Barzani/Şivan – Erdoğan/Tatlıses dörtlüsünün Diyarbakır’da sahneledikleri gösteri, Türkiye’den bakıldığında bir “Erdoğan Şov” olarak görünüyor. Erdoğan’ın yerel seçim öncesinde Kürt seçmeni avlamak ve BDP’yi zor duruma düşürmek için bu şovu tezgahladığı söyleniyor ki bu doğru. Ama Diyarbakır’daki tabloya Ortadoğu’dan ve Kürdistan’dan baktığımızda, bu buluşmanın bir şovdan ibaret olmadığını, her iki siyaset adamının giderek ağırlaşan sorunlarına çözüm […]
Barzani/Şivan – Erdoğan/Tatlıses dörtlüsünün Diyarbakır’da sahneledikleri gösteri, Türkiye’den bakıldığında bir “Erdoğan Şov” olarak görünüyor. Erdoğan’ın yerel seçim öncesinde Kürt seçmeni avlamak ve BDP’yi zor duruma düşürmek için bu şovu tezgahladığı söyleniyor ki bu doğru. Ama Diyarbakır’daki tabloya Ortadoğu’dan ve Kürdistan’dan baktığımızda, bu buluşmanın bir şovdan ibaret olmadığını, her iki siyaset adamının giderek ağırlaşan sorunlarına çözüm bulmak için bir araya geldiklerini görüyoruz. Diyarbakır buluşmasının Erdoğan ve Barzani’nin sorunlarına çözüm oluşturup oluşturmayacağını bilmiyoruz. Ama bu arayışın Ortadoğu, Kürdistan ve Türkiye’de siyaset alanının bütün aktörlerine dokunan sonuçlarının olacağını görmemiz gerekiyor.
Bilindiği gibi Diyarbakır buluşması Barzani’nin daveti üzerine gerçekleşti. Dolayısıyla Barzani’nin Diyarbakır buluşmasından muradının Erdoğan ile güçbirliği içinde olduğunu ve bu güçbirliğinin Türkiye’deki ve Ortadoğu’daki Kürt sorununun çözümünde stratejik bir öneme sahip olduğunu göstermek olduğunu söyleyebiliriz. Programa Şivan ve Tatlıses’in dahil edilmesi Barzani’nin “gösterme” ihtiyacının ne denli güçlü bir ihtiyaç olduğunu hissetmemizi sağlıyor.
Peki Barzani’nin Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde stratejik bir role sahip olduğunu vurgulama ihtiyacı nereden kaynaklanıyor?
Barzani’nin ilk elden akla gelen üç sıkıntısını sıralayalım:
KDP Güney Kürdistan seçimlerinde %38 oy alarak bir önceki seçimlere göre oylarını artırmasına karşın hükümet ortağı olan KYB ciddi bir oy kaybına uğrayarak oyların ancak %18’ini alabildi. KYB’den ayrılan Goran ikinci parti haline geldi. KYB’deki çözülmenin süreceği, Celal Talabani’nin eşi ve vekili Hero’nun seçimler sonrasında KYB’den istifa etmesiyle belirginleşti. KDP-KYB’nin mecliste çoğunluğu oluşturmalarına karşın yeni hükümet uzun süredir kurulamadı. KDP-KYB ittifakının sürdürülebilirliğinin sorgulanmasına neden olan bu tablo, KDP’yi yeni bir koalisyon arayışına yöneltti. KDP, KYB’nin yanına Goran’ı da eklemeye çalışıyor. Bu durum, KDP’nin Güney Kürdistan’da “ulusal birliğin merkez partisi” olma ve bu konumu vasıtasıyla Ortadoğu’daki Kürt sorununda Kürtlerin siyasi temsilciliği sıfatını sürdürebilmesini zora soktu. İkinci olarak Rojava’da oluşan PYD önderliğindeki yeni özerk Kürt yönetimi, Selefi çetelerini net bir şekilde yenilgiye uğratarak, Rojava’da demokratik bir siyasi yapılanmanın inşasında ciddi bir mesafe katederek ve Rusya ile İran’ın neredeyse açık siyasi desteğini kazanarak, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde siyasi meşruiyetini pekiştirdi. Irak tarafını Maliki hükümetinin kontrol ettiği Til Koçer kapısının YPG tarafından ele geçirilmesiyle birlikte, Batı Kürdistan ile Irak arasındaki gümrük geçişlerindeki KDP tekeli de kırıldı. Böylece Ortadoğu’da ikinci bir “meşru Kürt yönetimi” doğmuş oldu ve KDP bu düzlemdeki temsil tekelini yitirdi.
