AKP’nin geleneksel tutucu “devlet partisi” kimliğin demokratik ve değişimci bir kimliğe evirilebileceğini varsaydık… Bu “ütopik bir beklenti” ya da bir “yanılsama” değildi.Ulusal ve uluslararası koşulları mevcuttu. Her şeyden önce “Arap Baharı”yla başlayan bir değişim süreci vardı. Ortadoğu değişiyordu. Eski otokratik, monarşik yapılar bir bir yıkılıyor, yeni politik durum ve tablolar ortaya çıkıyordu. Türkiye bu tablonun […]
AKP’nin geleneksel tutucu “devlet partisi” kimliğin demokratik ve değişimci bir kimliğe evirilebileceğini varsaydık…
Bu “ütopik bir beklenti” ya da bir “yanılsama” değildi.Ulusal ve uluslararası koşulları mevcuttu.
Her şeyden önce “Arap Baharı”yla başlayan bir değişim süreci vardı. Ortadoğu değişiyordu. Eski otokratik, monarşik yapılar bir bir yıkılıyor, yeni politik durum ve tablolar ortaya çıkıyordu.
Türkiye bu tablonun dışında değildi…
Ulus-devlet geleneğinden gelen yapılar tıkanmıştı. Değişim, sadece toplumsal bir sorun değil, aynı zamanda “rejim içi” bir sorundu. Şartlar, devlet olarak “küçülmeyi” ve “demokrasiye duyarlı hale gelmeyi” dayatıyordu.Bugüne kadar çözüme engel görülen militarist yapıların da eski direnci yoktu.
Kürt sorunu başta olmak üzere temel toplumsal sorunları devletçi anlayışla çözmek artık imkansızdı.
Ayrıca yüzde 51’lik gibi bir destek söz konusuydu.
Üstüne üstlük Öcalan, politik iklimi yumuşatmış; çözümün nesnel ve öznel şartlarını hazırlamıştı.
Kürt sonunu “ikinci aşamaya” taşımak muazzam bir eylemdi ve yeni Türkiye için devrimsel değerdeydi.
***
AKP bu devrimsel adımı karşılamak yerine iktidar hırsına yenik düştü ve geri çekildi…
Çözüm değil, seçim odaklı parti olmayı; değişim yerine geleneksel kalmayı yeğ tuttu.
Potansiyelini Türkiye’yi derinden etkileyen sorunların çözümü yerine iktidarını pekiştirme doğrultusunda kullanmaya başladı.Gövdesi büyürken, etkisi küçüldü. Sorunsal düşünen ve problemler karşısında olumlu tepkiler veren refleksleri köreldi. Böylece çözüm adına hazırladığı “paketler” de tarihsel değil, taktiksel anlamlar yüklenmiş oldu.
AKP hazırladığı son “paket” ile Öcalan’ın çözüm için oluşturduğu nesnel ve öznel şartlara müdahale etti.
Özellikle öznel (görüşmeler, zirveler, aktarımlar, müzakereler ve bunda sağlanan gelişmeler, oluşan yakınlıklar ve asgari kabuller vs.) düzeyi dağıtarak, böylece yeni bir seçim arifesinde devletçi-Ergenekoncu kanadın geliştirdiği “AKP-İmralı yakınlaşması/işbirliği” propagandasına kurban etti.Çözüm partisi değil, seçim partisi olduğunu, değişim için büyük aşamalar kat etme kudretinde olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.
***
AKP, kendi iktidarı döneminde gerçekleşen seçimlerde genellikle, Kürtleri tercihleri konusunda kontrpiyede bırakan, çelişki yaratan araç ve argümanlar kullandı.
Hep çözüme yatkınmış, istekliymiş gibi göründü. “Az biraz daha beklense, zaman tanınsa büyük adımlar atacak” algısı yarattı. “Evet ama yetmez” eğilimi en çok böylesi zamanlarda gelişti. Kürt siyasal güçlerini “çözüm karşıtı” ilan etti. Bir yandan siyasal operasyonlara hız verirken öte yandan manipülasyonlarla kuşku yarattı. BDP, HDK, DTK gibi yapılarda derin yarılmalar, politik çelişkiler ve çatışmalar varmış gibi yansıttı.
Yerel çelişkileri, kan davalarını; tarikat, cemaat gibi araçları kullanarak canlandırdı. Bu yolla Kürt siyasal güçlerinin sosyal politikalarda da başarısız olduğunu propaganda etti.
Daralan, yerinde yönetim/yerinde çözüm konularında pek de başarılı olmayan siyasi parti ve yerel yönetimlerinin pratiği objektif olarak karşı propagandayı besledi. Özellikle BDP ve BDP Belediyelerinin alternatif politika ve yönetim biçimlerini geliştiremeyişi AKP’nin sübjektif yönelimlerine geniş alan açtı.
***
AKP yerel seçimlere az bir zaman kala “seçim oyunu”na yenilerini katmış gibi…
“Demokratikleşme paketinin açıklandığı 30 Eylül’den bu yana BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın ortalıkta görünmediği, paketle ilgili bir değerlendirme yapmadığı; seçimlerden önce olağanüstü kongre istediği, bu talebinin reddedilmesi üzerine genel başkanlığı bırakacağı” haberleri bir anda üretildi!Hatta senaryo daha da zenginleştirildi: “Demirtaş, Baydemir yerine Diyarbakır belediye başkanlığına, Baydemir’de BDP Genel Başkanlığı’na talip…” dendi.Tabii inandırıcı olması için bir de ‘Balıkçı’ lakaplı spekülatör İlhami Işık’a başvurularak “doğrulandı”!
***
Bu ustaca planlanmış etkili bir oyun…
“Haber” ardından medya mensuplarının harekete geçmesi, tartıştırması da buna işaret…
Amaç kafa karıştırmak, bireyleri tartıştırmak, birini ötekiyle kıyaslamak, “iyi”, “kötü” diye ayırmak, böylece gruplaştırmak, cephelere, kesimlere ayırmak…
Komünleri bozmak…
Kurumu, yapıları, politikaları, hizmeti değil, bireyleri öne çıkarmak…Doğrusu zemini de yok değil.
BDP yatay örgütlenmeler/parçalar kolektifi olmayı başarmadıkça bu zemin olacak…
Genişlemedikçe, yönetim birimleri kendilerini alternatifsiz bıraktıkça iktidar bu zemini hep bulacak…
Ancak unutulan bir şey var, o da şu:
BDP kadro ve yöneticileri; yüzlerce, binlerce arkadaşı içerideyken… Savaş tezkeresi meclisten geçmişken… Suriye’deki kardeşleri ateş altındayken… “Çözüm paketi”, “seçim paketi”ne dönüşmüşken… İktidar, Kürtlere kaybettirmek için seçim sisteminde yeni arayışlara girmişken…Dahası “Tek vatan, tek dil, tek bayrak”, “Andımız”ın yerini almışken…
İktidar yarışına girecek kadar küçük, kendinden geçmiş, gelenekten kopmuş değildir/olamaz!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.