Rojava’da, devrim sürecinin başlamasıyla birlikte toplumsal alanlarda adeta seferlik yaşanıyor. Yaşamın her alanında devrimin inşa süreci Demokratik Özerklik şiarıyla devam ederken bugün Rojava devriminin yürütücülüğünü ise kadınlar üstlenmiş durumda. Rojava’da birçok kurumda eşbaşkanlık sistemi yürürlükte olsa da kadın ağırlığı hemen her alanda gözle görülür düzeyde. Mesela son göçlerle birlikte nüfusu bir milyonu aşan Efrin’de, kent […]
Rojava’da, devrim sürecinin başlamasıyla birlikte toplumsal alanlarda adeta seferlik yaşanıyor. Yaşamın her alanında devrimin inşa süreci Demokratik Özerklik şiarıyla devam ederken bugün Rojava devriminin yürütücülüğünü ise kadınlar üstlenmiş durumda.
Rojava’da birçok kurumda eşbaşkanlık sistemi yürürlükte olsa da kadın ağırlığı hemen her alanda gözle görülür düzeyde. Mesela son göçlerle birlikte nüfusu bir milyonu aşan Efrin’de, kent yönetiminin yüzde 65’ı kadınlardan oluşuyor. Sivil yönetim alanlarının yanı sıra bir başka zorlu alan olan halk savunma alanında ise tarihi bir gelişme, bir farklılık yaşanıyor. Dikkat çeken bu farklılık, halk savunma gücü olan YPG ile birlikte savunma alanında yerini alan kadın savaşçıların özgün yapılanması olan Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) yani ‘Kadın Taburları’ …
Devrim sürecinden önce gizli örgütlenmeyle kurulan ve devrim sürecine girilmesiyle birlikte varlığını resmen ilan ederek halk savunmasını fiilen üstlenen YPG’den bağımsız şekilde askeri bir yapılanma olan Kadın Taburları, son dönemde kent savunmasında, çetelere yaptığı askeri operasyonlarla, cephe savaşı pratiğiyle gündemde. Mevcut yapısıyla dünyada bir başka örneği bulunmayan, her kademesi kadın savaşçılardan oluşan Kadın Taburları, dünya medyasının da dikkatini çekmeye başladı. Birçok uluslararası haber ajansı Rojava’ya gelerek bu konuda haberler yaptı.
Peki ‘Kadın Taburları’ nedir, nasıl bir yapılanmadır, işlevi nedir, neden böyle bir yapılanmaya ihtiyaç duyuldu? Tüm bu sorulara cevap bulabilmek için günlerce YPJ yetkililerini, komutan ve savaşçılarını dinledik, karargah, tabur ve savaştıkları mevzilerde çalışmalarını gözlemleme imkanı bulduk.
Rojava’da halk savunma gücü olarak ilk YPG kuruldu ve yapısında hem kadın hem erkek savaşçılar bulunan karma bir yapıya sahipti.
Kadın savaşçıların katılımı hızla artınca 5 Mart 2013 tarihinde ‘Şehit Ruken Taburu’ adıyla ilk kadın taburu Efrin’de kuruldu. Ardından da diğer kentlerin kadın taburları geldi. Şimdi Efrin’de tabur sayısı ikiye çıkmış durumda. Nihai hedef; Rojava’da devrimin başarılı sonuçlanmasıyla birlikte özgün kadın ordusu kurmak.
YPJ’nin, Rojava’nın tüm kentlerinde taburları ve tüm ilçe ve nahiyelerinde irtibat ve örgütlenme faaliyetleri bulunmakta. Kadın savaşçı sayısı tam olarak belirtilmese de binlerle ifade ediliyor.
Kadın savaşçıların yaş ortalaması 19-20. Savaşçıların büyük çoğunluğu Kürt kadın savaşçılardan oluşuyor ancak Ermeni, Arap gibi diğer milletlerden de kadın savaşçıların katılımı söz konusu. YPG’ye her yaş grubundan katılım olurken YPJ’ye katılım ağırlıklı olarak genç kadınlardan oluşuyor. Büyük kesimi 20 yaş civarında. Ancak 20 yaş üstünde olanlar da var. Evli ve çocuk sahibi olup YPJ’ye katılmak isteyenler olsa da bazı örnekler hariç, çocukların ve aile yapısının korunması nedeniyle kabul edilmiyorlar. Kabul gören katılımlar ise öğrenciler, işsizler, ev emekçisi kadınlar.
YPG ile aralarında ast-üst ilişkisi yok. Ana karargahları, çalışma sistemleri aynı fakat askeri yapısı ve taburları ayrı.
