Suriye’deki kimyasal silahlar bağlamında, ABD ile Rusya arasında savaşı önleyebilecek bir anlaşma şekillenirken İran’ın yeni devlet başkanının açılımları bana geçen yıl ağustos ayında bir çarşamba yazımda kullandığım bu başlığı anımsattı. ABD ve Rusya, derken… İran ABD ve Rusya’nın sergilediği, Lübnanlı yazar Rami Khouri’nin deyimiyle çok başarılı “diplomatik tango” tüm dünyada ilgiyle izlenirken Obama’nın yeni İran Devlet Başkanı Ruhani’ye bir tebrik […]
Suriye’deki kimyasal silahlar bağlamında, ABD ile Rusya arasında savaşı önleyebilecek bir anlaşma şekillenirken İran’ın yeni devlet başkanının açılımları bana geçen yıl ağustos ayında bir çarşamba yazımda kullandığım bu başlığı anımsattı.
ABD ve Rusya, derken… İran
ABD ve Rusya’nın sergilediği, Lübnanlı yazar Rami Khouri’nin deyimiyle çok başarılı “diplomatik tango” tüm dünyada ilgiyle izlenirken Obama’nın yeni İran Devlet Başkanı Ruhani’ye bir tebrik mesajı gönderdiğini, sıcak, samimi bir teşekkür cevabı aldığını öğrendik. Bu haberi, İran’ın BM’de nükleer pazarlıklarını yürütmekle görevlendirilen Salehi’nin Uluslararası Enerji Ajansı’nın genel konferansındaki “Ben bu sorunu çözerek, İran dosyasını kapatmaya geldim” sözleri, dini lider Hamaney’in diplomasiye yeşil ışık yakan“kahraman esneklik” kavramı, devrim muhafızlarını siyasetten uzaklaştırma konusunda Ruhani’ye verdiği destek, Dışişleri Bakanı Zarif’in Musevi yeni yılını kutlayan Twitter mesajı, kimi önemli siyasi tutukluların serbest bırakılması izledi.
ABD ve Rusya arasındaki, Çin tarafından da olumlu karşılanan işbirliği kimin başarısı, bu “tangoda” başı kim çekiyor, bir sonuç üretir mi? İran samimi mi gibi “önemli” soruları, kuşkusuz önümüzdeki günlerde, haftalarda tartışmaya devam edeceğiz. Ancak Suriye krizindeki son gelişmelerin üzerinde, bunları“Büyük Ortadoğu” bölgesi içine oturtarak “uzun dönem” bağlamında düşünmeye çalışmakta da yarar var.
Şuradan başlayabiliriz: Marx kapitalizmin krizini analiz ederken sermayenin, krizin basıncıyla başka alanlara gitmeye (ihracat, sermaye ihracı vb.) yöneldiğini (kâr oranlarının düşme eğiliminin karşıt eğilimleri bölümünde) gösterir. Lenin, başka alanlara giden bu sermayenin önünü açan siyasi askeri müdahaleleri, açılan coğrafyalardaki, siyasi etkilerini (emperyalizm) tartışır. Marx giden sermayenin gittiği yerdeki dönüştürücü etkisinin özelliklerini tartışmaya sıra gelmeden öldü. Lenin de savaşın – devrimin basıncı altında, sermayenin gelişine neden olan kriz dinamiklerinin üzerinde durmadı.
David Harvey’in 1985’te yayımlanan “Sermayenin Jeopolitiği” başlıklı çalışmasında bu, biri ekonomiye, diğeri jeopolitiğe öncelik veren yaklaşımı birlikte düşünmeye yardımcı olacak araçları buluyoruz. Harvey, sermayenin kriz dinamiklerine, bu dinamiklerden mekâna kaçarak, değerlenme sürecini zamana yayarak korunma refleksine, bu arada hem bulunduğu hem de gittiği coğrafyayı kendine uygun bir biçimde yeniden düzenleme eğilimine ilişkin son derecede yararlı açılımlar sunuyor.
Yukarda kısaca aktardığım son gelişmeler beni BOP bölgesinde, bir süredirekonomik önceliklerin ağırlık kazanmaya başladığını (tabii ki jeopolitiğin sorunlarını unutmadan) düşündürdü.
‘BOP 1’den ‘BOP 2’ye
“Büyük Ortadoğu Projesi” 2001’den bu yana, ama özellikle Irak savaşı sırasında yoğun olarak tartıştığımız konu. BOP bir coğrafyayı hedef alıyor, buradaki doğal kaynaklara (enerji-emek), bu coğrafyanın, yükselen güçler açısından özel stratejik önemine, ABD’nin şiddet uygulama kapasitesini kanıtlamaya odaklanıyordu. Bu bağlamda birçok yorumcunun ileri sürdüğü gibi, bu bölgeyi yeniden düzenlemek ile yıkarak kontrollü istikrarsızlık altında tutmak eğilimleri aynı anda ilerliyordu.
