Kuşkusuz ki arşivlerden çıkacak belgelerin ‘Atatürk aleyhine’ yorumlanamayacağından hareketle, Dersim de katliam emrini veren, sorumluluğu bulunan yöneticiler açığa çıkmayacaktır. Devletin 1937-38 yılında Dersim’de büyük bir katliam yaptığını, Erdoğan bir süre önce resmi sıfatla itiraf etmişti. Devlet arşivlerinden çıkardığı belgeleri kameralara göstererek; Dersim’de “13 bin 806 kişinin katledildiğini, on binden fazla insanın zorunlu göçe tâbi tutulduğunu, […]
Kuşkusuz ki arşivlerden çıkacak belgelerin ‘Atatürk aleyhine’ yorumlanamayacağından hareketle, Dersim de katliam emrini veren, sorumluluğu bulunan yöneticiler açığa çıkmayacaktır.
Devletin 1937-38 yılında Dersim’de büyük bir katliam yaptığını, Erdoğan bir süre önce resmi sıfatla itiraf etmişti.
Devlet arşivlerinden çıkardığı belgeleri kameralara göstererek; Dersim’de “13 bin 806 kişinin katledildiğini, on binden fazla insanın zorunlu göçe tâbi tutulduğunu, binlerce kız çocuğunun evlâtlık verildiğini” söylemişti.
Elbette, yapılan açıklamalardan sonra, geçmişle hesaplaşacağı düşüncesiyle toplumda ciddi bir beklenti oluştu.
Ancak o gün bu gündür, sadece burjuva lafazanlığı dışında, her hangi bir adım atılmadı ve Erdoğan’ın Dersim hamlesi, gerçek özre dönüşmedi.
Tuncelili Kılıçtaroğluyla polemik dışında, somut bir şey yapmadı.
Erdoğan’ın Kılıçtaroğlu’nu, Dersim üzerinden polemiğe çekmesi…
Dersimin, ulusalcı, Kemalist bloğun yumuşak karını olduğunu bilmesindendir.
Dersim de, Koçgiri de, Zilan da, Piran da gerçekleşen katliamların, dönemin CHP’li yönetici kadrolarınca yapıldığı bilinmesine rağmen…
CHP içinde ki ulusalcılar hala; ‘Dersimin medeniyete açıldığını’, Dersimlilerin yüzlerine baka, baka, utanmadan söyleyebilmektedir.
Bunların bu kadar cüretkâr olmalarının nedeni, Dersim, Koçgiri, Zilan, Piran da…
Ve son otuz yıldır Maraş, Çorum, Gazi, Roboski ve binlerce faili belli katliam, şimdiye kadar aydınlatılmamış olmasıdır.
Oysa geçmişin aydınlatılması, demokratik bir zihniyetin gelişmesine bağlıdır.
Zira devlet tekçi, faşizan siyasetinden hala vazgeçmiş değildir.
Yani devlet, eski devlettir.
AKP ve CHP de, bu eski zihniyetten beslenmektedir.
Dolayısıyla zihniyetlerini değiştirmeyen, bu partiler geçmişle yüzleşemezler.
Eğer samimi bir yüzleşme istemiş olsalar, o zaman Dersimde yaşanan trajediyi açığa çıkarmak oldukça kolaydır.
Geçmişle yüzleşmek demokratikleşmeyle, demokratik bir anayasanın inşa edilmesiyle mümkündür.
Demokratik bir anlayışla soruna yaklaştığınızda, ne devletin, ne de yöneticilerin korunmaya ihtiyaçları olur.
Nitekim devlet yöneticilerinin üzerindeki koruma zırhı kaldırılmadan, tarihsel gerçekler aydınlanamaz.
Üstelik geçmişi aydınlatmak için, sadece resmi tarih ve arşivler esas alınmak suretiyle de, tarihin üstündeki perde kaldırılamaz.
Kuşkusuz ki gayri resmi tarih diyeceğimiz tanıklıklar, halkın elinde ki belgeler, şiir, edebiyat bir dönemi, tarihi aydınlatılmada yardımcı olacaktır.
Ancak Dersim soykırımını aydınlatmada, hem devleti yöneten siyasal partilerde, demokratik teamül yoktur.
Hem de yasalar engeldir.
“5816 sayılı Atatürk’ü koruma kanunu”, Atatürk aleyhinde belge açıklanmasını yasaklamaktadır.
Oysa Atatürk’ün, Dersim de direk sorumluluğu bulunduğuna dair; tanıklıklar, belgeler, Dersime yönelik hazırlanmış haritalar, harekât planları, meclis konuşmaları, Tunceli harekâtını yapanlara verilmiş onur madalyaları söz konusudur.
Şimdi düşünce özgürlüğü bağlamında bile olsa, Dersim katliamında M. Kemalin de imzası ve sorumluluğu vardır, diyen birisi, “Cumhuriyet savcılıklarınca” yargılanabilecektir.
“5816 sayılı Atatürk’ü koruma kanunu”, Atatürk aleyhine düşünce ifade edilmesini, “bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası” ayrıca bu suçu ‘iki veya daha fazla kimse tarafından toplu olarak’ veya ‘umuma açık mahallerde’ yahut ‘basın vasıtasıyla’ işlendiğinde, ceza yarı nispetinde artırılacağı belirtilmiştir.
Kuşkusuz ki arşivlerden çıkacak belgelerin ‘Atatürk aleyhine’ yorumlanamayacağından hareketle, Dersim de katliam emrini veren, sorumluluğu bulunan yöneticiler açığa çıkmayacaktır.
Elbette bu durum geçmişi aydınlatma ve düşünce ifade özgürlüğünün önünde engeldir.
Bu engeller ortadan kaldırılabildiği oranda, ancak gerçek bir yüzleşme sağlanır.
Öte yandan uzun zamandır Dersimliler ‘arşivlerin açılmasını’ talep etmekteler.
Ancak devletin dönemin suçlarını aydınlatacak belgeleri vereceğini beklemek, aşırı iyimserlik olacaktır.
Çünkü birincisi bu güne kadar, katliamların üstü hep kapatılmıştır.
İkincisi de verilecek belgelerin güvenirliği, dönemin yetkililerinin objektif raporlar hazırlayıp, hazırlamadıkları da ayrıca bir tartışma konusudur.
Fakat her şeye rağmen, mecliste Dersim arşivleriyle ilgili çalışma yapılması, elbette olumludur.
Dersimliler, soykırım tarihini aydınlatma ve kayıt altına almada, yaşanan baskılar ve siyasal parçalanma nedeniyle, eksik kalmışlardır.
Şüphesiz bu eksiklilikler, süratle giderilmelidir.
Bu yıl Seyit Rıza ve yol arkadaşlarının katledilişlerinin 76. yıldönümü.
Bunca fırtınaya rağmen, hala katledilen on binlerin hesabı verilmemiş…
Ve hala dersimlilerin acıları oya, ranta, siyasi ikbale tahvil edilmektedir.
Oysa sahici bir yüzleşme olacaksa; ucu kime dayanırsa, dayansın, sorumlular kim olursa, olsun sorumlular adaletin önüne çıkarılmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.