I-Giriş Batı-Emperyalistlerinin (ABD-AB), Arap Baharı ile adeta yangından mal kaçırır gibi, Ortadoğu’da bazı diktatör rejimlerin devrilmesini hızlandırma ve bu ülkeleri tamamen kendi nüfuzlarına alma, bu temelde karşı emperyalist kampın (Rusya-Çin-İran) stratejik pozisyonunu sarsma ve zayıflatma politikası, şimdilik Rusya, Çin ve İran tarafından Suriye’de durduruldu. Batı-Emperyalistlerinin ve onların bölgedeki yerli işbirlikçilerinin, Suriye’yi Rus-Çin-İran ekseninden tamamen koparamaması […]
I-Giriş
Batı-Emperyalistlerinin (ABD-AB), Arap Baharı ile adeta yangından mal kaçırır gibi, Ortadoğu’da bazı diktatör rejimlerin devrilmesini hızlandırma ve bu ülkeleri tamamen kendi nüfuzlarına alma, bu temelde karşı emperyalist kampın (Rusya-Çin-İran) stratejik pozisyonunu sarsma ve zayıflatma politikası, şimdilik Rusya, Çin ve İran tarafından Suriye’de durduruldu.
Batı-Emperyalistlerinin ve onların bölgedeki yerli işbirlikçilerinin, Suriye’yi Rus-Çin-İran ekseninden tamamen koparamaması ve de üstelik daha istikrarsız ve belirsiz bir Suriye ve bölgenin ortaya çıkması, Batı-Emperyalistlerini Suriye’de bir politika değişikliğine sürüklemiştir. Bu Suriye’yi “tamamen ele geçirme” politikasından onu diğer emperyalist kamp ile “birlikte yönetme” politikasına geçiş olarak özetlenebilir.
Daha yakından bakıldığı zaman bu politikanın Irak ve Lübnan benzeri bir politika olduğu, Suriye’de nüfuz mücadelesi veren emperyalist güçlerin ve yerel uzantılarının bir tür “yenişememe” durumuna tekabül ettiği kolayca fark edilebilir. Bu politik denge durumu, taraflara bir “uzlaşma” politikası dayattığı için, uluslararası diplomasi de daha çok giderek bu temelde şekillenmeye başlamıştır.
Suriye’de ABD ve Rusya’nın başını çekmekte olduğu emperyalist kamplar arasındaki denge durumunun, Suriye’nin giderek Irak’a benzer bir politik yapıya evrilmesine neden olmasının, bölgeye ne gibi bir politik yansımasının olacağının önemle analiz edilmesi gerekmektedir. Denge durumunun kendisi dahi geçici bir durumu arz etmekte ve geleceğe dönük bazı politik düğümlerin atılmakta olduğu anlamına da gelmektedir.
Suriye’deki politik gruplaşmalar bize, geleceğe dönük bazı önemli ipuçları sunmaktadır. Geçici denge durumu ortadan kalkar ise bölge nasıl bir politik yönelime doğru yol alabilir? Bu noktada üç güçlü olasılık söz konusudur:
a-Batı-Emperyalistleri ve yerel uzantıları, Rus emperyalizminin başında bulunduğu kampı ve her iki emperyalist kamptan bağımsız olan politik güçleri (PKK ve benzeri güçleri) tamamen yenilgiye uğratır ve Ortadoğu’yu sömürgeleştirir.
b-Rus emperyalizminin başını çektiği emperyalist kamp, Batı-Emperyalistlerini ve tarafsızları tamamen bastırarak Ortadoğu’yu kendi sömürgesi durumuna getirir.
c-Her iki emperyalist kamptan bağımsız hareket eden PKK ve benzeri güçler, her iki emperyalist kampın rekabetinden ikisini bölgede zayıflatmak için yararlanarak, Üçüncü Yol politikasından yararlanarak Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi temelinde bölgeyi, çeşitli ülkelerin devrimlerini tetikleyerek emperyalistlerin nüfuz alanından çıkaran bir tarihsel yörüngeye doğru sürükleyebilir.
Suriye iç politikasında bu üç politika daha şimdiden ortaya çıkmış durumdadır ve bütün politik göstergeler bu politikanın Suriye ile sınırlı kalmayacağı ve bütün bölgeye yayılacağı yönündedir.