Ben, Harvey’in teorik katkılarından hareketle, BOP’nin bölgeyi, kapitalizmin krizi içinde sermayeye bir mekâna kaçış alanı yaratacak biçimde yeniden düzenlenerek açmaya uygun, stratejik enerji kaynaklarına sahip bir coğrafya olarak tanımladığını düşünüyordum. Başkaları, İsrail’in güvenlik sorununu da göz önüne alarak büyük devletleri yıkan “kontrollü istikrasızlık”, askeri hâkimiyet yaklaşımının daha öncelikli olduğunu savunuyordu. Ama her iki durumda da jeopolitiğin önceliklerinin (kriz dinamiklerini unutmadan) başat olduğunu savunmak olanaklıydı.
“BOP-1”in var olan yapıları yıkmak, enerji kaynaklarına el koymak gibi girişimlerinden, Irak dağılırken “olur böyle şeyler” rahatlığından, “BOP-2”nin“kaos” korkusuna bir anda gelmedik. Afganistan ve Irak savaşlarının maliyeti, ABD’yi yalnızlaştıran başarısızlıkları, “devrimci İslamın” yükselişi, 2007 mali krizi bu geçişte etkili oldular.
İşbirliği mi – kolektif emperyalizm mi?
Arap isyanlarının etkilerini de değerlendiren daha ayrıntılı bir analizi bir başka yazıya bırakarak ekonominin gereksinimlerine öncelik veren mantığın ağırlık kazanmasına ilişkin beş etkenden söz edebiliriz.
1- Enerji jeopolitiğinde, kayagazı ve diğer yeni tekniklerin devreye girmesiyle, ABD açısından Ortadoğu’nun öneminin azalması. 2- Arap isyanlarının, yerel ekonomik ve doğal kaynaklar üzerine getirmeye başladığı ek basınçlar. 3- Suriye rejiminin yıkılarak, ülkenin kapitalizmle, Batı ile uyumsuz siyasal İslamın eline geçerek, bölgedeki Lübnan, Ürdün, Türkiye gibi önemli ekonomik alanların istikrarını bozacak bir “kaos” yaratma riski. 4- İran kapitalizmi, petrol rezervlerine rağmen kaynaklarının sınırına dayanmış durumda; sermaye birikiminin devam edebilmesi, toplumsal muhalefeti yumuşatabilmesi için acilen dış kaynağa, ihracat olanaklarına kavuşması gerekiyor. İran’da kapitalist sınıf acilen uluslararası sermayeyle bütünleşme olanaklarına kavuşmak istiyor. 5- Nihayet, dünya ekonomisinin yönetişim sorunlarını da anmamız gerekiyor: “Doha Raundu”nun sıkışmasına paralel hızla yaygınlaşan ikili anlaşmaların dünya pazarını parçalama, ekonomik rekabetin siyasi, hatta askeri alanlara sıçrama eğilimini engellemek için yeni ticari düzenlemelerin, yeni bir mali mimarinin, döviz sisteminin oluşması, hatta küresel ısınmayla, mücadelenin maliyetlerinin karşılanması için uluslararası işbirliği gerekiyor. Bu işbirliği, ABD’nin yeni dünya düzeninin, yükselen güçlerin taleplerine cevap verecek biçimde şekilleneceğini kabullenmesini gerektiriyor.
Suriye-İran platformunda başlayan “ABD-Rusya tangosu”, bu tangoyu kenardan izleyen Almanya, Çin gibi diğer güçlerin de onayıyla, yeni işbirliği, eşgüdüm olanaklarını gündeme getiriyor. Bu bağlamda bölgede kaosu, uluslararası kapitalizmle (ekonomik ve kültürel olarak), büyük güçlerin projeleriyle uyumsuz oyuncuların güçlenmesini engellemek, uyum sağlama yeteneğini kaybedenleri tasfiye etmek, kısacası uluslararası kapitalizme açık bir düzen kurmak önem kazanıyor.
Ancak, hemen barış ve istikrar fantezileri üretmeye başlamamakta yarar var. Birincisi, dünya ekonomisi yeniden düzenlenirken gelişmelerin bölge halklarının karşısına dayatma, belirlenme, uluslararası işbirliği adına kolektif emperyalizm olarak çıkma olasılığı çok yüksek. İkincisi, tarih bize büyük güçler arası işbirliklerinin, birer şiddet uygulama, ekonomik rekabete bağlıgüç yansıtma araçları olan devletler arasındaki siyasi, askeri rekabeti ortadan kaldırmadığını, kriz ortamında, hegemonya yokluğunda, geçici şekillenmeler olmaktan öteye geçemediğini gösteriyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.