Marmaray açıldı. Türbanlı vekillerimiz Meclis’e girdi. Daha ne isteriz, değil mi! Köşede, Marmaray konusunda iktidarın ve medyanın sınavına ayrı bir yer verdim. Başbakanın ve medyanın sınavda nasıl notlar aldığını anlattım. Yani, bu yazının Marmaray veya türbanlı vekillerle bir ilgisi yok. ÖN-YARGI derken de, bu konulara dair bakışlardan söz etmiyorum. Bu yazının konusu zaten, ÖNYARGI değil, […]
Marmaray açıldı. Türbanlı vekillerimiz Meclis’e girdi. Daha ne isteriz, değil mi!
Köşede, Marmaray konusunda iktidarın ve medyanın sınavına ayrı bir yer verdim. Başbakanın ve medyanın sınavda nasıl notlar aldığını anlattım. Yani, bu yazının Marmaray veya türbanlı vekillerle bir ilgisi yok. ÖN-YARGI derken de, bu konulara dair bakışlardan söz etmiyorum. Bu yazının konusu zaten, ÖNYARGI değil, ÖN(leyici)
YARGI…
Böyle bir hukuk kuralı mı var, diyeceksiniz. Yok, ama uygulanıyor.
Polise verilecek olan ‘önleyici gözaltı’ imkânı gibi; cezaevleri için de ‘önleyici yargı’ var. Yasalara, hukuka, demokrasiye aykırı olmasına rağmen!
Adalet Bakanlığı verilerine göre; cezaevlerinde 189’u hükümlü olmak üzere, 244 kişinin ‘sürekli hastalığı’ var. ‘Sürekli hastalık’ derken, önemli bölümünün ölüm tehlikesi barındırdığını vurgulamak gerekiyor; kanser, ağır kalp hastalıkları ya da çeşitli oranlarda felç gibi..
Ergenekon Davası’ndan hatırlayacaksınız: Eski bir rektör, Prof. Hilmioğlu bir dizi ağır sağlık sorununa rağmen tahliye edilmedi, tutuklu yargılandı. Şimdi, o sorunlarla bir ‘mahkum’ olarak, yine cezaevinde boğuşmaya devam ediyor.
Bir başka örnek: Güler Zere. Cezaevinden ancak komada çıkabildi. Nitekim, birkaç gün içinde de hayata veda etti…
CEZAEVİNDE KALAMAZ AMA…
Bu yazının ‘kahramanı’ ise, haber içinde haberle karşımızda: Ramazan Özalp.
PKK Davası’ndan ömür boyu hapis cezası almış. 1993 yılından bu yana da cezaevinde.
Beyninde tümör var. Ayrıca, vücudunun sol tarafı felçli. Bu yüzden, gündelik ihtiyaçlarını kendi başına karşılayamıyor. Hastalığı da günden güne ilerliyor.
Uygar ülkelerde, bu gibi durumlarda ne yapılır? Adli Tıp Kurumu’na başvurulur. Başvurulmuş. Adli Tıp ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu vermiş. Ama rapor işe yaramamış. Neden mi?
Çünkü; uygarlık skalasında biraz aşağılarda yer alan bizim gibi bir ülkede, rapor yetmez. Ayrıca; filan kanuna göre tahliyesi, ‘toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacak olması’ şartına bağlanmış.
Savcılık, bir yazıyla bunu İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne sormuş. El cevap:
YA PROPAGANDASI YAPILIRSA!
“Şahsın bizzat kendisinin toplum güvenliği açısından bir tehlike teşkil etmediği, ancak; şahsın Dirsekli Köyüne veya İdil İlçesine gelmesi durumunda bazı siyasi şahıslar ve vatandaşlar tarafından propaganda aracı olarak kullanılabileceği ve bu durumun çeşitli toplumsal olaylara sebebiyet verebileceği; farklı siyasi görüşlere sahip vatandaşlar veya vatandaşlar ile güvenlik güçleri arasında gerginlik ve çatışmalara yol açabileceği…”
Yani, İstanbul Terörle Mücadele Müdürlüğü, “Ramazan Özalp tehlike teşkil etmiyor. Ama köylüleri ola ki durumunu propaganda falan yapıp KÖTÜYE KULLANIR” demiş. Bu gerekçeyle de Ramazan Özalp tahliye edilmemiş.
NASIL YANİ!
Kusura bakmayın, tekrar etmek zorundayım. Çünkü yazarken bile anlamakta zorluk çekiyorum.
1)Adli Tıp Kurumu’na göre, Ramazan Özalp’in sağlık durumu cezaevinde kalmasına izin vermiyor.
2)Resmi yazıdaki ifadeyle: ‘şahsın bizzat kendisi’ toplum güvenliği için tehlike oluşturmuyor.
3)Ama ‘başkaları’ onu kullanarak toplumsal olaylara yol açabilir.
4)Bu ‘muhtemel’ durumun öznesi Ramazan Özalp’tir.
