Haziran isyanının yaktığı ateşin dumanı hala üstünde. Kimi zaman Tuzluçayır’da harlanıyor, kimi zaman Antakya’da ya da ODTÜ’de alev topuna dönüşüyor. Bu ateş daha çok yanacak, AKP’yi de Tayyip’i de kül edecek gibi görünüyor. AKP için taht korkusu çoktan başladı. Hiçbirşey istediği gibi gitmiyor, gitmeyecek de. En azından kendi tabanını sağlama almaya çalışan iktidarı ne demokratikleşme […]
Haziran isyanının yaktığı ateşin dumanı hala üstünde. Kimi zaman Tuzluçayır’da harlanıyor, kimi zaman Antakya’da ya da ODTÜ’de alev topuna dönüşüyor. Bu ateş daha çok yanacak, AKP’yi de Tayyip’i de kül edecek gibi görünüyor. AKP için taht korkusu çoktan başladı. Hiçbirşey istediği gibi gitmiyor, gitmeyecek de. En azından kendi tabanını sağlama almaya çalışan iktidarı ne demokratikleşme paketleri, ne duble yollar, ne metro hatları kurtarabilir.
Eylül korkusuyla ne yapacağını şaşıran AKP, -ODTÜ’yü saymazsak- çareyi üniversitelerden uzak durmakta buldu. Şimdilik kaçak dövüşüyor. En ufak bi kıvılcımın isyan ateşine dönüşeceğini biliyor ve iliklerine kadar titriyor. Bu yüzden ODTÜ’ye bayram tatilinde çıkarma yapıyor. Bu yüzden itleri pusu kuruyor, yoldaşlarımızın canına kastediyor. Ama baştan söyleyelim korkunun ecele faydası yok.
AKP’nin geleceğini de, bu toprakların kaderini de artık sokağın belirleyeceği çok açık. Neoliberal, islamcı, otoriter iktidar karşısında artık tek bir ağacı savunmak bile bir devrim sorunudur ve devrimci bir eylemdir. Çünkü rant ve talana karşı çıkmak, başkaldırmak, iktidar karşısında dimdik ayakta durmak, polise direnmek, uğruna ölümü göze almak demektir. Çelişki bu kadar açık ve nettir. Bu yüzden mesele çoktan 3-5 ağaç meselesi olmaktan çıkmıştır ve 11 yıllık AKP iktidarını “devirme” isteği, duyulan öfke bugün ağacı savunurken, yarın savaşa karşı, öbür gün güvencesizliğe, daha öbür gün paralı eğitime karşı kendini yeniden ve daha güçlü açığa vuracaktır.
ODTÜ’de yaşanan ise tam bir meydan okumadır. Üniversitenin ODTÜ nezdinde topyekün AKP ile savaşı, ona karşı direnişidir. Soyguncu, yalancı, halk düşmanı bir Belediye Başkanı’nın isyandan önce başlattığı ve yerel seçimden önce de bitirmesi zorunlu “yol” ODTÜ’de tıkanmıştır. Kısacası
AKP’nin karşısında, ona düşman üniversite vardır. Tayyip’in köpeklerinin üniversitelileri ateşe atmakta beis görmemesi, bu gerçeği görmelerindendir.
Evet 11 yıllık AKP iktidarının baş düşmanı üniversitedir, üniversite hareketidir. Bunu yaygınlaştırmak, AKP karşısında biriktirilerek büyütülen bu mücadelenin ortak akıl haline getirilmesi ise Devrimci Gençlik’in görevidir. 30 yıla yakın kesintisiz mücadelesini sürdüren Devrimci Gençlik’e düşen görev ve sorumluluk tarihi bir öneme sahiptir. Hareketin kendine özgü her özelliğini kapsayacak, üniversitede gözle görünür, politikası net, programatik örgütlü bir gücü yaratmanın nesnel koşulları hiç olmadığı kadar mevcuttur. En dar kadro ile en geniş kitle faaliyeti dediğimiz ezberimizdeki, “kadro” çalışmasına iki kat daha fazla önem vermek zorunluluktur. Eksiklikler biran önce gözden geçirilmeli ve tamamlanmalıdır. Disiplinli ve sıkı ekipler, politik birikimi yeterli, yönetebilme yeteneği olan kadrolar ancak yeni bir isyanın, gelecek günün hazırlığını eksiksiz yapabilecektir.
