BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, 28 Kasım 2012 tarihinde İspanya gezisinden dönerken gazetecilerin kendisine Suriye muhalefetinde beliren radikalleşme eğilimleriyle ilgili sorularından rahatsız olmuştu. “Radikal hareketlerden bahsediliyor” diyen bir gazeteciye “Saçma sapan bir şey…” diye çıkışmıştı Başbakan. Gazeteci “El Kaide’nin varlığından söz ediliyor” diyecek olmuştu ki, Erdoğan kestirip atmıştı: “El Kaide’nin Suriye’de esamisi okunmaz. Muhalefet neticeye varsın, […]
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, 28 Kasım 2012 tarihinde İspanya gezisinden dönerken gazetecilerin kendisine Suriye muhalefetinde beliren radikalleşme eğilimleriyle ilgili sorularından rahatsız olmuştu.
“Radikal hareketlerden bahsediliyor” diyen bir gazeteciye “Saçma sapan bir şey…” diye çıkışmıştı Başbakan.
Gazeteci “El Kaide’nin varlığından söz ediliyor” diyecek olmuştu ki, Erdoğan kestirip atmıştı:
“El Kaide’nin Suriye’de esamisi okunmaz. Muhalefet neticeye varsın, orada Kaide diye bir şey kalmaz”.
Erdoğan, Suriye’deki El Kaide varlığına ilişkin tartışmaları kısmen Beşar Esad’ın propagandası gibi görme eğilimindeydi o günlerde. Örneğin, geçen ocak ayında çıktığı Afrika gezisinde Esad’ı kastederek, “Karşısındakileri El Kaide veya terörist diye ifade etmek suretiyle hedef saptırmaktadır” diye konuşmuştu. (Gabon, 7 Ocak 2013)
* * *
Bu konuşmalardan dokuz-on ay sonra bugün arazide karşımıza çıkan tablo, El Kaide ve onunla aynı dalga boyunda olan El Nusra gibi köktendinci grupların Suriye’de önemli bir alan hâkimiyeti sağlamış oldukları, hatta sınırın bazı noktalarında Türkiye ile komşu hale geldikleri gerçeğidir.
Bunlardan “Irak ve Şam İslam Devleti” (IŞİD) adlı örgüt, iki hafta önce Kilis’in 6 kilometre karşısındaki Azaz kasabasını ele geçirdikten sonra Türkiye Öncüpınar Sınır Kapısı’nı kapatınca, Ankara’yı tehdit etmekten çekinmemiştir.
El Kaide ve uzantılarının bu şekilde güçlenmesi, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içindeki kısmen mutedil çizgideki dinci grupların ana muhalefet çatısından ayrılıp İslamcı bir şemsiye altında radikal örgütlerle kader birliğine girmeleriyle sonuçlanmıştır geçenlerde. Bu yönüyle cephedeki muhalefet Batı yanlıları ve köktendinciler olmak üzere ikiye bölünmüştür.
Ayrıca, El Kaide’cilerin YouTube’dan da girilip bakılabilecek kimi insanlık dışı uygulamaları uluslararası camiada Suriye muhalefetine verilen desteğin ciddi bir şekilde aşınmasına yol açıyor. Özetle, Suriye’de çözüm çabaları askeri seçenekten siyasi çerçeveye doğru kayarken, özellikle ülkenin kuzeyinde cepler halindeki geniş bir coğrafyanın ikinci bir Afganistan’a dönüşmek üzere olduğu gözleniyor.
* * *
Şu ironiye bakın ki, Türkiye, “Beşar Esad’ın düşmesi için her yol mubahtır” anlayışıyla bu grupların Suriye’ye geçişine ve başka faaliyetlerine uzun bir süre önemli kolaylıklar sağlamıştır.
Bu desteğin sorgulanmasına yol açan önemli bir kırılma, Başbakan Erdoğan’ın geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği Beyaz Saray ziyareti sırasında yaşanmıştır. Başkan Barack Obama, bu görüşmede Erdoğan’a radikal grupların Suriye’ye geçişine izin verilmemesi beklentisini açık bir şekilde hissettirmiştir. Erdoğan da Beyaz Saray’ın bahçesinde Obama ile varılan mutabakatı anlatırken “Suriye’nin terör örgütlerinin faaliyet sahası olmasının engellenmesi öncelikli olarak önem arz etmektedir” açıklamasını yapmıştı.
Bir diğer önemli kırılma, Somali’de 27 Temmuz tarihinde El Kaide bağlantılı El Şebab örgütünün Somali’nin başkenti Mogadişu’daki Türk Büyükelçiliği’ne düzenlediği saldırı oldu.
Bu gelişmelerden son dönemde hükümetin El Kaide karşıtı söyleminin de giderek sertleşmeye başladığını görüyoruz. Bu değişiklik, Batı dünyasında Türkiye’nin Suriye’de El Kaide’ye destek verdiği şeklindeki algının uç vermeye başladığı bir döneme denk geliyor.
* * *
Aslında Erdoğan, bu yöndeki söylemin ilk önemli işaretini 30 Ağustos’ta “aşırı uçların hepsine karşı olduğunu” vurgulayıp, El Nusra ve El Kaide’nin de adını geçirerek vermişti. Erdoğan, yine El Şebab’ın 21 Eylül’de Kenya’nın başkenti Nairobi’de 68 insanın ölümüne yol açan saldırısından sonra geçen hafta sonu Denizli’de sert bir açıklamada bulundu.
Ancak Erdoğan’ın önceki gün İstanbul’daki OECD toplantısında yaptığı şu açıklama, El Kaide konusunda son zamanlardaki en kuvvetli çıkışı olarak görülebilir:
“Buradan tüm dünyaya seslenmek istiyorum. Kaynağı, gerekçesi, yöntemi ne olursa olsun her türlü terör eylemini şiddetle kınıyorum. Masum insanlara, çocuklara, kadınlara yönelik saldırıların, onları öldürmenin, onlara zarar vermenin hiçbir inançta, hiçbir ideolojide, hiçbir anlayışta asla yeri yoktur, olamaz. Masumu, çocuğu öldüren şu anda işte komşumuz Suriye’de Esed’se en büyük zalim odur. Masumu, çocuğu öldüren şu veya bu örgütse, Esed’den hiçbir farkı yoktur. Adı Müslümanmış… Hayır, İslam’da terörist olamaz. İster El Kaide olsun, ister şu olsun, bu olsun… Bunların hepsini biz kınıyoruz, lanetliyoruz.”
Şimdi bütün mesele, sözel düzeyde alınan bu kuvvetli tutumların sahada, örneğin Türkiye-Suriye sınırında fiili olarak ne ölçüde hayata geçirilebileceği sorusunda karşımıza çıkıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.