Son bir yılda bölgede önemli gelişmeler yaşandı. Belki ana dengeler değişmedi ancak özellikle ABD, “Arap baharı” yla bölgeye daha bir yerleşti. Böylece siyasi, askeri ve ekonomik konumunu daha da güçlendirmiş oldu. Suriye problemi, Kürtleri (Rojava) devrimsel noktaya taşımışta olsa bu gelişme; ABD’nin, Kürtlere desteğiyle değil; Kürtlerin kendi öz gücüyle yaşandı. Rojava öz gücüyle Ortadoğu denklemine […]
Son bir yılda bölgede önemli gelişmeler yaşandı. Belki ana dengeler değişmedi ancak özellikle ABD, “Arap baharı” yla bölgeye daha bir yerleşti. Böylece siyasi, askeri ve ekonomik konumunu daha da güçlendirmiş oldu. Suriye problemi, Kürtleri (Rojava) devrimsel noktaya taşımışta olsa bu gelişme; ABD’nin, Kürtlere desteğiyle değil; Kürtlerin kendi öz gücüyle yaşandı.
Rojava öz gücüyle Ortadoğu denklemine girerken, bölgesel yapılanmada Kürt faktörünü de güncellemiş oldu.
* * *
Başa dönersek, ABD “Ortadoğu’yu demokratikleştirme” arayışında değildi. Üç temel ihtiyaçtan hareketle bölgedeydi. Birincisi, daralmaya başlayan ekonomik kaynaklarıydı. Enerji önemli bir sorundu ve Ortadoğu petrolüne ihtiyaç vardı.
İkincisi, Küresel güvenliğiydi. ABD için büyük tehdit Ortadoğu’ydu. Saldırılar Ortadoğu daha çok kaynaklıydı. Kaynağın pasifize edilmesi gerekiyordu.
Üçüncüsü, olası Arap ve Kürt kalkışmasıydı. Otoriter rejimler altında sıkışıp kalan ancak patlamaya aday potansiyeller vardı ve bunların sisteme çekilme yoluyla “emilmesi” önemli bir meseleydi.
* * *
ABD’nin Suriye politikasının özünde de bu var. Ekonomik çıkarlarına yatkın bir politik tablonun ortaya çıkması durumunda Suriye problemini de kapatabilir. Böyle bir durumda Irak Kürtlerine tanıdığı toleransı Suriye Kürtlerine (Rojava) tanımayacağı açık. Dolayısıyla Ortadoğu’da Kürt sorunu ABD açısından bir “sorun” ancak öncelikli değil. ABDínin Kürt sorununa ilgisi, ekonomik ve güvenlik hedefleriyle örtüştüğü/kesiştiği kadardır; hepsi bu…
Amerika’da konuşan BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “Batı dünyasının Ortadoğu barış görüşmelerinde ilerleme kaydetmek istiyorsa artık Kürtlerin ortaya koyduğu çözüm önerilerini ciddiye alan bir politika izlemesi gerektiği” tespiti son derece doğru.
Rojava faktörü, hem Kürtlerin daha bileşik/kolektif bir güç olmasını sağladı hem de zaten özgününe dayalı olarak bağımsız bir çizgide seyreden demokratik Kürt hareketinin konumunu güçlendirdi.
Ortadoğu denkleminde Kürtlerin önemli bir dinamik ve ağırlık merkezi olduğu kesin. Ancak gerçek şu ki ABD Ortadoğu barış görüşmelerinde ilerleme sağlama, halklar lehine radikal çözümler üretme gibi bir konsept oluşturmuş değil. “Kürtlerin ortaya koyduğu çözüm önerileriyle” ilgili olmamasının nedeni de bu.
* * *
Bu yaklaşımın Türkiye’yi görece rahatlattığı ve bunun da “müzakere sürecini” olumsuz etkilediği belirtilebilir.
Ayrıca “ABD yaratısı” olan ve Türkiye’nin Rojava politikasına bir biçimde destek veren Irak Kürt yönetiminin bu tutumu da müzakere sürecini “soğutan” bir başka önemli etmen…
Mevcut durumda Suriye tablosu dışında Türkiye’yi konjonktürel olarak çözüme zorlayacak bir siyasal, toplumsal hareketlenme gözükmüyor. ABD’nin “Ortadoğu öncelikleri” Kürt sorununda Türkiye’ye hem alan açıyor hem de geniş zaman tanıyor. Buna bir de, Kürt meselesinde birleşik durmayan ve dayanışmacı refleks göstermeyen Barzani faktörü eklenince “çözüm” daha da ötelenmiş oldu. Anlaşılıyor ki, iktidarın süreci ağırdan alması seçimlerden çok küresel ve bölgesel güçlerin öncelikleri ve mevzilenişleriyle ilgili…
* * *
Bundandır ki ANF’ye konuşan Bayık, “Barış süreci öldü, ama biz ona yeniden can vermek istiyoruz. Maalesef Türkiye sorunun çözümü için yaptığımız tüm önerilere hayır diyor” cümlesini kurdu.
Kardeşi Fatma Öcalan’ın yaptığı açıklamaya göre, Öcalan da “Süreçle ilgili belli bir şey yok. Kimse benimle konuşmadı. Hükümet benimle görüşmedi.” Dedi.
Yakın zamanda ABD’nin Ortadoğu ve Kürt politikasında ciddi değişiklikler beklemek yanlış olur. İktidar da yerel seçimlere kadar (muhtemel sonrasında da) mevcut tutumunu sürdürecek gibi.
Geriye iki şey kalıyor.
Demokratik siyasal mücadeleyi genişletmek ve “kendi çözümüne” odaklanmak…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.