Peki kadın savaşçılar nasıl bir eğitime tabi tutuluyor?
Bu konuda YPJ Genel Komutanı Axin Nucan şunları söylüyor: ‘Kadınlar YPJ’ye tam katılımdan önce 20 günlük bir YPG eğitimi görüyorlar. Bu kısa eğitimden sonra tümden katılmak isteyenler çok sıkı eğitimlere tabi tutuluyor. Bu eğitimlerde siyasi ve askeri eğitimlerin yanı sıra kadın tarihi ve toplumsal cinsiyet üzerine bir eğitim de veriliyor. Eğitim süreçleri tamamlanıp görev dağılımı yapılan taburlarda eğitim hali devam ediyor.
Eğitimlerde en çok önem verilen ve kadın savaşçıların da en çok üzerinde durduğu temel nokta ise kadın bilincinin geliştirilmesi. Genel Komutan Nucan da bu konuya dikkat çekerek şöyle diyor: ‘Özgün kadın eğitimi… Kadının yaşamı zenginleştirme imkanı bırakılmamıştır. Bu eğitimin temel sebebi kadının kendini tanıması, hayatın her alanında varolma, irade ve güven geliştirmesidir. YPG ve YPJ örgütlenmeleri yenidir. YPJ de YPG ile paralel olarak geliştirildi ve güçlendirildi. Yaşamın her alanında olduğu gibi askeri alanda da kadın bir güç olarak var olacaktır, yer alacaktır. Bu, kadına özgü bir güçtür artık. Askeri olarak tamamen kadın gücüne, özgünlüğüne dayalı bir gücüz. En hafif silahtan en ağır silaha kadar her silahı kullanıyoruz. Şu anda yakın dövüş sanatlarından tutun da tank gibi ağır silahların eğitimine kadar her türlü eğitim verilerek uzmanlaştırılıyor kadın savaşçılarımız. Başkan Apo’nun da dediği gibi ‘başka bir dünya mümkündür’. Erkeğin bize dayattığı kader bizim kaderimiz olamaz. Bizim yapımız, bize katılan her kadın kendini bu yapıda kendini ifade edebileceği bir yapıdır. Yapımız yeni ve farklı olduğu için dikkat çekiyor. Halkın büyük sevgisi, saygısı var yapımıza karşı. Bazıları bizi görünce sevinçten ağlıyor’
Ve savaşın acı gerçeği: can kayıpları. YPJ’nin savaşarak yaşamını yitiren ilk savaşçısı ise Berivan isimli kadın savaşçı olmuş.
Bu konuyu sorunca komutan Nucan’ın gözleri doluyor. Belli ki bu kayıptan dolayı çok üzgündü.
Ve onun hikayesini bizimle paylaşıyor: ‘Bizim ilk şehidimiz Heval Berivan’dır. Burada her kadın acı çeker. Berivan arkadaş bir çocuk annesiydi. Kocasında büyük zulüm görmüştü. Çok acı çekmişti. Zorla evlendirilmişti. Orada kalıp aynı acıyı çekmeyi kabullenmediği için başka çare aramıştı ve YPJ’ye katılmakta bulmuştu kurtuluşu. Acı dolu kapkara bir oda düşünün, odanın bir yerinde küçük bir ışık hüzmesi var. Böyle bir durumda bazı insanlar o ışıktan korkar, yaklaşmaz. Bazıları ise o ışığa doğru inatla gider ve kurtulmayı başarır. İşte Berivan arkadaş da kapkaranlık dünyasında bu ışık hüzmesine inatla, tutkuyla yürüdü ve o karanlıktan kurtuldu. YPJ’de bir özgürlük savaşçı olarak var olmayı başardı. Ülkesi, halkı, ülkesinin kadınlarının özgürleşmesi için savaştı ve bu uğurda ilk olarak şehit düşerek bizim tarihimize adını bir daha silinmeyecek şekilde onurla yazdırdı’
İlk kadın taburu: Şehit Ruken taburu
İlk kadın taburu olan Şehit Ruken Taburu, Efrin ile Halep arasında bulunan Şérewa bölgesinde bulunmakta. Bizim ziyaret ettiğimiz günlerde karşıdan konuşlanan çete gruplarının saldırıları devam ediyordu. Tabur komutanı Zozan Deniz. Komutan Deniz’in aktardığına göre 25 günden beri aralıklarla çatışma devam ediyor. Karşıdaki saldırı grubunun bir savaş taktiği, sistemi bulunmadığı için rastgele saldırıda bulunduklarını ve saldırganların çok sayıda kayıp vererek geri çekilmek zorunda kaldığını söylüyor.
