Ah o memeler… Birilerinin yüreğini yerinden hoplatan… Aklını başından alıp şaşkına çeviren… Edepsiz. Günaha çağıran. Günahkar. Uçları sertleşip dikleşen, ayıp mayıp takmayan… Davetkar. Gizleyip, saklanamayan. Halaylarda, horonlarda, govendlerde, her adımda hop hop inip kalkan… Kendisi baş eğmeyip, karşısındakini dize getiren, boyun eğdiren mis kokulu balkonlar. Kadınlı erkekli hepimizin gözlerimizi alamadığımız günahkâr bir çift tepecik.Estetiğin ve hazzın toplaştığı, tüm kural ve yasakların kovulduğu çatallı çıkıntılar. Memelere düşkün olmayan kaç kişi var şu dünyada? Onların karşısında, onlar kadar dik durabilen kaç erkek? Kaç kadın? Memenin şanlı tarihi, ona karşı duramayıp sefilleşen nice kral, padişah, komutan,başkan, bakan, başbakan ve onun yardımcılarıyla dolu. Genellersek, cinsellik ve kadın bedeni peygamberden en sıradan erkeğe dek,erkekler sınıfının en zaaflı alanı oldu. Haliyle başta peygamberler olmak üzere ahlakçılara en çok eleştiri buradan geldi. Peygamberlerin dahi günaha girdikleri,kurallara uymadıkları alan cinsellik oldu. Kutsal kitaplar her ne kadar erkekleri kadınlardan “korumaya” çalışsa, şehvete karşı uyanık olmalarını öğütlese de, en çok öğüt alanların günaha teslim oldukları, aşk bağına girdikleri bilinen bir gerçek. Cinselliği günah kabul edip, onun kölesi olmuş bu erkekler için çifte tehdit mevcut:Arzu (karşı duramamak, yenilmek) ve nefret (ele geçirmek, sahip olmak, böylece iğdiş etmek). Ne yazık ki kaderlerine yenilmiş pehlivan ünvanı kazılmış bir kere. Dekolte politiktir! AKP’li Hüseyin Çelik’in dekolte üzerine söylediği sözlerin arka planında böyle bir ideoloji var. İçinde aynı zamanda zaafı, nefreti, arzuyu barındıran bu cinsiyetçi fikri yaşam biçimine müdahale kapsamında ele almak abartı olmaz. Zaten neden olduğu sonuçlar da ortada. Çelik’in bir tek lafıyla, hazır ol da bekleyen yandaş medyanın anında görev tamam refleksi genç sunucu Gözde Kansu’yu işinden etti. Hüseyin Çelik’in gelen tepkiler karşısında kendini savunup bu ifade özgürlüğüdür demesi de kendisini kurtarmaya yetmedi. Çünkü Çelik’in o söylemi ifade özgürlüğü değil, cinsiyetçi ve ayrımcı erkek söylemiydi. Bu söylem, ya da talimat bir kadının işinden olmasına neden oldu. Gözde Kansu,neyse ki kendisine yapılanlar karşısında sus pus olmadı. Dimdik ayakta durdu.Kişiliğini ezdirmedi. Bu, kadın mücadelesinin, bir kadında billurlaşmış haliydi. Gözde Kansu da ‘bir kadın kurban verildi’ diyerek yaşananları adeta özetlemiş oldu. Sunucusu olduğu programa onun yerine Murat Başoğlu gelmiş. Tesadüfe bakın ki,kadın sunucunun yerine gelen bir erkek! Bir taşla iki kuş: Kadın değil erkek, böylece dekolte riski de yok! Hoş, bu müdahale ile televizyonda çalışan kadınlar dekolte kontrolü kıskacına çoktan alındı. Hatta kontrole gerek kalmadan otokontrol devreye girecek. […]
Ah o memeler… Birilerinin yüreğini yerinden hoplatan… Aklını başından alıp şaşkına çeviren… Edepsiz. Günaha çağıran. Günahkar. Uçları sertleşip dikleşen, ayıp mayıp takmayan… Davetkar. Gizleyip, saklanamayan. Halaylarda, horonlarda, govendlerde, her adımda hop hop inip kalkan…
Kendisi baş eğmeyip, karşısındakini dize getiren, boyun eğdiren mis kokulu balkonlar.
Kadınlı erkekli hepimizin gözlerimizi alamadığımız günahkâr bir çift tepecik.Estetiğin ve hazzın toplaştığı, tüm kural ve yasakların kovulduğu çatallı çıkıntılar.
Memelere düşkün olmayan kaç kişi var şu dünyada? Onların karşısında, onlar kadar dik durabilen kaç erkek? Kaç kadın?
Memenin şanlı tarihi, ona karşı duramayıp sefilleşen nice kral, padişah, komutan,başkan, bakan, başbakan ve onun yardımcılarıyla dolu.
Genellersek, cinsellik ve kadın bedeni peygamberden en sıradan erkeğe dek,erkekler sınıfının en zaaflı alanı oldu. Haliyle başta peygamberler olmak üzere ahlakçılara en çok eleştiri buradan geldi. Peygamberlerin dahi günaha girdikleri,kurallara uymadıkları alan cinsellik oldu.
