Aynı okulun ayrı merdivenleri, aynı kantinin farklı gişeleri, aynı caddenin farklı kaldırımları, farklı otobüsleri derken sokağa çıkma özgürlüğünün kısıtlanmasının sırada olmadığına dair bir teminata sahip değiliz Kadın hiç bu kadar olduğu denli erkek egemen iktidarı için etkili bir araç olarak kullanılmamıştı. Haziran direnişi iktidarın gemisini sütliman temeller üzerine oturmadığını açığa çıkardığından beri, birey ve toplumun […]
Aynı okulun ayrı merdivenleri, aynı kantinin farklı gişeleri, aynı caddenin farklı kaldırımları, farklı otobüsleri derken sokağa çıkma özgürlüğünün kısıtlanmasının sırada olmadığına dair bir teminata sahip değiliz
Kadın hiç bu kadar olduğu denli erkek egemen iktidarı için etkili bir araç olarak kullanılmamıştı. Haziran direnişi iktidarın gemisini sütliman temeller üzerine oturmadığını açığa çıkardığından beri, birey ve toplumun hak ve özgürlüklerine saldırıyı süreğenleştirmesi, devlet terörünün dozunu yükseltmesi yanında, iktidarının ideolojik aracı olan başörtüsünü bir kez daha sallaması kadına yönelik saldırılarının devamından öte ne olabilir ki?
Sadece din ile devlet değil, dünya ile din işlerinin birbirinden tamamen ayrı tutulması insanlığın evrensel kazanımlarından biriyken, AKP hükümeti devlet örgütlenmesi ve toplum yaşamının her alanında din anlayışı temelinde gerici, baskıcı ve faşist bir yaşam biçiminin temellerini oluşturmuştur. Hem sömürü anlayışına dayalı ideolojisi, hem de özne olarak erkek cinsi on yıllardır kadının saçıyla birlikte kafasını yani düşünme yetisini kuşatma altına almıştır. Bundan on yıl, yirmi yıl önce belirttiğimiz türbanın 12 Eylül’ün temelleri üzerinde yükselen işbirlikçi emperyalist yeni gerici iktidar adaylarının hem oy tabanı oluşturma; daha arka yanında ise kadını çağdaş toplumsal yaşamdan öteleme anlayışının ürünü olduğu bugün içinde bulunduğumuz somut pratikle doğruluk kazanmıştır.
Mevcut iktidarın geriye dönük geçmişine baktığımızda adeta iktidara toplumsal ve siyasal açıdan tutunma politikasının türbana yol, türbana yer açmaktan başlayıp, kadının kaç çocuk doğuracağına, kürtajın ve sezaryenle doğumun yasaklanmasına doğru uzanan bir çizgi izlediğini görmekteyiz. Dinsel tutumun iktidarı, üstelik çok mezhepli bir ülkede salt Sünniliğin icrasına da dayandığından özellikle Alevi inancına sahip insanlar üzerinde büyük bir baskı oluşturmasından dolayı toplumda bu yönde gerici bir ayrımcılığın da tohumlarını ekmiştir. Türbanlılar türbanlılarla, türbansızlar da türbansızlarla daha yakın ilişki içindedir. Çünkü türban salt göründüğü gibi bir örtü değil, yukarıdan aşağı yakınlaştırıcı, birleştirici bir araçtır.
Öyle veya böyle iktidarın dinsel dayatmacılığının en bariz göstergesi türban, toplumda özellikle de çalışmayan kadınların çok önemli bir kısmının kırkından, ellisinden sonra da olsa özgürlüğü(!) keşfedip başını sarıp sarmalaması görüntüsüyle kendini açığa vurmuştur.
Acaba erkek egemen gerici, emperyalist işbirlikçi iktidarın kadınları getirdiği noktanın, başı açık yaşayanlara yönelik bir baskı oluşturduğunu ifade edersek çok mu yanılgıya düşeriz? Başı açık olmak iktidarın hemen hemen potansiyel temelinin dışında bir yerde bulunmakla eşdeğer olacağından, başı açık kadının kapalı yaşayan diğer kesimin göreceği muameleden farklı olacağını tahmin etmek zor değildir. ‘Balık baştan kokar’ misali cemaat güdümlü AKP iktidarının kuşandığı türban, Hayrünisa Gül ve Emine Erdoğan’ın özelinde gerekli mesajı taşımıştır.