Zozan Deniz’e göre Rojava devriminin geleceğini, gidişatını belirleyecek olan kadınlardır. Kadınların öncülüğü olmasaydı, kadınlar desteklemeseydi devrim belki de bu kadar ilerlemezdi.
Kadın taburları oluşturma ihtiyacının nereden doğduğunu soruyoruz.
Şöyle açıklıyor komutan Deniz: ‘Toplum içerisinde, hele de Kürt toplumu içerisinde kadın kendisine güvenmiyor. Toplum da kadına güvenmiyor. Kadın, karma ortamlarda genelde erkeğin gölgesinde kendini var edebiliyor. Ancak, kadın tek başına olduğunda kendi gücüyle ayakta kalmayı da çok iyi başarıyor. Kadınlardan oluşan özgün yerlerde kadınların duruşu farklı, genel ortamlarda farklı oluyor. ‘Bir sorun olursa, erkekler yapar’ algısı var. Bunu yıkmamız gerekliydi. Savaşta da elimizden geldiğince özgünlüğü korumaya çalışıyoruz. Savaş tarzımız aynı. Ancak kadınlar, ayrıntılara daha çok dikkat ediyor. Örneğin şu an bulunduğumuz alanda da kadınların bulunduğu mevzilere daha çok güveniyoruz. Toplumun bu konuda algısı da öyle. Kadınların duyarlılığı, hassasiyeti, toplumda bu anlamda bir güven de yaratıyor. Erkeklerin kendine olan aşırı güveni rahatlık getirebiliyor ancak bu rahatlık birçok yerde kaybettirebiliyor. Hele savaş ortamında sonuçları çok ağır olabiliyor. Şu an bulunduğumuz Şérewa’da bu alanın yarısı YPJ’nin elindedir. En önemli mevzilerde kadın arkadaşlar bulunuyor’
Peki Kürt halkının kadın taburlarına yaklaşımı nasıl?
‘Ailelerin çok özel bir ilgisi ve desteği var kadın taburuna’ diyor komutan Zozan Deniz ve devam ediyor: ‘Aileler, YPG’ye katılan çocuklarının özgün tabura geçtiğine daha çok seviniyorlar. Kendi araçlarımız ve bayraklarımızla Efrin’e gittiğimizde halkın büyük bir sevgisiyle karşılaşıyoruz. Gören ayağa kalkıp selamlıyor, slogan atıyor, el sallıyor. Şoförlerimiz de kadın. Bu başka bir yer için çok normal olabilir. Ama araçları kadınların kullanması bile Afrin’de günlerce konuşuldu, heyecanlandı. Halk görüyor, arabayı süren kadın, doçkayı kullanan kadın. Tüm bunlar onları etkiliyor. Bu etkilenme düzeyi, YPG’ye, karma ortamlara göre 10 kat daha fazladır. Genç kadınların katılımını etkiliyor ve kadınların katılımı giderek yükseliyor. Yaklaşık 25 gün önce, bu mevzilerde savaş oldu ve 3 arkadaşımız şehit düştü. Bu savaşın ardından kadınların katılım hızla arttı’
Son dönemde kadın savaşçıların katılım sayısı erkek savaşçıları geçtiğini birçok yerde duymuştuk. Bu konuyu soruyoruz komutan Deniz’e. Duyduklarımızı doğruluyor: ‘Şimdi yeni savaşçıların eğitimleri var. 10 erkek varsa devrelerde, 20 de kadın var. Kadınlar, genellikle kendini tanımlama üzerinden geliyor. Şu anki toplumda yaşayamayacaklarını görüyorlar. Hele hele kadınlar için daha kötü. Tel Aran’da kadınlara olan yaklaşımı gördüler. Cihadçı çeteler, girdiği bölgelerde kadınlara özel olarak yöneldi. Onları çırılçıplak soyarak sokaklara attı. Tecavüzler yaşandı. Kadınlar, kendilerini savunmazlarsa, ne ile karşılaşacaklarını gördüler. Öldürülecekler, kesilecekler, tecavüze maruz kalacaklar, bedenleri satılacak. Bunu gördüler. Sadece kendileri değil, tüm toplumun tehlikeli altında olduğunu gördüler. Erkekler kaçarken, kadınlar, kaçmak yerine savaşmayı tercih ettiler. Buradan kaçan erkek sayısı çok fazla. Ama kadınlar gitmiyor, kalıyor. Bu nedenle diyoruz ki: Rojava’yı kurtaracak olan kadınlardır. Bu gerçekten hareketle kadınların katılımını güçlendirmeye çalışıyoruz. Bu devrim başarıya ulaşmazsa kadınlar ve toplum için bir gelecek olmayacaktır. Kadınlar bunu çok iyi anladı. Kadınların katılımı yükseldi. Toplumun kadına bakış açısında büyük bir değişiklik var. Kadının kabul edilebilirliğini artırdı. Tamamen değişmedi elbette. Hala bazı ilçelerde feodal kültür nedeniyle çocuklarının katılımını engelleyenler var. Ama kadın taburunu görünce, bu kültürden kopuş için adım atıyor’
