KCK, Gerilla’nın Türkiye sınırları dışına çıkışının durdurulduğunu, AKP hükümetine barış ve demokratik çözüm sürecine uyum sağlamak üzere fırsat vermek amacıyla ateşkes konumunun sürdürüleceğini açıkladı. KCK’nin “paus” düğmesine basmasının Öcalan AKP görüşmelerindeki tıkanmanın bir sonucu olup olmadığını henüz bilmiyoruz. AKP hükümeti Kürt sorununun çözümüne ilişkin olarak atması beklenen demokratikleşme adımlarının hiçbirini atmayacağını ilan edeli çok oldu. […]
KCK, Gerilla’nın Türkiye sınırları dışına çıkışının durdurulduğunu, AKP hükümetine barış ve demokratik çözüm sürecine uyum sağlamak üzere fırsat vermek amacıyla ateşkes konumunun sürdürüleceğini açıkladı.
KCK’nin “paus” düğmesine basmasının Öcalan AKP görüşmelerindeki tıkanmanın bir sonucu olup olmadığını henüz bilmiyoruz. AKP hükümeti Kürt sorununun çözümüne ilişkin olarak atması beklenen demokratikleşme adımlarının hiçbirini atmayacağını ilan edeli çok oldu. Erdoğan “Anadilde eğitim, genel af, seçim barajında değişiklik, Öcalan’ın statüsünde değişiklik” olmayacağını Mayıs ayından bu yana tekrarlıyor. “Akil Adamlar” mutabakatının da uygulamada kötürüm edildiği biliniyor. Yani Sürecin Türkiye’deki Kürt sorununa ilişkin ayağının yürümediği ve yürümeyeceği, bir kaç ay içinde ortaya çıkmıştı.
Erdoğan işin başında sürecin “hiçbir şey vermeden ve almadan” yürütüleceğini ilan ettiğinde o zaman anlaşma ne üzerinden sorusu sorulmuştu. Bu sorunun yanıtı olabilecek iki gelişme ise Türkiye sınırlarının dışında ortaya çıkmıştı.
Birincisi, Suriye Kürdistanı Özerk Yönetimi’ne karşı Selefi kontra saldırılarını örgütlemeyi durdurmaksızın, PYD ile görüşmelere başlamakdı.
İkincisi ise, AKP hükümetinin, Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanmasına yönelik vetosunu geriye çekmesi oldu.
AKP hükümetinin, ABD önderliğindeki bir koalisyonla Suriye’ye askeri müdahalede bulunma girişimi, ikiyüzlü Batı Kürdistan mutabakatının üzerine taşıyamayacağı bir yük eklenmiş oldu.
Gerillanın çekilmesinin durdurulduğunun açıklandığı günlerde Ulusal Kongrenin de ertelenmesi, Ulusal Kongre ile Süreç arasındaki bağlantıyı ortaya koydu. Kongrenin ertelenme sebebi olarak gösterilen “delegasyonun dağılımı” sorunun odağında Batı Kürdistan bulunuyordu. Anlaşılan Kürt Ulusal Konferansı’na ilişkin mutabakat da Suriye Kürdistanı ile yakından ilgiliydi.
AKP iktidarını şu ya da bu şekilde Suriye’ye müdahalesinin odağında Batı Kürdistan’daki Kürt Özerk Yönetimi’nin bulunacağı endişesi, KCK’nin çekilmeyi durdurarak AKP’den gelecek hamleleri beklemeyi tercih etmesine neden olmuş olabilir. Ve yine, ABD’nin Suriye müdahalesinin kartların yeniden karılmasına da imkan sağlayacağını gören AKP hükümeti Kürt Ulusal Konferansı için zamanı erken bulmuş olabilir.
Tabii tersi de mümkün. PYD’nin Selefi çetelerini yenmekte olduğunu ve Türkiye’nin Suriye trenini yakalayamayacak bir biçimde kaçırdığını gören PKK de pazarlıkta elin kendisine geçtiğini hissederek eli yükseltmek üzere süreci durdurmuş olabilir.
Her ne şekilde olursa olsun, “barış ve demokratik çözüm süreci”nin sona eren ilk evresinde “olay Suriye’de geçiyordu”. Türkiye Suriye’de batağa saplandıkça süreç de batağa saplandı.
Çekilmenin durdurulmasının hemen ardından KCK’nin “kırmızı çizgi” olarak ilan ettiği “anadilde eğitim” talebine yönelik bir kitle kampanyası geliştirilmeye başlandı. Yani KCK, Batı Kürdistan’da elde ettiği konumu “cebine koydu” ve AKP ile uzlaşma zeminini Türkiye Kürdistanı merkezli olarak elden geçirmeye girişti. Kürt hareketinin bu hamlesiyle birlikte “Barış ve Demokratik Çözüm Süreci”nin bundan sonraki evresinin Türkiye Kürdistanı merkezli bir süreç haline gelmesi ciddi bir olasılıktır. Yani “Süreç sadede geliyor”.
Sürecin krize girmek üzere olduğunun hissedildiği günlerde hükümetin 1 Eylül’e kadar “Demokratikleşme Paketi”ne son şeklini vermiş olacağı yolundaki haberler, hükümet cephesinden el altından yayılmış ancak krizin derinleşmesiyle birlikte “uyutulmuştu”. KCK’nin gerillanın çekilmesini durdurduğunu açıklamasıyla birlikte, Anayasa çalışmalarının hızlandığı, Erdoğan’ın kısa sürede pakete son biçimini kazandıracak çalışmayı yapacağı söylenmeye başladı. Son olarak 11 Eylül’de açıklanması beklenen pakete nihai biçiminin verilmesi 13 Eylül’e ertelenirken, açıklanması da “Başbakan’ın uygun göreceği bir zamana” bırakıldı. Yani hükümet de artık sürecin ağırlık merkezinin Türkiye’deki Kürt sorununa kaymış olduğunu zımnen kabul etmiş durumda. Müzakere sürecinin içeriğine ilişkin bu gelişmeyle birlikte, müzakerenin taraflarının da değişmesi, Öcalan’ın yerini PKK’nin, MİT’in yerini de doğrudan doğruya AKP hükümetinin almasına neden olabilecektir.
Sürecin sadede gelmesi, yani Türkiye’deki Kürt sorununun sürecin merkezine oturması, uzun süredir şikayet edilen “kapalı kapılar ardında ve yukarıdan pazarlık” halinin en azından Kürt hareketi nezdinde sonuna gelinmesine sebep olacaktır. Taraflar arasındaki tartışması açık yürütülen bir “demokrasi paketi”nin, beklendiği üzere patak veren Eylül isyanıyla reaksiyona girmesi ise kaçınılmaz olacaktır.
Diplomatik yoğunlaşma nedeniyle Haziran İsyanı’nı “ıskalayan” Kürt hareketinin, “Eylül İsyanı”na bigane kalabilmesi artık oldukça güç.
12 Eylül 2013
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.