Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi üyesi Prof. Nükhet Sirman ile Erdoğan’ın açıklamalarını konuştuk. Toplumda büyük bir infial yaratıldığını söyleyen Sirman, esas değişikliğin ise ardından gelen parantezlerde gerçekleştirildiğini belirtti ve ekledi: “Bazen ortada büyük proje varmış, planlıymış gibi düşünüyoruz. Oysa ki çoğu zaman proje olmuyor. Kervan yolda düzülüyor.” […]
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi üyesi Prof. Nükhet Sirman ile Erdoğan’ın açıklamalarını konuştuk.
Toplumda büyük bir infial yaratıldığını söyleyen Sirman, esas değişikliğin ise ardından gelen parantezlerde gerçekleştirildiğini belirtti ve ekledi: “Bazen ortada büyük proje varmış, planlıymış gibi düşünüyoruz. Oysa ki çoğu zaman proje olmuyor. Kervan yolda düzülüyor.”
Sirman, öğrencilerin yaşam alanlarına dönük büyük bir müdahalenin geleceğini de belirterek, “Bu müdahalenin sadece ahlak veya güvenlik politikaları düzeyinde kalacağını düşünmüyorum. Muhakkak buradan para, gelir bir başka bir şey de üretmeye doğru gidecek. Çünkü bugüne kadar AKP’nin yaptığı tüm politikaların siyasi olduğu kadar sermayesel de tarafları oldu” diye konuştu.
‘ESAS İŞ İNFİALİN ARDINDAN PARANTEZLERDE OLUYOR’
Erdoğan’ın “kızlı-erkekli” açıklaması büyük bir toplumsal yankı uyandırdı. Öte yandan bu çıkışların bir tür gündem değiştirme veya gündemi kontrol altında tutma yöntemi olduğu söyleniyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Biz öğrenmiyoruz. Hakikaten Türkiye’deki AKP dışındaki kesimler öğrenmiyor. Her seferinde aynı şey oluyor. Burda da ortaya bir laf atılıyor. Herkes o kemiğe koştura koştura geliyor. Mesela türban meselesinde CHP’nin mecliste olay çıkarmaması türban meselesini siyasi bir gündem olmaktan çıkardı. Bu konuda da böyle şeyler yapılsa çok anlamlı olurdu.
Bir yandan bunu söylerken bir yandan da şu var: Kürtaj meselesinde önce bir büyük infial oldu. Ondan sonra o infialin boyutlarını daralttılar. İlk infiallerden sonra esas yapılan işler parantezlerde yapılmaya başlandı. Biz o infial kısmına takılıp, parantezlerde olan şeyleri görmezden gelmeye başlıyoruz.
‘SİYASİ OLDUĞU KADAR, SERMAYEYLE DE İLİŞKİLİ’
Bu ev meselesinde de “kızlı-erkekli” meselesine takılıyoruz ama çok daha ciddi olarak öğrencilerin yaşam alanlarına bir müdahale olacağı kesin. Ama bu ahlak, “bomba yapmak” üstünden olmayabilir. Bu müdahalenin sadece ahlak veya güvenlik politikaları düzeyinde kalacağını düşünmüyorum. Muhakkak buradan para, gelir bir başka şey de üretmeye doğru gidecek. Çünkü bugüne kadar AKP’nin yaptığı tüm politikaların siyasi olduğu kadar sermayesel de tarafları oldu. Dolayısıyla, bu ikisini yan yana düşünmek lazım.
Mesela apart evlere müdahale başlamış. Bu apart evleri yok ederek oraya başka şey koymanın yollarını açıyorsun. O başka şeyi kim koyacak? TOKİ mi, Bayraktar mı, özel sektör mü? Muhakkak bu AKP ile beraber gelen büyük kentsel dönüşümün bir parçasına entegre edilecek.
‘PLANLILIK YOK; KERVAN YOLDA DÜZÜLÜYOR’
Yaşam alanlarına müdahaleden bahsediyoruz. Peki bu müdahale neden şimdi? Özel bir anlamı var mı bu anda bu çıkışın yapılmasının?
