Radikal Kitap ekinin geçen haftaki sayısında imajını tazeleme çabasındaki M. Belge’yle “Demokratikleşme Paketi” üzerine yapılmış bir röportaj yayınlandı. Eski söylediklerinin tekrarından ibaret olsa da herkesi kör âlemi sersem yerine koyan röportajdaki birkaç noktaya değinmek gerekiyor. Avrupamerkezcilik Taraf yazarı söze şöyle giriyor: “Bizde Batı ülkelerinin tersine bir yapılanma var. Avrupa’nın daha çok Batı tarafında bulunan ülkelerin […]
Radikal Kitap ekinin geçen haftaki sayısında imajını tazeleme çabasındaki M. Belge’yle “Demokratikleşme Paketi” üzerine yapılmış bir röportaj yayınlandı. Eski söylediklerinin tekrarından ibaret olsa da herkesi kör âlemi sersem yerine koyan röportajdaki birkaç noktaya değinmek gerekiyor.
Avrupamerkezcilik
Taraf yazarı söze şöyle giriyor:
“Bizde Batı ülkelerinin tersine bir yapılanma var. Avrupa’nın daha çok Batı tarafında bulunan ülkelerin burjuva devrimleri, burjuva sınıfları var. Dolayısıyla ekonomik ayrıcalıkları olanların siyasette epey bir ayrıcalığı var. Türkiye’de kapitalizm devlet eliyle kurduruluyor. Burada burjuvazi devletin bir uzantısı, icabında da maşası halinde.” (Radikal Kitap, 11 10 2013)
Malum liberal tez: Batı’dakinin tersine “Türkiye’de kapitalizmi devlet kurdu”, “burjuvaziyi devlet yarattı”… Eğer modernleşmek/demokrasiye geçmek istiyorsak bir Doğu toplumu olarak yapacağımız şey AB’ye girmektir.
Hem Marksist geçinip, hem de Hegel’in, sapkın ATÜT’çülerin, Weber’in, Ş. Mardin’in, İ. Küçükömer’in, M. Heper’in ağzıyla konuşmak paradokstur. Batı’ya mal edilen “demokrasi”nin, “tersine bir yapılanma”ya sahip Doğu toplumlarının dinamiğine yabancı olduğu görüşü kapitalist sömürgecilik başlayalı beri vardır. Emperyalistler Doğu üzerindeki hegemonyalarını haklı göstermek ve sürdürebilmek için hep Batı’yı “normal”, “dinamik”, “akılcı”, “demokratik”, “medeni”; Doğu’yuysa “durgun”, “çarpık”, “gelenekselci”, “otoriter”, “barbar” göstermişlerdir. Avrupamerkezciliği içselleştirmiş işbirlikçi sömürge entelektüelleri de aynı şarkıyı söyleyip Batı emperyalizmine yaslanmayı savunmuşlardır. M. Belge ve arkadaşlarının demokrasiye ancak AB üyeliği yoluyla geçilebileceği, bunu başaracak yegâne gücün AKP olduğu ve bu yüzden desteklenmeyi hak ettiği görüşünün kaynağının bu olmadığını kim iddia edebilir?
Türkiye’de kapitalizmin devlet eliyle kurulduğu, burjuvaziyi devletin yarattığı tezinin kaynağı da aynı ‘oryantalist’ önyargıdır. M. Belge’nin düşman ikizi Kemalistlere kızıp durduğuna bakmayın onlar da bu görüştedirler. Bütün liberaller, ulusalcılar, kimi sözde sosyalistler, renksizler de öyle… Akademisyenlerin doktora tezlerinin çoğu birbirinin kopyası bu tarz zırvalarla doludur.
Oysa Marksist biri toplumu, kapitalizmi, burjuvaziyi devletin yarattığını savunamaz. Savunursa Marksist değildir. Eğer illa bir öncelik aranacaksa tersi daha doğrudur: Devletten önce toplum vardı… Ya da burjuvazi devlet eliyle güçlendi… gibi. Aslında yazar “burjuvazi devletin bir uzantısı”/“maşası” derken, burjuvaziyi yaptığı bütün kötülüklerin sorumluluğundan kurtarıyor ve suçu “devlet” denen soyut, “sınıflar üstü”, “bürokratik” mahlûkatın üzerine yıkıyor. Önce devlet kurulurmuş, sonra da devlet sınıfını yaratırmış… Liberal bir masal bu.
