Kızlı-erkekli tartışması sağolsun, herkes bir açıldı, pir açıldı. Çok da iyi oldu. Açıklık her zaman iyidir! Kimse oy toplamak, liberal destek sağlamak veya Batı’ya şirin gözükmek için inanmadığı değerleri savunmasın… Neyse, o! AKP, yüzde 1500 özel yaşamı ilgilendiren alanlara ısrarla girerek; demokrasi, haklar, özgürlükler gibi temel konularda aslında nerede durduğunu artık çekinmeden dile getiriyor. Buna […]
Kızlı-erkekli tartışması sağolsun, herkes bir açıldı, pir açıldı. Çok da iyi oldu.
Açıklık her zaman iyidir!
Kimse oy toplamak, liberal destek sağlamak veya Batı’ya şirin gözükmek için inanmadığı değerleri savunmasın… Neyse, o!
AKP, yüzde 1500 özel yaşamı ilgilendiren alanlara ısrarla girerek; demokrasi, haklar, özgürlükler gibi temel konularda aslında nerede durduğunu artık çekinmeden dile getiriyor.
Buna şaşırmayalım, neden aramayalım, sevinelim!
Zira AKP’nin kimliğinin, siyaset biçiminin ne olduğunu yıllardır tartışmaktan, niyet okuması yapmaktan gına geldi.
Takiye tartışmaları
Hatırlar mısınız? 10-12 yıl öncesinde popüler bir tartışma konusu vardı:
Sert muhalifler, AKP için “Takiye yapıyorlar” diye bas bas bağırırdı. Karşılığında liberaller onları “Kemalist tutucu darbeciler” diye duvardan duvara vururdu!
Her iki tarafa da mesafeli durmaya çalıştım.
AKP, hiçbir zaman inançlarımı, dünya görüşümü veya yaşam biçimimi temsil etmedi.
Buna rağmen, özellikle demokrasi açılımı, çoğulculuk ve başörtüsü konularında en yakınlarım dahil, az kavga etmedim…
“Şeriat gelecek” zillerini çalanlara “Yahu parayı, Batı’yı bu kadar önemseyen bir parti nasıl şeriat ister? Eşyanın tabiatına ters!” diye karşı çıktım.
Hala da aynı noktadayım.
Çünkü bir ülkenin içine kapanması, Sünni muhafazakar yaşam biçiminin dayatılması için illa şeriatla yönetilmesi, İran’a benzemesi gerekmiyor.
Felaket, “toplumun geleneksel değerleri”ni veya “çoğunluk bunu istiyor”u bahane ederek yönetmeye kalkmak…
Cinayet işleyip “namus, ahlak” bahanesine sığınan anlayışın devamıdır bu.
Çoğunluk dayatması
Hükümet, tıpkı bir zamanlar kendisine başka azınlıklara yapıldığı gibi, kendinden olmayanı dışlamayı, kriminalize etmeyi spor haline getirdi.
Bir zamanlar “irticayla mücadele” veya “terörle mücadele” adına yapılanların benzeri, şimdi “AKP’li olmayanlara” uygulanıyor.
Bu arada çoğunluk hesabını yüzde 50’lerden yüzde 90’lara çıkarmayı nasıl başardılar?
Çok eleştirdikleri “benim oyumla çobanınki bir mi” tavrından, kendini “her şeyin üstünde ve haklı” görenlerden çok mu farklı?
De ki savundukları “değerler” yüzde 90’ı temsil etsin. Ne fark eder? Demokrasi, yüzde 0.1’in DE yaşam biçimini, haklarını korumak değil miydi?
Beğenin beğenmeyin, AKP gücünü ve sandık başarısını yenilikçiliğinden, cesaretinden alıyordu.
Son iki yılın performansı, o dönemin hızla kapandığını net bir şekilde gösterdi. Geçmiş olsun.
Tartışmalar Paris’e yansıdı
* Bu yazıyı, TBMM-AB işbirliğiyle Paris’te düzenlenen “Cinsiyet Eşitliği” sempozyumuna ayıracaktım. Ancak başta “kadın sorunu” olmak üzere, kızlı-erkekli öğrenci evi gündemi, doğal olarak Paris’e de yansıdı.
* AB fonuyla düzenlenen “diyalog” programında farklı görüşleri temsil eden STK, akademisyen ve gazeteciler de vardı. Müzakerede söz alan Mor Çatı kurucularından Canan Arın, AKP’yi “şov yapmak” ve “samimiyetsizlik”le suçladı. AKP Konya vekili Tekelioğlu ise “oturumun başkanı olduğu” vurgusunu yaparak Arın’a “salondan çıkın” dedi.
* Evet, Arın’ın üslubu yapıcı değildi, çok sertti. Ancak bu tür tepkilerin olmasını engelleyemezsiniz. Müzakerede söz alan birini kovmaya kalkmak, tahammülsüzlüğün en açık göstergesi.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.