Kutsal kitaplar her ne kadar erkekleri kadınlardan “korumaya” çalışsa, şehvete karşı uyanık olmalarını öğütlese de, en çok öğüt alanların günaha teslim oldukları, aşk bağına girdikleri bilinen bir gerçek.
Cinselliği günah kabul edip, onun kölesi olmuş bu erkekler için çifte tehdit mevcut:Arzu (karşı duramamak, yenilmek) ve nefret (ele geçirmek, sahip olmak, böylece iğdiş etmek).
Ne yazık ki kaderlerine yenilmiş pehlivan ünvanı kazılmış bir kere.
Dekolte politiktir!
AKP’li Hüseyin Çelik’in dekolte üzerine söylediği sözlerin arka planında böyle bir ideoloji var. İçinde aynı zamanda zaafı, nefreti, arzuyu barındıran bu cinsiyetçi fikri yaşam biçimine müdahale kapsamında ele almak abartı olmaz. Zaten neden olduğu sonuçlar da ortada.
Çelik’in bir tek lafıyla, hazır ol da bekleyen yandaş medyanın anında görev tamam refleksi genç sunucu Gözde Kansu’yu işinden etti. Hüseyin Çelik’in gelen tepkiler karşısında kendini savunup bu ifade özgürlüğüdür demesi de kendisini kurtarmaya yetmedi. Çünkü Çelik’in o söylemi ifade özgürlüğü değil, cinsiyetçi ve ayrımcı erkek söylemiydi.
Bu söylem, ya da talimat bir kadının işinden olmasına neden oldu. Gözde Kansu,neyse ki kendisine yapılanlar karşısında sus pus olmadı. Dimdik ayakta durdu.Kişiliğini ezdirmedi. Bu, kadın mücadelesinin, bir kadında billurlaşmış haliydi.
Gözde Kansu da ‘bir kadın kurban verildi’ diyerek yaşananları adeta özetlemiş oldu.
Sunucusu olduğu programa onun yerine Murat Başoğlu gelmiş. Tesadüfe bakın ki,kadın sunucunun yerine gelen bir erkek!
Bir taşla iki kuş: Kadın değil erkek, böylece dekolte riski de yok! Hoş, bu müdahale ile televizyonda çalışan kadınlar dekolte kontrolü kıskacına çoktan alındı. Hatta kontrole gerek kalmadan otokontrol devreye girecek.
Bir de dekolte konusunda söyledikleri Hüseyin Çelik’in şahsi fikri olmasının çok ötesinde. Bu, AKP’nin fikri. Çünkü Hüseyin Çelik, AKP Genel Başkan Yardımcısı ve sözünün etkisi bu nedenle şahsi olmanın çok ötesinde.
Çelik’in açıklamasından birkaç gün sonra başbakanın başdanışmanı Yalçın Akdoğan “Şimdi bu tabi talihsiz bir olay. Ben burada Sayın Çelik’in sunucu bayanın işten çıkarılması için bir kastı olduğunu sanmıyorum. Sayın genel başkan yardımcımız başka bir bağlamda bu eleştiriyi yapıyor. İşten çıkarma tamamen kanalın inisiyatifidir” dese de söyledikleri eleştiri olmaktan ziyade zeytinyağı kıvamında bir açıklamadan öteye geçemiyor.
Kimsenin yaşam biçimine karışmadığını iddia eden AKP ve başbakan, nedense sık sık kadınların kıyafetleri hakkında aşağılayıcı konuşmaktan beis görmemekte.
Böyle müdahalelerle ideallerindeki kadını yaratabileceklerine inanıyorlar. Yaptıkları her uyarı ve müdahale ile toplumu kendi çizgileri içine sıkıştırıp, istedikleri kadın tipini, İslami muhafazakâr toplumsal biçimini yaratabileceklerine inanıyorlar.
Herkesin bir giyim kuşam kültürü, değerler silsilesi olduğuna inanmak istemiyorlar.
Memenin direnişi
Sanıyorlar ki korkutarak, yıldırarak, taciz ederek, yasaklayarak kazanabilecekler.Oysa bu topraklarda bir yüzyıldan uzun süredir örgütlü bir feminist mücadele sürmekte. Anneannelerimizden, hatta onların annelerinden devralınan mor, iğneli bir direnme hattımız var.
Bu hat bize direne direne kazanacağız diyor. Ne kadınlar baş eğer, ne dememeleri.
İnanan, inanmayan kadınlar dinin cinsiyetçi emirlerine kadınların itaat etmesi yerine, o dinin erkeklere nefsine hâkim ol öğretisini güçlendirmelerini talep etmekteler.
Demem o ki, memelerin direnişçi tarihi, dinlerin ve erkek egemenliğinin baskıcı tarihinden çok daha eski. Memelerin varlığı karşısında Ademgillerin kadın bedenini denetimi, sömürüsü dünkü çocuk sayılır. Çünkü meme, tanrılardan önce de vardı.Tanrılardan sonra da var olacak.
O nedenle Hüseyin Çelik ve iktidarı iz bırakamadan gider, tarihe baş eğdiremediği meme ve onun itaati ret eden, özgürlükçü mücadelesi kalır.
Ne İskender, ne Sezar, ne de Yavuz denetleyemedi kadın bedenini. Onların torunları da denetleyemeyecek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.