“Bir sürü iş başarmış bir adam”
Başbakan Erdoğan hakkında ne düşünüyorsunuz sorusuna da şu cevabı veriyor:
“Erdoğan’ın zeki, yetenekli ve kendini iyi yetiştirmiş biri olduğunu söylemek isterim. Hakkını teslim etmek için, 2002’de iktidar olmuş ve hakikaten bir sürü iş başarmış bir adam var ortada. Ama uluslararası demokratik düzene uzak bir kökenden geliyor… Şerif Mardin’in deyimiyle folk İslam…Uluslararası demokrasinin klasiklerini okuyup da demokrasi konusunda görüş geliştirememiş. Buna bir de Pamuk Prenses masalında olduğu gibi aynalardan bir dekor kur, etrafında ‘senden güzeli yok’ diyen insanlar olsun. İşte oradan, o dekordan dünyaya bakan ‘tek adam’ var.”
“Madem o kadar beğeniyorsun al senin olsun kardeşim, eğit, danışmanı ol” falan diyesi geliyor insanın. Tayyip Erdoğan iyiymiş de çevresi iyi değilmiş. Demokrasinin klasiklerini iyice okuması lazımmış… Murat Belge gibi okumuş yazmış, Marksizmi bilen birinin söyleyeceği şey mi bunlar? Dedem de öyle derdi: “Bunlar hep bilmemekten oluyor evlat!” Buradaki derinlikli analizi şu iki şeye indirgenebilir: “Çevresi kötü”, “eğitim şart”… Bu kahvehane düzeyinde bir teşhis! Ne gerek var emperyalizm, neoliberalizm, “ılımlı İslam”, tekelci sermaye, sömürü, diktatörlük, sınıf mücadelesi… gibi kavramlara, sosyopolitik analizlere!…
“Eyvallah Tayyip Bey bu iş buraya kadar”
“O kadar insan yaralanıp kör olurken keşke hiçbir söylemeseydi, ortalığı daha karıştırmasaydı. Gezi olayları başladığında aldığı bu tavırla benim artık başbakandan hayırlı bir iş beklemem mümkün olmaktan çıktı… O insanlara karşı Erdoğan bu tavrı aldıysa o zaman da ‘Eyvallah Tayyip Bey bu iş buraya kadar’ deyip Akil İnsan’lardan da çekildim.”
2003’ten (öncesi bir tarafa) sonra bütün adımlarınla AKP iktidarını destekle, muhafazakâr-İslamcılarla omuz omuza devrimcilere yüklen, AKP’nin “burjuva demokratik devrim” yaptığını savun, adeta ideolojik hegemonyasının taşeronluğunu yap, ondan sonra işler çığırından çıkınca bir bahaneyle dön geri. Sanki bunlar hiç olmamış gibi, gel de M. Belge’nin “Ben ve benim gibiler, biz değişmedik… Değişen, Başbakan ve onu izleyen kitle” sözüne inan. Herkes gayet iyi biliyor ki Hasan Cemal, Altan kardeşler, Oral Çalışlar ve öteki liberaller kullanıldı, kullanıldı, sonra da kâğıt mendil gibi çöpe atıldı. “Akil İnsanlar”ın kullanılacağını herkes daha baştan bilip söylerken, M. Belge neden en son gün anlamıştır?
AKP iktidarının ilk yılları 12 Eylül faşizminin solu ezdiği, sınıf mücadelesinin durgun olduğu bir ortamda geçti. Güçlü direnişlerle karşılaşmayınca kendini yumuşak göstermeyi başardı. Buna rağmen protestoculara ilk defa saldırıyor değil. Ne gaz, ne TOMA, ne de polis terörü “Gezi”yle başladı. Öğrenciler, işçiler, protestocular, 1 Mayıs gösterileri, Kürtler bu ülkede on yıldır şiddete maruz kalıyorlar. Militarist güçler vurarak ya da işkenceyle onlarca insan öldürdüler. AKP hükümetinin emrindeki ordu tarafından dağlarda, şehirlerde kaç Kürt gerilla öldürüldüğünü (istatistiklere yansımayan ve açıklanmayan) hiç düşünmüş müdür acaba M. Belge? Roboski, Reyhanlı katliamları sırasında neden liberal-muhafazakar ittifakını bozmadı da, o kadar bekledi. Başbakanın bütün suçunu “Gezi” sırasında yaptıklarından ibaret göstermek onu savunmanın ve temize çıkarmanın en iyi yoludur.
Mesele başbakanın “sol” liberallere ihtiyacı kalmaması, atı alıp Üsküdar’ı geçmesiydi. Dolayısıyla “Eyvallah buraya kadar” diyen M. Belge değil, başbakan. Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.