Üçüncü olarak, içerde iktidar temeli zayıflayan, dışarda temsil tekelini yitiren KDP, gelişen Ortadoğu sürecinin zorunlu hale getirdiği Kürt Ulusal Konferansı’nın hazırlık sürecinde kaçınılmaz bir biçimde konum kaybetmeye başladı. Ortadoğu’daki Kürt siyasallaşması süreci Kürt ulusal varlığının bütününe yayıldıkça, bu sürecin tarih öncesini temsil eden KDP, KYB gibi aktörlerin geri plana düşeceği, Kuzey, Batı ve Doğu Kürdistan’daki Kürt siyasi güçlerinin, PKK, PYD ve hatta PJAK’ın baskın hale geleceği aşikar. Barzani’nin Ulusal Konferans çalışmalarında PKK’nin önerdiği “eşbaşkanlık veya rotasyon” yöntemine ve siyasi tabanı referans alan bir delegasyon dağılımına karşı kendi başkanlığında ve Güney Kürdistan merkezli delegasyon dağılımında diretmesi her geçen gün temelini biraz daha yitiriyor. Ortadoğu’daki Kürt siyasallaşması sürecinin merkezi siyasal temsil düzeyinde de Kuzey Kürdistan’a kayıyor.
Kısacası, Kürdistan’dan baktığımızda, Barzani’nin Erdoğan’la birlikte Diyarbakır’da sahne almasının siyasi arka planında “Erdoğan’a destek”ten çok, Türkiye’deki Kürt sorununda devrede olduğunu gösterir bir biçimde Erdoğan’la fotoğraf vererek Ortadoğu’daki Kürt siyasi sürecinde vazgeçilmez bir stratejik konumda olduğunu gösterme çabası var.
Barzani Kuzey’deki Kürt siyasi sürecine Erdoğan üzerinden “ortak” olmaya girişebilir mi, girişir ise başarılı olabilir mi sorularını yanıtlamak için henüz erken. Ama bu yoldan daha önce geçmeye çalışan Şerafettin Elçi’nin BDP milletvekili olarak öldüğünü, Kemal Burkayın ise “ölmeden mezara girdiğini” hatırlamakta yarar var.
Erdoğan’ın Barzani’nin davetine neden “atladığı” ise bu yazıya sığmayacak bir başka konu. Ancak Erdoğan’ın “haceti”nin pek şiddetli olduğu, iki yıldır Diyarbakır’ı toza, dumana ve trafik kaosuna boğan Silvan-Urfa yolu yapımını, kesenin ağzını açıp, karayollarını ve müteahhitlerini terörize ederek bir haftada bitirtmesinden ve Diyarbakır’a, 12 yıl boyunca kapısından geçmediği Belediye’nin kapısından geçerek girmeyi kabullenmesinden anlaşılabilir.
Kısacası Diyarbakır Buluşması’nın, özünde bir “mağdurlar dayanışması” olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu kez “mağdur” ile “gaddar” yer değiştirmiş görünüyor. “Mağdur” Barzani ve Erdoğan, “gaddar” ise PYD, PKK ve Kürt siyasi sürecinde her geçen gün ağırlığı artan yoksul Kürt halkı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.