II-Suriye’de ABD-Rusya Dengesi ve Suriye’nin Paylaşılması Politikası
Suriye’deki politik gelişmeler giderek farklı bir biçimde geçmişte Irak’ta yaşanan gelişmelere benzemeye başlamaktadır. Hiç kuşkusuz iki ülke arasında farklılıklar da vardır ama bazı benzerlikler de söz konusudur.
2003 yılında Irak işgalini gerçekleştiren ABD-İngiltere emperyalist koalisyonu, zorlama gerekçeler ile Irak’ı El Kaide ile ilişkilendirerek, Irak’ın kitle imha silahları ürettiği yalanını yayarak ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni (BMGK) bypass ederek ve de kendi güçlerini abartarak Irak’ı işgal ettiler. Emperyalist koalisyon tarafından Irak’ın işgali, 11 Eylül 2001 terör saldırılarının rüzgarı arkalarına alınarak ve jeopolitik hedefler gözetilerek gerçekleştirildi.
Irak’ı işgal eden ABD-İngiltere emperyalist koalisyonunun en önemli açmazı savaş sırasında değil, Irak’ta Baas rejimi yıkıldıktan sonra ortaya çıktı. Irak’ı işgal eden emperyalist güç, çöken rejimin yerine Irak’ın sosyal dinamikleri ile uyumlu bir politik yapı koymakta aciz kaldı. Güney Kürdistan’da dayandıkları KDP-YNK güçlerinin dışında, Irak’ın merkezinde ve Güney’inde güçlü bir işbirlikçi politik yapı oluşturamadılar ve bundan dolayı da istikrarı sağlayamadılar. Irak’ta istikrarın oturtulmasının uzamasının ABD’ye maddi ve manevi yükünün artması ve belli bir noktadan sonra da iç ve dış politikada ciddi sorunlara neden olması, üstüne üstlük 2007 dünya ekonomik krizi ile üst üste binmesi, ABD’yi Irak’ta yeni bir politikaya sürükledi ve bu temelde Irak’ı kısmi olarak İran’ın nüfuzuna bırakan bir tür “birlikte yönetim” temelinde bir istikrar arayışına itti. Irak’ta ABD-İngiltere emperyalist koalisyonunun en önemli hatası ve eksikliği, Baas rejiminin yerine nasıl bir politik yapıyı koyacağını bilmemesiydi.
Aynı sorun farklı bir biçimde Suriye’de de yaşandı/yaşanmaktadır.
Suriye’de yaşananlar iki noktada Irak’tan ayrılmaktadır. Birinci olarak, Irak’ta bir grup emperyalistin direkt işgali söz konusuydu. Suriye’de dolaylı bir işgal söz konusudur. İkinci olarak, Irak’ta işgal politikası direkt emperyalistlerin inisiyatifinde olan bir politikaydı ama Suriye’de daha çok dolaylı işgalin inisiyatifi emperyalistlerin yerel-bölgesel işbirlikçi güçleri olan Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi devletlerdeydi. Bu sonuncuların silahlı muhalefeti gerici, dar ve de Suriye’deki Baas rejiminden daha geri bir politik temele oturtmaları ve bunun sonucunda 2012 baharında bu politikanın iflas etmesiyle, ABD’nin Suriye’de bir politika değişikliğine gitmesi neredeyse zorunlu hale geldi.
ABD tarafından Suriye’de politika değişikliğinin nedenlerini kısaca şöyle belirtmek mümkündür:
a-Suriye’de Türkiye-Suudi Arabistan ittifakının ortaya çıkardığı politik kompozisyon El Kaide’ci Selefiler ile Müslüman Kardeşler örgütünün bir ittifakıydı. Bu ittifak Baas rejiminden daha gerici; anti-Kürt, anti-Nusayri, anti-Hıristiyan, anti-Dürzi ve anti-laik yapısıyla hem Batı değerler sistemine tamamen aykırı olup hem de iktidar olmaları halinde İsrail’in güvenliğini eskisinden daha kötü duruma sokma tehlikesini barındırmaktaydı.
b-Bu gerici ittifak politik temeli dar olacağı için Suriye’de birçok kesimi bastıracağından dolayı sürekli istikrarsız bir Suriye’nin ortaya çıkmasına neden olarak, bölgede politik belirsizliği daha da arttıracaktı. Bu da Suriye’deki iç savaşın bölgeselleşme riskini ve eğilimini arttıracaktı. Kısacası Suriye’de iktidara gelecek olan bu gerici ittifak Batı-karşıtı bir yapıya da sahip olacaktı.
