Barzani Erdoğan’ın konuğu olarak Diyarbakır’a gelecekmiş. Gelsin… Şivan Perwer’in de gelme olasılığı yüksekmiş. O da gelsin… Bu aralar Barzani ile Şivan Perwer hayli benzeşiyorlar. Barzani, daha çok, kendini Kürt baharına kapatan; sınırları tutan, BDP ve DTK heyetinin Rojava’ya girişine izin vermeyen, aynı zamanda insani yardımları da engelleyen, Kürt konferansını ha bire erteleterek geciktiren, yönünü yüzünü […]
Barzani Erdoğan’ın konuğu olarak Diyarbakır’a gelecekmiş.
Gelsin…
Şivan Perwer’in de gelme olasılığı yüksekmiş.
O da gelsin…
Bu aralar Barzani ile Şivan Perwer hayli benzeşiyorlar.
Barzani, daha çok, kendini Kürt baharına kapatan; sınırları tutan, BDP ve DTK heyetinin Rojava’ya girişine izin vermeyen, aynı zamanda insani yardımları da engelleyen, Kürt konferansını ha bire erteleterek geciktiren, yönünü yüzünü Kürt demokratik birliğinden çok, Türkiye’ye çeviren bir anlayış içinde.
Umut verici değil.
Eminim Diyarbakır’a gelirken Kürdistani bir hissiyat içinde de olmayacak… Acılı, yoktan var eden bir halkın siyasal, sosyal, moral ve manevi yaratılarından çok, iktidarın Kürt sorununda aldığı “muazzam ve muhkem yoldan” duyduğu heyecandan bahsedecek.
Böylece AKP’nin Kürtler açısından ne kadar önemli olduğu izlenimini güçlendirecek.
Dolaylı yoldan “oylar AKP’ye” demiş olacak.
Desin…
* * *
Bana göre Barzani her zaman “Kürt” oldu ancak hiçbir zaman Kürdistani düşünmedi.
80’li, 90’lı yıllarda fiili tasfiye girişimlerinin parçası olurken; bugün ise, siyasal tasfiyenin parçası.
Olsun.
Önemi yok.
Çünkü çağ da toplum da değişiyor. Demokratik, toplumcu ve aydınlanmacı yeni bir Kürdistani algı oluşuyor. Bu algı Kürtlerin “duvara karşı” komünal tepkisinde de görüldüğü gibi yeni bir “Kürdistani bilinç ve refleks” yaratıyor.
Değerli siyasetçi Ahmet Türk’ün de dediği gibi Barzani, “Kürt halkının beklentilerini doğru okuması lazım. Birileri önümüzdeki seçim için davet etmiş olabilir. Vereceği mesaj çok önemlidir.”
Yoksa?
Yoksa o da aşılır. Bir aşiret liderine dönüşür, gerisin geri gider, öyle de kalır.
* * *
Ortak yanlar…
Şivan Perwer de gelecekmiş.
Dedik ya, O da gelsin.
Erdoğan da doğrulamış, “300 çiftin evlilik töreninde Tatlıses’le düet yapacak”mış.
Yapsın…
Şivan, gerçekten de güçlü bir ses. Bu sesin “Kürt bilincinin” oluşmasında belli bir rolü var.
Gençliğimin de sesi.
Kabul.
Ama hepsi o kadar.
Halkın “sesi”, “Şivan”ı olarak kalmayı başaramadı. Derin gelgitler, ruhsal yarılmalar yaşadı. Kürt trajedisinde yüzeylerde seyrederken, tıpkı Burkay gibi Erdoğan’a göz kırpıp durdu. Değişim ve demokratikleşmenin mimarı saydı. Belki de haklı olarak “siyaset üstü” kalmaya çalışırken, egemen siyasetin kucağına düştü.
Şimdi derin travmaların, kadın katliamlarının, intiharların yaşandığı bir kentte; (eğer daveti kabul ederse) Erdoğan’ın “üreme” politikasının parçası olacak! Tatlıses’le düet yapacak.
Yapsın…
Bu trajik “dönüş”, halkı belki biraz yaralar, ancak kendisini de “öldürür.” En azında bende “biter”. Gönüllerden çıkararak iktidarla bütünleşmiş itici bir “politik figür” haline getirir.
* * *
Ahmet Abi, Barzani’ye uyarıda bulundu.
Ben de “sesini seveni” olarak Şivan’a bulunayım.
Kürtler artık folklorik bir toplum. Harika kültürel sanatsal yaratıları var. Yeni sesler, sözler, gruplar yarattı. Kültür-sanat toplumu haline geldi. Her kent, her mahalle, her sokak kendi müziğini yapıyor, kendi şarkısını söylüyor.
Uzun yıllar bu halk seni dinledi, sen de halkı dinle.
Bu bir.
Unutma ki Burkay da “çağrılı” geldi. Geldiğiyle kaldı. Halkın, devrimin parçası olmayı reddedince kaybolup gitti.
Bu iki.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.