5)Dolayısıyla “Başkaları bu muhtemel suçu işlemesin” diye, Ramazan Özalp tahliye edilmemelidir.
6)Tahliye olmazsa, cezaevinde ölecektir.
7)Bu durumda; cezası, müebbetten idama çevrilmiştir.
Ortada henüz bir -bırakın olayı- ‘durum’ yok! Ancak, mahkeme de değil, POLİS ÖNCEDEN YARGILIYOR… HÜKMÜNÜ VERİYOR… Mahkemeye de bunu uygulamak kalıyor!..
Böyle bir şey, ancak MUZ CUMHURİYETLERİNDE olur!..
Japonların teknolojisi ile efsane yazmak! Başörtüsünü özgürlük ve demokrasi zannetmek! Bunlar da, zaten MUZ CUMHURİYETLERİNE yakışır.
GÜNÜN KARESİ
Telefonunda Hizb-ut Tahrir Örgütü üyelerinin numaraları bulundu. Bu ‘delil’den hareketle, ‘Ergenekon adına Hizb-ut Tahrir’i yönlendirdiği’ iddia edildi. Sonra polisin o numaraları, Emniyet’te SEHVEN, yani yanlışlıkla yüklediği anlaşıldı! Ama Teğmen Mehmet Ali Çelebi, Ergenekon’da 16 yıla mahkum edildi. Hasdal, işte o genç teğmen ile Kezban Merey’in düğünüyle çiçek açtı. Mehmet Ali ve Kezban… Gözlerinizden, yanaklarınızdan öpüyorum. Sımsıkı kucaklıyorum. Her şeye rağmen yüzünüzden eksik olmayan gülümseme için ‘müebbet’ diliyorum!
MARMARAY SINAVI!
Marmaray efsanesi daha birinci gününde ‘error’ verdi. İki kez arıza, bir kez de elektrik kesildiği için durdu. Peki; medya ve Başbakan ne dedi, konuya nasıl yaklaştı? Buyurun:
*Dün, ‘hükümete hükümetten yakın’ gazeteler, Marmaray’ın 1. gününü mini minnacık haberlerle ve “Vatandaş imdat kolunu çekti, böyle oldu” yaklaşımıyla verdi.
*Hükümete yakın gazeteler ise, konuyu biraz daha büyük gördü. Ancak yaklaşım pek değişmedi.
*Aralarında YURT’un da olduğu muhalif gazetelerde ise, genellikle FİYASKO başlığı seçilmişti.
*Gelelim son kategoriye… Yani; hükümete yakın olmayıp da, hükümetin karşısında da olamayan Hürriyet’e! Günün en yaratıcı, en inandırıcı, en bilimsel yaklaşımı Hürriyet’teydi: NAZAR DEĞDİ!
*Başbakan Erdoğan ise; doğrusu, açıklamasıyla ruh halini ele verdi. Vatandaşın imdat kolunu çektiğini söylemesi bir yana… Böyle bir durumdan komplo teorisi üretmek kolay değildir. Başbakan üretti: “BİRİLERİ imdat frenini çekiyor. Medya hazırlıklı, geliyor çekiyor, ‘tweetler’ başlıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yani ne için çalıştıklarını anlamak bakımından çok önemli.”
*Başbakan’ın sözünü ettiği komploya hazırlıklı medya, CNN TÜRK olmalı! Çünkü tam onlar yayındayken elektrikler gitti.
*Ama BİRİLERİ, Başbakan’a, medyanın özellikle son yıllarda ‘hep hazır’ olduğunu… Başbakan’ın her söylediğini canlı yayınlamak ve önem verdiği her meseleyi uzun uzadıya ekrana getirmek gibi bir refleks geliştirdiğini söylemeli.
*Ayrıca BİRİLERİ, biz İstanbullulara “Marmaray’da kesintisiz güç kaynağı kullanılacağı, dolayısıyla hiç elektrik kesintisine uğramayacağı” vaadinin ne olduğunu açıklamalı. Aslında, sorunun temelinde ‘Marmaray bitmediği halde BİTMİŞ GİBİ yapıldığı’ izlenimine yanıt vermeli.
KADINLARA RTÜK AYARI
RTÜK dünkü toplantısında, hani şu “Hamileler sokakta gezmesin” diyen Profesör unvanlı Tuğrul İnançer hakkındaki şikayeti karara bağladı. İnançer “Benim eşim yok, karım var. Çünkü karım eşitim değil” demişti. “Kocasının değil, patronun emri altına girmeyi tercih ediyor” dediği kadınları -dolaylı da olsa- ‘haysiyetsizlikle’ itham etmişti. İşte, TRT’de ekrana gelen bu sözler masaya yatırıldı. Sonunda, dört muhalif oya karşı, AKP’li beş üyenin “İslam’da bu vardır, düşünce özgürlüğü sayılır” gerekçesiyle VİZE aldı.
Tam da AKP’li vekillerin ‘kadınları eş değil, karı olarak gören’ bir zihniyetin öncüleri olarak türbanla Meclis’e girdikleri gün!..
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.