ABD Suriye’deki bu tehlike karşısında yeni bir politika geliştirme ihtiyacı duyarak, Suriye içsavaşının inisiyatifini Türkiye ve Suudi Arabistan’dan almaya karar verdi. ABD’nin yeni politikası, Suriye’yi Rusya-Çin-İran ekseninden tam koparmaktan ziyade, onlarla birlikte Suriye’yi yönetecek bir yapının ortaya çıkmasını sağlamak olarak özetlenebilir. Bu temelde Suriye, Irak ve Lübnan’da olduğu gibi çeşitli “politik nüfuz alanlarına” bölünen bir siyasi yapıya dayandırılarak, birlikte yönetilen bir ülke konumuna dönüştürülmek istenmektedir. Yeni Suriye’nin Irak’taki gibi federatif bir yapıya bürünmesi büyük bir olasılıktır.
III-Federatif Suriye ve Politik Dinamikleri
Gerek Baas rejiminin gerekse de Rus-Çin-İran ittifakının başından beri Suriye’de, Batı-Emperyalistlerini ve onların bölgedeki yerli işbirlikçilerini getirmek istediği çizgi de buydu yani Suriye’nin birlikte yönetimiydi. Her ne kadar Türkiye-Suudi Arabistan ekseni bu politikaya uzun zaman direndiyse de ve bu temelde birçok provokasyon (Reyhanlı terör saldırısı ve Guta’daki kimyasal saldırı gibi) gerçekleştirerek ABD’yi böyle bir politikaya yönelmemesi noktasında çaba sarf ettiyse de, ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın “çelme takmaları”na rağmen Rusya ile Irak modeli çerçevesinde anlaştı. Bu politikanın büyük oranda gerçekleşeceği yer ise Cenevre-2 Konferansı olacaktır.
Rusya ve müttefikleri bu yeni politikaya kendilerini daha hızlı adapte ederlerken, ABD ve müttefiklerinin aynı hızla adapte olduklarını iddia etmek mümkün değildir. Hatta bu yeni politika, ABD’nin Türkiye ve Suudi Arabistan gibi geleneksel müttefikleri ile arasının açılmasına dahi neden olmaktadır. Bu sürece en hızlı adapte olan ülkelerden birisi İran’dır. İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Batı’ya karşı daha ılımlı bir politika izlemesi ve bu ılımlılığı Suriye’deki yeni politika ile birleştirmesi ve İran’ın Irak’ın istikrarındaki rolünü hatırlatması ve de aynısını Suriye’de de yapabileceğinin sinyalini vermesi, ABD’nin özellikle de Irak’ta ABD askerlerini çeken Obama’nın hayır diyemeyeceği bir durumdur.
ABD Suriye’de bir noktayı çok iyi anlamış durumdadır. Baas rejimi uluslararası alanda Rus-Çin-İran’ın büyük desteğine sahiptir ve uluslararası tecridi mümkün değildir. Bu destek aynı şekilde Baas Partisi açısından iç politikaya olumlu bir şekilde yansımaktadır. Lübnan Hizbullah’ı ve İran Devrim Muhafızları da Suriye’de ordu birlikleri ile savaşmaktadırlar. Bunun karşısındaki muhalefet ise politik olarak daha geri olup ve kendi aralarında bölünmüş ve de hatta zaman zaman kendi arasında çatışan bir yapıya sahiptir. Böyle bir muhalefetin başarı şansı yoktur, olsa bile Suriye’de geleceği yoktur.
ABD’nin kararını değiştirmesine neden olan bir diğer durum ise, Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarının Batı’nın çıkarlarını karşılama noktasında yaratmış olduğu hayal kırıklığıdır. Müslüman Kardeşler ağırlıklı iktidarların bölgede çoğalması ve Batı-Emperyalistlerinin bölgede nüfuzunu azaltıcı bir etkide bulunmasına neden olması da bu kararda etkili olmuştur. Aynı şekilde bölgede güçlenen El Kaide yanlısı örgütlerin, Libya’da ABD büyükelçisinin öldürülmesinde olduğu gibi giderek açıktan ABD karşıtı haline gelmesi de bu kararın alınmasını etkilemiştir. Onun için bu politikanın değişmesi ABD açısından zorunluydu. Kaldı ki ABD’nin iç ekonomik ve politik durumu bu politikayı daha mantıklı kılmaktadır.