Bazen fazla niyet, planlılık, öngörü atfediliyor. Ben öyle olmadığını düşünüyorum. Bir nedeni yok ama o anı kurtarmak için anda infial yaratılıyor. Yani ortaya bir laf atılıyor ancak kervan yolda düzülüyor. O laf kurtarılıyor, başka bir lafın, projenin parçası yapılıyor… Var olan o kadar çok proje var ki etrafta. Ve bu kadar çok proje o kadar kapasite yaratıyor ki etrafta… Her laf başka bir proje ve iş yapma biçiminin parçası olma ihtimalini taşıyor. Yani Ak Parti eğer bir devrim yaptıysa Türkiye’de proje devrimi yaptı gerçekten. Ve bunun ne kadar değer, para, kavram, bakış açısı, iş yapma biçimi ürettiğini çok az insan görebiliyor. Muhalefet kesin görmüyor da…
‘BAŞTAN PROJE VARMIŞ GİBİ HİSSEDİYORUZ, AMA YOK’
Erdoğan bu tarz lafları her ettiğinde işin yasal düzenlemesine bakıyoruz. Ama meselesi o değil gibi geliyor. Örneğin göreve çağırdığı insanlar mahalleli oluyor. Burada da böyle bir şeyden bahsedebilir miyiz?
Bu iş yapma projesinin altında yatan bir prosedür ve metod var. Bu metod da sınıflama metodu. Yani evin içi, dışı, gençlik, kadınlar, yaşlılar, çalışanlar, kadın çalışanlar, erkek çalışanlar… Her şey belirli bir sınıflamanın parçasıymış gibi gözüküyor. Belirli bir sınıflamanın parçasıymış gibi ele alındığı zaman sanki her birine ilişkin stratejiler var ve o stratejilere bağlı kanunlar, kararnameler varmış gibi yapılıyor. Ve hepsi arkadan geliyor. Ama biz bunu hissetmiyoruz ve baştan proje varmış gibi duruyor.
Bu çok başarılı bir iş yapma biçimi. Bir de kararnamesi, anayasası, yasası, yönergesi… Yani iş yapmaya olanak veren o kadar şey var ki. Yani her şey ihtiyaca göre ve ortaya atılan lafın etrafında küçük küçük inşa ediliyor. Ben bu lafın ardından çok daha ciddi bir inşaat geleceğine eminim. Kürtaj meselesinde ne olduğunu hatırlatalım: Bütün sağlık sistemi bilgiyi nereden nereye taşıyacağı üzerinden dönmeye başladı. Yani bir telefon açıyor, “Eşiniz hamile” diyor. Sürekli olarak insanlar üzerindeki bilginin inanılmaz bir toparlanması. Bu kapasite arttırımı denilen şeyin insanların eline ne kadar güç verdiğini görmüyoruz. O kadar yasalara göre düşünüyoruz ki… Halbuki mesele yasalara göre hareket etmek değil, o harekete göre yasa çıkarmak.
‘İLİŞKİLERDE GRİ ALANLAR KALMASIN DİYE AİLEYE ÇAĞIRILIYOR’
Öte yandan hep kişilerin devlet ile olan ilişkilerine bakıyoruz, halbuki kişiler arasındaki ilişkilerin devlet vasıtasıyla düzenlenmesine bakmıyoruz. Mesela, herkes şu anda hukukta izinsiz gösteri diye bir kavram olduğunu zannediyor. Ama böyle bir şey yok. En problemli hali normalite haline sokması. Yine insan-insan ilişkisinin hiyerarşize edilmesi…
Akrabalık, insanlar arasındaki yasaların dahi hiçbir şekilde yönetmediği ilişkileri hiyerarşize ederek yönetme sanatıdır. Akrabalıkta çünkü muhakkak hiyerarşiler konulur. Baba ile anne; anne, baba, çocuk; anne, teyze arasındaki hiyerarşiler belli. Yani çok kılcal damarlara kadar giden ve çok ince ayrımlar yapabilen bir hiyerarşi sistemidir. Onun için aileye çağırılıyor insanlar. İnsanlar arasındaki ilişkilerde gri alan kalmasın diye. Hiyerarşiye oturduğu ölçüde nasıl olacağı önceden kestirilebilir oluyor. Gri alanlar, boşluklar, sınıflandırılamayanlar kendini yönetimin öznesi olarak koyan insanlar için tehlikelidir.
‘ÖĞRENCİ EVLERİ ALT KONUT PİYASASININ ÖNEMLİ GİRDİSİ’
İnfial, ardından parantezler olduğundan bahsettiniz. Ve bunun kentsel dönüşümle ilgisi olduğunu söylediniz. Bu ilişkiyi somutlayabilir misiniz? Nasıl bir ilişkiden bahsediyoruz?
