HDP’nin kadın eşbaşkanı Sebahat Tuncel’in, BDP adına söz alan Pervin Buldan’ın türbanlı vekillerin meclise girişinden sonraki kürsü konuşmalarını dinledikten sonra bir dizi itirazı bir kez daha sıralamak istedim.
Bu yazı geç kalınmış bir “türban” yazısıdır. AKP hegemonyasının memleketimizin muhalefetine nasıl sirayet ettiğinin gözler önüne serildiğini gösteren bir açıklamanın ardından “dost”lara seslenmek için yazılmış bir türban yazısı. Söz konusu biz kadınların özgürlüğü olduğu halde bizim cephemizde de türban destekçilerinin cephesinde de en çok erkeklerin sesinin çıkmasına tepki olarak yazılmış bir türban yazısıdır.
HDP’nin kadın eşbaşkanı Sebahat Tuncel’in, BDP adına söz alan Pervin Buldan’ın türbanlı vekillerin meclise girişinden sonraki kürsü konuşmalarını dinledikten sonra bir dizi itirazı bir kez daha sıralamak istedim. Öncelikle acaba yüzyılları aşkın süren sınıf mücadelesi tarihinden süzülen muhteşem bir siyasal deneyimin tezleri yanı başımızda dururken bu memleketin sayısı azımsanmayacak sosyalistlerinin, devrimcilerinin AKP hegemonyasının alanında büyüyen kokuşmuş liberal tezlerin peşinde koşmasının nedeni ne diye düşündüm.
Benim bildiğim; tüm dinler kadın düşmanıdır, cinsiyetçidir. Çünkü erkek egemenliği ırkçılık- gericilik gibi insanlığın başına bela her türlü fenalıktan beslenerek varlığını hakim kılar. Bu yüzden mesela kadın bedenini kapatır, saçlarının havayla temasını yasaklar. Kız çocuklarını dedeleri yaşındaki adamlarda evlendirir, o çocuklar ilk gece tecavüzünden sonra vücutları parçalanarak ölür ve hiçbir şeyi yokmuş gibi gömülürler. Çünkü tekrar ediyorum tek tanrılı dinlerin tamamı kadın düşmanıdır. Çünkü onlar erkek egemenliğinin dinidir asıl olarak. Kadın bedeninin örtüye girmesi tek tanrılı dinlerden de önceki zamanlara dayanır. Ve örtünmenin temel gerekçelerinden biri de örtünen kadın bedeninin bir erkeğin mülkü olduğu fikrine dayanır. Tarihsel akış içinde geçen asırlar “kılık kıyafet meselesinin” her çağda erkek egemenliğinin kadınlar üzerindeki denetim araçlarından birisi olduğunu göstermiştir. Özetle kadın örtünmesi, kapanması denen şey kadın özgürlüğü fikriyle taban tabana zıttır; dahası özgürlüğün düşmanıdır. Bu nedenle kadınların türban takmasını “kadın özgürlük mücadelesinin kazanımı” olarak sunmak en hafif deyimiyle bu mücadelenin esasına ilişkin bir sorundur.
Şimdi bugün kalkıp kadınlarla erkekler arasında eşitsizlik yaratıyordu diye türban yasağının kaldırılmasını savunanlara hatırlatmamız gereken “yasağın” da bugün o yasağı kaldıran zihniyetin de kadınlara yasak koyma ya da yasağı kaldırma gücünü elinde tutan erkekler olduğudur. Kısaca erkek egemenliğinin kadınlara önce yasakladığı sonra “ihsan ettiği” bir serbestiyi “özgürlük” olarak tanımlamak ne denli doğrudur.
AKP’nin bugüne kadar meclise başı açık gelen vekillerinin birden ve partilerinin seçim öncesi söylem düzeyinde başlattığı büyük gericilik popülizmi stratejisi ile paralel bir biçimde başlarını kapatarak meclise gelmesi bile türban takma iradesinin salt kadınların iradesi olmadığını göstermektedir.