Muhtemelen ABD-Rusya anlaşmasını simgeleyecek olan Federatif Suriye politikası, Cenevre-2 Konferansı’nda start alacak ve gelecek yıl Suriye’de yapılacak Başkanlık seçimi ile yavaş yavaş hayata geçirilmeye çalışılacaktır. Bu temelde Beşar Esad’ın uzaklaştırılacağı, Baas Partisi ile Batı yanlısı muhalefetin uzlaştırılacağı, Rojava Kürtlerinin, Hıristiyanların ve Dürzilerin de içine alındığı ve Irak’taki gibi iktidar organlarının bölüşüldüğü bir siyasi yapılanmaya geçilecektir. Bu siyasi yapılanmada dışlanacak olanlar El Kaide’ci ve ona yakın unsurlar olacaktır ve bu unsurların arkasındaki Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkeler olacaktır.
Federatif Suriye’de üç temel siyasi blok olacaktır:
1-Baas Partisi ya da bu partinin dönüşmüş bir biçimi olan bir partinin önderlik edeceği siyasi blok. Bu blok uluslararası alanda Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerin desteğine sahip olacaktır. İçeride ise, Nusayri’lerin, eski rejim ile çıkarları iç içe geçmiş olan Sünni’lerin, radikal ve ılımlı İslam’dan korkan laik kesimlerin ve bir kısım Hıristiyan ve Dürzi’lerin desteğini alması büyük olasılıktır.
2-Bir diğer siyasi blok, Müslüman Kardeşler örgütü içerisindeki Batı yanlısı ve radikal İslamdan uzak kesimlerin oluşturduğu ve ağırlıklı olarak Sünni’lere dayanan, bir kısım Hıristiyan ve Dürzi’leri de içerisine alan, yine Rojava’da PYD çizgisinden rahatsız olan bir kısım Kürtleri de (bunlar daha çok KDP yanlısı olan Rojava’lı Kürtler olacaktır) içerisine alacak olan bir blok olacaktır.
3-Bu noktada son siyasi blok, PYD’nin önderliğinde Rojava Kürtlerinin oluşturacağı ve PKK’nin desteğine sahip siyasi blok olacaktır.
Bu siyasi bloklar, Irak’taki gibi hükümet bakanlıklarını, Devlet Başkanlığı’nı ve yardımcılığını, Meclis Başkanlığı’nı kendi aralarında bölüşerek Suriye’de bir siyasi denge oluşturmaya çalışacaklardır. Böyle bir siyasi denge oluştuktan sonra, sıra bu politik yapıya engel teşkil eden El Kaide gibi unsurların tasfiyesine gelecektir ve bu noktada bu politikaya engel olmaya çalışacak olan Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkeler de baskı altına alınacaktır.
ABD’nin Rusya ile Cenevre-2 Konferansı üzerinde anlaşmasından ve Suudi Arabistan nüfuzunda bulunan El Kaide’ci terör örgütlerinin dışlanacağı bir siyasal yapının ortaya çıkmasının kesinleşmesinden sonra, bu örgütler Özgür Suriye Ordusu’ndan tamamen koparak ve hatta onunla çatışarak Suriye’de Şeriat Cephesi’ni kurma ve tek başına hareket etme kararı almışlardır.
Suriye’de ABD’nin Irak’tan farklı olarak yapmak istemediği bir diğer şey de, Suriye devletinin tamamen dağıtılarak yerine yeni bir devletin konulmasıdır. Bunun ne kadar zor ve istikrar bozucu olduğunu ABD Irak’ta yaşadığı için, Suriye’de aynı durumu yaşamak istememektedir ve bu durum da Rusya’nın başını çektiği kamp ile uzlaşmanın bir diğer nedenidir.
Bir başka neden de İsrail’in güvenliği açısından Rusya’nın başını çektiği kamp ile uzlaşmak daha öngörülebilir ve yönetilebilir bir siyasete kapı aralamaktadır.
Suriye’de ABD-Rusya anlaşmasının en büyük kaybedenleri Türkiye ve Suudi Arabistan olacaklardır ve bu iki devlet emperyalistlerin baskısı altına alınacaklardır ki iç politikalarında ciddi çatlaklıklara neden olacaktır.