Ak Parti’nin getirdiği en büyük devrim, ekonomide olan bir devrim. Görece olarak orta sınıflar daha bir refah içinde yaşamaya başladılar. Bu refah alt sınıfların, işçilerin ve işsizlerin çok daha fakirleşmesi, sömürülmeye açık bir hale gelmesi, çabuk gözden çıkarılabilmesi sayesinde oldu. Orta sınıf refah sahibi oluyorsa bu bazılarının çok ciddi olarak kaybetmesiyle oldu. Ama aynı zamanda da ilkel sermaye birikimi sürekli olarak devam ediyor. İstanbul’un niçin bütün ormanları yeniyor yoksa? Muazzam bir sermayenin içerisine sermayenin kontrolü altında olmayan insanları, mekanları çekme hali var. Her türlü şey sermayenin kendini yeniden üreteceği alan haline getirilmeye çalışılıyor.
Bu işi yapmanın en önemli yolu da inşaat sektörü oldu. İnşaat sektörü AVM’ler, oteller, plazalar filan ama esasında konut piyasası. Konut piyasasında şu anda soru: İstanbul konuta doydu mu, doymadı mı? Bence doyma tehlikesi olabileceği düşünülerek yeni alanlarda yeni konut talebi yaratmak gibi bir durum var. Lüks konut piyasası hafif hafif doymuş gibi ama alt konut piyasası henüz bakir. Dolayısıyla bu öğrenci evleri meselesi bu alt konut piyasasının önemli bir girdisi olacak.
‘KOMPLO TEORİLERİ MUHALEFETİN ACZİNİ GÖSTERİR’
Peki, güncel politikaya dönersek, AKP içerisinde yarılmalar olduğu konuşuluyor. Çok sayıda komplo teorisi var ortada. Öte yandan Nazlı Ilıcak gibi Türkiye’de 70’lerden beri iktidarın değişeceğini 2 yıl önceden anlayıp taraf değiştiren bir kişi AKP’ye tepki gösteriyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bu laflar Erdoğan’ın muhaliflerinin, muhalefetin çok ciddi bir beceriksizlik ve acizlik içerisinde olduğunu gösteriyor. AKP’nin iktidarda devam etmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi Türkiye’de insanların düşünmek ve birazcık durmak istememeleri… Her şey o kadar basit mi yani? Komplo teorilerine geldiğimizde muazzam derinlikli oluyoruz…
Bence, Gülen hareketiyle ne kadar bağlantılı bilmiyorum ama, Başbakan ile Bülent Arınç’ın arasının iyi olmadığı ortada. Ama, “Bölündüler, çarpıldılar” gibi sözlerle muhalefetteki aczi ikrar etmenin daha güzel bir yolu yok. Peki sen ne yaptın? O kısmı konuşmamanın en güzel yolu komplo teorileri.
Bir yandan Roboskî katliamının ardından kürtaj açıklaması geldi. Çözüm sürecinde yaşanan sıkıntıların, Rojava’ya örülen duvarların ardından bu açıklamayla karşılaşıyoruz. Durum bir tür gündem saptırma mıdır?
Bir yanıyla ilişkisi var, evet. Ama ben Başbakan’ın planlı bir şekilde düşünerek konuştuğuna inanmıyorum. Yani bir gece önceden oturup düşünüp, “One minute” demedi Davos’ta. Söylediği şeyler belli bir dünya görüşünün içerisinde var olan şeyler. Yani “Bu bir kullanma ve hesaptır” lafları değil mesele. Başbakan’ın inanmadığı bir şeyi söylediğini düşünmüyorum. Tabi ki onun dünya görüşü böyle. Ama sadece öyle değil.
Bir yandan olaylar Erdoğan’ın çocukluğundaki gibi değil. 50-60 yaşındaki insanlar bugün genç olanların nasıl bir dünyaya doğmuş olduklarını, o farkı anlamıyorlar. Mesela ben küçükken annemden, babamdan gizli iş yapmaya çalışırdım. Halbuki şimdiki çocuklar “göstere göstere” kendilerini korumaya alıyorlar. Farklı bir dünya ve iş yapma biçimi bu. Bu çocuklara televizyon çocukları deniliyor. Televizyonda fantastik hikayeler, koşup koşup uçurumdan düşüp hiç ölmeyen tavşanlar var ve hepsi kalkınca komik bir şeyler söylüyorlar. Bunları biz Gezi’de gördük.
Son sözlerin…
Kızlar sizin bildiğiniz kızlar, erkekler sizin bildiğiniz erkekler değil…
Röportaj: Yıldız Tar
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.