Türbanı kadınların özgürlüğü namına bir kazanım olarak görenler son 11 yılı Türkiye’de nasıl yaşadığımıza bakmalı ve mevcut türbana serbestlik düzenlemesinin herhangi bir sokak hareketinin kazanımı değil erkek egemen parlamentarizmin bir kararı olduğunu görmelidir.
Türbanı özgürlük olarak sunan ve bu davayı benimseyen görüş 11 yıldır iktidardadır. Ve bu iktidar ülkemizde şiddet, yoksulluk ve dinci gerici erkek kuşatmasındaki milyonların evlerindeki baskıyı azaltmamış, arttırmıştır; çünkü kuşatma güçlenmiştir.
BDP’li, HDP’li kadın vekillerin Meclis’te yaptığı bu kutlama konuşmasının, Rojava’da El Kaide uzantılı cihatçı çetelere karşı direnen Kürt kadınlarına ne düşündüreceğini de ayrıca merak ediyorum.
Bu ülke topraklarında kadınlar İslami gericilikle, erkek egemen değer ve yargılarla; kurumlarla, gerici baskı ile çepeçevrelenmişken, tüm kadınlar için Kürt özgürlük hareketi serhıldanlarda, dağlarda, örgütlenmede kadın varlığı, öncülüğü ve mücadelesi örnekleriyle bu çemberin nasıl kırılabileceğine dair umutlar biriktiyorken, BDP’li kadın milletvekillerinin polis şiddetinin karşısındaki dik duruşuyla, Suriye’de cihatçı çetelere karşı savaşan 18’lik kadınların kurduğu taburlarla, “Büyükşehir Belediye Başkan adayı kadın olacak” diyen bir iradeyle, Ortadoğu’da gericilik çemberinin içinde hareketin en ilerici unsurları ve garantisi olarak kadınlar öne çıkmışken, türbanı böyle canhıraş savunmanın tüm kadınlarda yarattığı duyguyu ve sadece duyguyu değil bu tutumun sonuçlarını hatırlatmak gerekir.
Burada kadın hareketinin bir bölümü ve Kürt hareketi açısından “başörtüsüne” ilişkin bu yeni bir tavır değil denebilir. Ancak biz son 11 yıldır türban eylemlerinin sokaktan nasıl çekildiğine, nasıl karikatürce erkekler (üstelik kafasını bağlayan karikatürce tiplerle) tarafından yapıldığına, türbana özgürlük derken tüm kadınları köleleştiren, ikinci sınıflaştıran adımlar atıldığına şahidiz. Yalnız şahit de değiliz; yaşamları, bedenleri hakkında kendisini karar verici ilan eden bir iktidarın yönetimi altında birebir bunları yaşıyoruz.
Üstelik 11 yıldır türban konusunda adım atmayan bir iktidarın üçlü seçim sürecine girdiğinde olabildiğince sığ bir biçimde kadınları araçsallaştırarak gerici saflaştırmayı tırmandırma taktiğini de görüyoruz. Bunun kadınlar açısından doğuracağı sonuçları da (“kızlı erkekli kalıyorlar” çıkışının ardından İstanbul Tophane’de evi basılan kadın bir örnektir) yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Şimdi soru şu; siz neyi kutluyorsunuz sevgili Tuncel?
Tekrar hatırlatalım türbanın bir ucu kadının başına bağlı, diğer ucu ise gerici kuşatma altındaki tüm kadınların yaşamına bağlıdır.
Sevgili vekilim, vekilim diyorum çünkü o Meclis bizim olsaydı beni temsil etmesini isteyeceğim kadınların başında geliyorsunuz. Ama ben özgür bir dünyada yaşamak istiyorum ve tüm kadınların saçlarının rüzgarda savrulacağı, kız çocuklarının yatak odalarında değil sokaklarda çığlıklarının yankılanacağı özgür bir dünya…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.