Bugün Başbakan ve Cumhurbaşkanı eşlerinin türbanı, yukarıdan aşağıya rol-model olma işlevini çok hızlı bir şekilde yerine getirmiştir. Artık şeyhlerin, hocaların saçının telini gösterenler cehennemde cayır cayır yanacak deme devri çoktan kapanmıştır. Ve artık günümüzde sorun Ayşe’nin, Fatma’nın, Elif’in başörtüsü sorunu olarak değil, iktidarın başörtü politikasının başörtülü Fatmalar, Ayşeler olarak sonuca erişmesidir. Sorun artık kadınlar için çoktan kadın bedenine yaslanarak iktidar olanlara karşı kadının özgür bırakılması sorunu halindedir. Kaldı ki hava boşluk affetmez misali gericiliğin sınırının bugünle yetineceğini sanmak aldanmaktır. Son on yılda kadının toplumsal etkinliğinin, üretimdeki rolünün ne denli gerilediğini göz önüne aldığımızda bu gerileyişi aynı iktidarla süreceğini göz ardı ahmaklık olur. ‘Zamanı geldikçe’ deyip şu zaman, şuraya türban diye diye bugün türbanı göndere çekiyor olması, bugün yaptıklarının yarınki yapacaklarının teminatı oluşundan başka bir anlam taşımaz.
Kadını kapatmak türbana sokmak ya da kadının başını kapatma yasağından bir özgürlük sorunu ortaya çıkarmak, hareket içinde tek tek kadınlar olsa bile, erkek egemen iktidarın kadını kendi bekası için nesneleştirmesinden, araç olarak kullanmasından başka bir anlam taşımadı zaten. Hatta kadın cinsini erkek karşısında aşağılayan, toplumsal açıdan ayırtan, işlevsiz kılan dinin toplumun en küçük birimlerine yayılmasında etkin rol üstlendi. Tarikatların, hocaların örtünme emirleri kadınlara ulaştığında bunu başka kadınlara etkili bir zincir çerçevesinde yaymak da kadına düştü.
Türbanı kazanç sayarak, gerisindeki erkek egemen İslam elini görmezden gelip özgürlük sayarak ortaya çıkılmasının ardında kadının aşağılanması; onun özgürlüğü, çağdaş düşün ve eşitliği üzerine indirilmiş bir darbe vardır. Gericiliğin bugünkü doyum noktası türbanken yarın bu da yeterli olmayacaktır. Kara çarşaf, burka, peçe… Aynı okulun ayrı merdivenleri, aynı kantinin farklı gişeleri, aynı caddenin farklı kaldırımları, farklı otobüsleri derken sokağa çıkma özgürlüğünün kısıtlanmasının sırada olmadığına dair bir teminata sahip değiliz. Bugün hamile kadının sokağa çıkmasını ahlaki bulmamak, yarın bir kız çocuğu ve ya genç bir kadını erkeği tahrik unsuru olarak görüp sokağa çıkışına karşı yorumda bulunması konusunda cesaretlendirmekten öte ne olabilir ki?
Nitekim kadını kapata kapata, çağdaş toplum içinden ayrıştıra ayrıştıra geldik bugüne. Aslında mecliste takacağı türbanıyla çektirdiği fotoğrafta zafer kazanmışçasına sırıtan kadın milletvekilinin şahsında olay kadının erkek egemenliğine kurban edilmesinin de resmidir. Tabii ki sorun Meclis’e türbanla girilmesiyle nitel olarak yeni bir boyut kazandı demiyorum. Mecliste veya benzeri bir kuruma türbanla giren kadınların olması sadece nicel bir durumdur. Kadınlar için sorun kadının toplumsal yaşamda hak ve özgürlükleri yönünde çok yönlü baskı altına alınması niteliğini çoktan kazandıktan sonra, buna yönelik nicel eklentilerin fazlaca bir önemi de yoktur. Kadınların topyekun başının kapatılmaya sürüklendiği bir ortamda kanımca Meclisteki türban da olsa olsa Meclistekileri ilgilendirmekten öte bir şey değildir.
Kadın saçından iktidar nesnesi, iktidarda kadını çok yönden kuşatma altına alıp, baş kapatmayı toplumsal ilişki aracına dönüştürerek sistematikleştirmek. Kadını eve kapatmak, iktidar ağzından ona rol biçmek ve gele gele başörtüsü özgürlüğü(!) başı açık olanların özgürlüğünün baskı altına alınması eşiğine dayandı gibi.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.