Gençlik açısından Haziran isyanı bir milat olmuştur. Liseli ve üniversiteli gençlik kesimlerinin politikleşme dinamikleri artmıştır ve bu dinamik bulduğu her kanalda kendini açığa vuracaktır. Bunun için en yaygın kitle çalışması hiç olmadığı kadar önem kazanmıştır. Gençliğin kitle örgütü, bütün bir hareketi kapsamalı, zengin faaliyet alanları ile her başlığı birer örgütlenme/mücadele alanına çevirmelidir. Var olan dinamiği örgütlü bir harekete evriltmek ancak böyle mümkündür. Bu dönemin gençlik hareketi ezberlerden kaçınmalı, denemekten korkmamalı, cüretkar olmalı. Bu noktada kadın politikası ve programı öne çıkmalıdır. Kadın mücadelesinin kendi özgünlüğü ve kendinden başlayarak ortaya çıkan dönüştürücü etkisi, yıkıcı ve yeniden inşa edebilecek bir potansiyele sahiptir. Kadınların 25 Kasım’a giderken bu gerçekliği gözardı etmemeleri gerekmektedir.
Üniversite açılışları halkta bir beklenti, AKP tarafında ise korku yarattı. Ancak kitlesel patlamalar yaşanmadı. Bunda AKP’nin üniversitelere gelmeyerek özel önlemler almasının payı elbette büyük. Ancak en ufak bir hak gaspının, sorun başlığının geniş kitlesel eylemlere dönüştüğü, İzmir’deki yurt eylemlerinde görüldü. İsyanın en büyük özelliği “yaptırmama” eğilimi hala devam ediyor. Bu yüzden AKP’nin daha uzun bir süre eli kolu bağlı kalacak. Önümüzdeki süreçte üniversiteyi 6 Kasım gündemi bekliyor. AKP’den temizlenmiş bir üniversite ve ülke için gençlik hiç durmadan direniyor. O gün de tüm ülkede üniversiteliler binler olup güçlü eylemler gerçekletirecek. Direnişte öldürülen üniversiteli Ali İsmail Korkmaz bu günün sembolü olacak. Her yer direniş, hepimiz Ali İsmail olacağız. O gün ODTÜ demek, o gün Gezi demek, o gün Antakya demek, o gün üniversite için bir kere daha isyan demek. Örgütlenmesi için zaman sınırlı olsa da o günü büyütmek için elden ne geliyorsa yapılmalıdır. 6 Kasım üniversite hareketi açısından bir duraktır. Bu günden sonrası için de gençlik AKP’yi geriletilmeli, hiçbir meşruiyeti kalmadığı yer olan üniversitede AKP’yi hedef haline getirmelidir. Yerel seçimlere kadar olan süreçte üniversiteye ciddi saldırı planı yapmayan AKP’ye karşı gençliği sokağa dökecek, kitlesel direnişler yaratacak çalışmalar yapmaya devam etmelidir.
AKP’nin suyu yeterince ısındı. Şimdilik üniversiteden uzak dursa da, biliyoruz ki gerici, piyasacı her hamle için pusuda bekliyor. Bilim düşmanlığı var, polis tehdidi var, gericilik var. İlk fırsatta canımızı elimizden almaya niyetlenecek kadar bizden korkuyor, bize düşman. Ülkenin başında hala karabasan gibi duruyor. Kavgamız AKP’den kurtulma kavgası; halkla birlikte bu kavgayı büyütmek derdimiz. İlan ediyoruz. ODTÜ’de bedenlerimizi attığınız barikat ateşlerinde yok olacaksınız. Hesaplaşma günü gelecek. O zaman ne üniformalı köpekleriniz ne de tuvalet izni için icazet aldığınız big brother’larınız kurtarabilecek sizi. Şimdiden, ilk geçmiş olsun bizden. Her yer ODTÜ, her yer barikat, her yer alev alev..
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.