Başbakan son savaşını veren komutan adeta. Kazanmak için bütün kozlarını ortaya koyuyor sanki. Kimsenin aklına gelmeyecek konuları zulasından çıkartıyor, ortaya attığı memleketin birinci meselesi haline getiriyor. Belli bir kesimi arkaya alıp karşısına aldığı kesimlere sağlı sollu girişiyor. Tabi daha çok sağdan çakıyor, çünkü başbakan bildiğimiz “aşırı sağcı”. AKP’nin özü bu, çıkarttık dedikleri Milli Görüş gömleğinin […]
Başbakan son savaşını veren komutan adeta. Kazanmak için bütün kozlarını ortaya koyuyor sanki. Kimsenin aklına gelmeyecek konuları zulasından çıkartıyor, ortaya attığı memleketin birinci meselesi haline getiriyor. Belli bir kesimi arkaya alıp karşısına aldığı kesimlere sağlı sollu girişiyor. Tabi daha çok sağdan çakıyor, çünkü başbakan bildiğimiz “aşırı sağcı”. AKP’nin özü bu, çıkarttık dedikleri Milli Görüş gömleğinin yerine aynı kumaştan başka bir gömlek giydiler. Yıllar yılı neoliberalizmle uyumlu bir gericilik siyaseti yürüttüler. Liberal stepnelere ihtiyaç kalmayınca demokrat maskelerine de ihtiyaç kalmadı. AKP uzunca bir zamandan beri “benden olan arkama geçsin, olmayan karşıma” diyor. Adım adım yürütülen bu siyasetle bir yandan toplum dizayn edilmek isteniyor, diğer yandan AKP politikalarının yarattığı yıkım bu gündemler etrafında dönen tartışmalarla perdeleniyor. Bu da genellikle kadınları, yaşam biçimi tercihlerini hedefe koyan bir saldırganlıkla yapılıyor.
Başbakanın son olarak “Kız-erkek öğrenci aynı evde kalamaz. Muhafazakar demokrat yapımıza bu ters. Talimatını verdik, denetimi yapılacak” sözüyle başlayan tartışmayı bu açıdan ele almak gerekiyor. Bilindiği gibi “kızlı-erkekli” söylemi ilk olarak Binali Yıldırım tarafından ortaya atılmıştı. Bakan, Boğaziçi Üniversitesine kızlı erkekli bahçede oturdukları için girmemiş. Daha sonra Gezi Direnişi sırasında direnişçiler AKP’nin bu gerici söylemini “kızlı erkekli direniyoruz” lafıyla isyanın temel sloganlarından biri haline getirdi.
Bu söylem esasında en son başbakanın da söylediği gibi kadın ve erkeklerin bir arada yaşamadığı haremlik-selamlık bir toplumsal yapı kurma isteğinin bir yansıması. AKP’liler kadınların ve erkeklerin bir arada bulunduğu her ortamı kendince her türlü ahlaksızlığın döndüğü ortamlar olarak görüyorlar. Başbakan “Aynı apartmanın içinde bakıyorsunuz komşuları ihbar ediyor. Buralarda nelerin olduğu belli değil ondan sonra anne babalar feryat ediyor. Devletin burada olduğunu göstermek için adımlar atılacaktır” diyor. O devlet ki tecavüzcülere, kadın katillerine indirim yapılırken gayet rahat. 181 bin çocuğun oyun yaşında gelin edilmesine o devletin gönlü razı. Üstelik o devleti yönetenler özellikle erken yaşta evlilikler olsun diye 4+4+4 diye yasa çıkartıyor. O devlet ki oluşturduğu eğitim sisteminin sonucunda okullarda çocuklar canından oluyor kılı kıpırdamıyor.
Başbakan “kimsenin hayat tarzına karışmıyoruz”la başlayan her lafının ardından yeni bomba patlatıyor. İstiyor ki, herkes sünni olsun, herkes ya imam hatip ya da meslek lisesinde okusun, bütün kadınlar başını örtsün, hadi diyelim örtmedi o zaman madem etekler topuğa kadar olsun ve kollar açıkta kalmasın. Bununla beraber akrabalık derecesinde yakınlık yoksa kadın ve erkekler bir arada bulunmasın. Kişilerin evlenmek dışında bir seçeneği olmasın, evlenince de üç çocuk yapsın. Kadınlar kendileriyle ilgili kararlar alamasın, kürtaj yasak olsun, illa da olacaksa koca iznine tabi olsun… Başbakanın özgürlüğü de bu demokrasisi de. Ve hala türban bir özgürlük tartışması olarak yapılabiliyor.
Başbakan’ın kendi danışmanlarını ve en yakın yol arkadaşlarını bile ezerek yürüttüğü bu gerici atağın şimdi yapılmasının ise temel iki nedeni var. Birincisi yukarıda bahsedilen sermaye düzenine uyumlu bir gerici toplumsal yapıyı adım adım inşa etmek. İkincisi girilen seçim sürecinde bütün bir sağı arkasında toplamak. AKP panzerle, TOMA’la, yandaş medyayla çizdiği güçlü imajının her an yerle bir olabileceğinin farkında. Ne dışarda, ne içerde başarılı olduğu tek bir politik hamle yok. Marmaray’ın her gün bozulması, ODTÜ yolunun çökmesi iktidarın tekleme sesi gibi. E bir de o kahraman türbanlılar meclise direne direne giremediler.
Hal böyle olunca “kızlı erkekli evde kalıyorlar” ortaya atıldı. Karma öğrenci yurtları bilindiği gibi AKP’nin gazabına uğramıştı. Eğer şimdi bütün bir karma eğitim sistemi başbakanın hedefine girerse kimse şaşırmasın. Başbakan “düşünebiliyor musunuz? kızlar erkekler aynı sınıfta okuyorlar, daha da vahimi aynı sıraya oturuyorlar” diyebilir. Kantin sıraları ayrılan, erkek öğrencilerle kız öğrencilerin yan yana oturmaları yasaklanan okullar yok mu?
Kısacası bu tartışma hepimizin açısından televizyondan seyredilecek bir tartışma değildir. Bu iki ayrı dünya görüşünün mücadelesidir. Kadınları ikinci sınıf cins olarak gören, kadınlarla erkeklerin birlikte bulunduğu her türlü yaşam alanında ahlak bekçiliği yapmak zorunda hissedenlerle, kadınlar, erkekler ve bütün cinsel yönelimler eşit olmalıdır, asıl yanyana olmadıklarında hem toplum, hem bireylerin düşünce biçimleri çarpılır diyenlerin mücadelesidir. Bu anasınıfı çocuklarının altını buzlayan aymazlarla, bütün çocukları kendi çocukları gibi sevenlerin mücadelesidir.
Bu mücadelenin verildiği alanların başında da eğitim geliyor. Ne yapmalı derseniz öncelikle okullardan gözümüzü kulağımızı çekmeyelim, her yanımızı kuşatmalarına izin vermeyelim. Her türlü gerici/cinsiyetçi baskıya karşı duralım, engel olalım. Bu da kadınlı-erkekli, öğrencili-öğretmenli-velili yan yana gelerek olabilir. Bununla birlikte üniversitelilere sahip çıkalım, ülkemizin geleceğini elbette bunlara kurban etmeyeceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.