidir.
Kürt siyasi hareketinin kurumsal siyasetin temel aktörlerinin karşılıklı durumuna bakarak oluşturma eğilimine girdiği ehven-i şer siyaseti, Türkiye’deki siyasi krizin içerdiği devrimci olanakların üzerinden atlamaktadır. Oysa, Kürt Özgürlük Hareketinin Haziran İsyanı’nın ikinci dalgasına etkin bir biçimde katılması, kurumsal siyaset düzlemindeki saflaşmanın Kürt düşmanı ortak paydasını zayıflatacak tek doğru yöntem olarak öne çıkmaktadır. Kürt siyasi hareketi gerçeği kabul etmek zorundadır: Kurumsal Türk siyasetinin dengeleri bir daha geri dönmemek üzere bozulmuştur ve bu düzlemin kendi içinde yeniden dengelenmesinde Kürt sorununda demokratik çözüm yanlısı tutumlar geçer akçe değildir. AKP ve “yeni milliyetçi muhafazakar sağ merkez” arasındaki saflaşmanın ortak paydası Kürt düşmanlığı olacaktır. Kürt siyasi hareketi bugünkü siyasi krizde en azından Rojava Devrimi örneğini izleme basiretini gösterebilmelidir.
***
ABD’nin Ortadoğu Politikası’nda hesap değiştirmesine bağlı olarak gündeme gelen bugünkü siyasi krizin “büyük patron”un hesabına uygun sonuçlar vereceğini de kimse beklememelidir.
Tunus, Libya, Mısır ve Suriye politikaları, ABD’nin Ortadoğu ülkelerine yaptığı siyasi müdahalelerin hesapta olmayan sonuçlarıyla ya yara almış ya da çökmüştür. ABD’nin hesabına sığmayan, Ortadoğu halklarının siyasi iç dinamizmidir. ABD’nin temel hesap hatası da Ortadoğu ülkelerinde yürütülen yeni sömürgecilik politikalarının ürün olan kendine özgü modern proletaryanın kazandığı büyük toplumsal ağırlıktır. Artık Ortadoğu toplumları 30-50 yıl öncesinin cahil köylülerin çoğunluğunu oluşturduğu kolay yönlendirilebilir toplumlar değildir. Tıpkı sermayenin kendi mezar kazıcısını, işçi sınıfını yaratması gibi, ABD yeni sömürgeciliği de kendi mezar kazıcısını, muazzam bir yeni sömürge proletaryasını yaratmıştır. ABD emperyalizmi bu yeni sınıfsal vakıanın ne olduğunu da nasıl bir hareket kapasitesine sahip olduğunu da anlayabilmiş görünmemektedir. Geçtiğimiz 10 yıl boyunca Ortadoğu’da sürekli hesap hatası yapan ABD’nin son hatası Türkiye olabilir ve bundan yarım yüzyıl önce benzer bir konjonktürde gerçekleşen Küba Devrimi sürprizi Türkiye’de de yaşanabilir!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.