IV-Federatif Suriye, Rojava ve Türkiye
Suriye’de istikrarın sağlanmasında Kürtler stratejik bir konuma sahiptir ve Kürtlerin dışlandığı bir siyasi yapının istikrarlı olma durumu söz konusu değildir. Bu durumu hem Rusya hem de ABD kabul etmektedir ve bundan dolayı Rojava’nın Federatif Suriye içerisinde özerk bir yapı elde etmesi hemen hemen kesin gibidir.
Federatif Suriye içerisinde Rojava’nın özerkliği, Üçüncü Yol politikası ile çelişen bir durum değildir. Federatif Suriye içerisinde özerk Rojava PYD’nin önderliğinde, diğer iki siyasi blok arasında stratejik denge unsuru olarak yer alarak pekala Üçüncü Yol politikasını sürdürebilir. Federatif Suriye içerisinde özerk Rojava PYD’nin bölgede resmiyetini ve meşruluğunu arttırır ve PKK’ye de stratejik bir derinlik kazandırır. Aynı zamanda bu politika, diğer iki siyasi blokun desteğini de alarak, Rojava’yı tehdit eden El Kaide’ci terör örgütlerinin tamamen tasfiyesine götüren bir sürecin kapısını aralayarak, Rojava’nın güvenliğini arttırır.
Federatif Suriye, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Suriye’deki nüfuzunun azalmasına neden olarak bu sonuncuları hem iç hem de dış politikada ciddi açmazlar ile yüz yüze bırakacaktır. ABD-Rusya’nın yeni Suriye politikası, Türkiye’nin Rojava devrimini Suudi Arabistan üzerinden El Kaide’ci örgütleri kullanarak boğma politikasının sonunu getireceği için Türkiye stratejik bir karar ile karşı karşıya kalacaktır.
Türkiye ya Federatif Suriye içerisindeki özerk Rojava yönetimini kabul edecek ya da mevcut El Kaide’ci terör örgütlerini destekleyerek Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasına devam edecektir. Birinci durumda, Kuzey Kürdistan’da PKK karşısında eli zayıflayarak, ABD-AB blokunun reform baskısını üzerinde daha fazla hissedecektir. Böylece iç siyaset, “reform yanlıları” ve “reform karşıtları” olarak bölünerek, devletin toplumsal temellerinin daralmasına neden olacaktır. İkinci durumda yani Türkiye’nin Rojava devrimini boğma politikasına devam etmesi halinde, Türkiye’nin bölge devletleri (İran, Suriye ve Irak) ile çelişkileri daha da keskinleşmez ama bunlara ABD, AB, İsrail, Rusya ve Çin de eklenir ve böylece Türkiye’nin uluslararası tecridi tamamlanarak AKP hükümetinin yıkımı ile sonuçlanır.
Suriye’de ABD-Rusya anlaşması,Türkiye’nin farklı emperyalist bloklar arasında manevra yapma olanağını da yok etmektedir. Bundan dolayı Suriye’deki yeni politika, Türk iç ve dış siyasetinde ciddi çatlaklıklara neden olacak bir yapıya sahiptir ve önemle üzerinde durulması gerekir.
V-Sonuç
Federatif Suriye ile Irak’a benzer bir siyasi yapının ortaya çıkması ve Irak’taki gibi siyasi yapının, arkasında farklı dinamiklerin olduğu farklı siyasi güçler tarafından paylaşılarak gevşek bir siyasi yapının ortaya çıkması, geniş bir tarihsel perspektifte baktığımız zaman aslında geçici bir durum oluşturur.
Siyasi yapının farklı güçler tarafından paylaşılması, aslında birbirine düşman olan güçler arasında bir tür yenişememe durumudur ve gelecek savaşlar için bir tür “nefes molası” durumunu oluşturur. Suriye aslında bir “Mini Ortadoğu” görünümündedir ve Suriye içerisindeki her siyasi blok aslında bölgesel bir eğilime sahiptir.
Bölgeye ve Suriye’ye istikrarın gelmesi ancak emperyalist politikanın ve uzantılarının etki alanı dışında bir siyasal çerçevenin ve eğilimin gelişmesiyle mümkündür ki bu Rojava’da ortaya çıkan Üçüncü Yol politikasının bütün bölgeye yayılmasıyla olanaklıdır.
Ortadoğu’da Üçüncü Yol “tüneli”nden geçerek “sürekli devrimler” yoluyla Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi’ne bağlanan bir devrimci politika en doğru ve gerçekçi bir politika olarak ortaya çıkmaktadır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.