Bugün Rojava devrimine baktığımızda aynı zamanda bir kadın devrimini de görüyoruz. Kadın olmasaydı, Rojava devriminin neyi eksik olurdu? Komutan Deniz kadınların bu devrime katkısını ise şu sözlerle anlatıyor: ‘Kadınlar olmasaydı, bu devrimin çok önemli bir parçası olmayacaktı. Devrimin geleceğini, gidişatını belirleyecek olan da kadınlar. Kadınların öncülüğü olmasaydı, kadınlar desteklemeseydi devrim bu kadar ilerlemezdi. Törenlerden meclislere, akademilerden savunmaya kadar her alanda öncülük kadınlarda. Kadınların bu devrime katılımı ne kadar güçlü olursa, devrim o kadar güçlenecektir. Zayıflarsa, zayıflayacaktır. Her kadına kendi koşullarına, düzeyine göre devrime katılma zemini yaratmaya çalışıyoruz. Savunma sistemine katılamıyorsa, mecliste çalışabilir örneğin. Birçok mekanizma var. Örneğin mevzilerde savaştayken, anneler yemeklerle kilometrelerce yol geldiler. Bu da çok önemli. Burada şu anda bir tarih yazılıyor ve kadınlar bir biçimde bu tarihin içinde yer alıyorlar. Büyük fedakârlık gösteriyor. Bazı aileler, 5 kız çocuğunu YPJ’ye gönderiyor. Bu bir anne için çok büyük bir fedakârlıktır. Sorumluluğu çok büyük. Bizim gördüklerimiz, yaşadıklarımız çok ağır. Ve bir halkın geleceğinin sorumluluğu üzerimizde. Bu nedenle daha çok şey yapmak istiyorsun. Kendi adıma şöyle düşünüyorum; bu devrim, başarıya ulaşmazsa, adımız tarihe kara harflerle geçecek’
Peki Rojava devriminin başarısı için şu anda neye ihtiyacı var?
Şöyle devam ediyor komutan Zozan Deniz: ‘Halkın daha da bilinçlenmesine. Devrime olan büyük desteğin yanında, halkta biraz rahatlık da var. Bunu değiştirmemiz gerek. İçinde bulunduğumuz an Kürtler için varlık yokluk savaşıdır. Rojava kazanırsa, tüm Kürtler kazanacak. Bunu çok iyi anlamak gerekiyor. O nedenle, sadece Rojava’dan değil, diğer parçalardan da katılımın çok güçlü olması gerekiyor. Kuzey’deki Kürt gençleri de YPG’ye katılmalı. Halkın, yürüyüşler, mitingler şeklinde kitlesel desteğinin olması gerekiyor. Rojava’nın Kuzey halkının desteğine çok ihtiyacı var. Halk fedakârlığa hazır. Aylardır Rojava’da insanlar elektriksiz. Elektrik olmayınca, su sorunu yaşanıyor. Afrin coğrafi olarak çemberdedir. Halk, yaklaşık bir ay ekmek görmedi. Bu anlamda dıştan gelebilecek destek halk için önemlidir. Bunun yanı sıra, kadınlar arasındaki dayanışma güçlendirilmeli. Buradaki annelere, Kuzey’deki anneler destek sunmalı. Burada insanların yaşadıkları dünya gündemine taşınmalı. Kuzey’deki kadınlar, Rojavalı kadınlara yanlarında olduklarını hissettirmeli’
Kadın savaşçılar anlatıyor
Komutanların yanı sıra bir çok kadın savaşçıyla da görüştük. Onları bu tercihi yapmaya iten etkenler nelerdir, amaçları nedir, aldıkları eğitimle nasıl bir değişim dönüşüm yaşadılar, Rojava’nın geleceği hakkındaki görüşleri… İşte o kadın savaşçıların anlattıkları:
Avesta Cotkar (22): Efrin’liyim. Bir yıldır YPJ’deyim. 2011’de Suriye’de olaylar başladığında ben Halep’te okul okuyordum. O dönem Kürt gençlerinin çalışmalarıyla tanıştım. 3 çocuklu bir aileydik. Kardeşimle biz olaylara kayıtsız kalamadık ve birlikte gençlik hareketine katıldık. Gençlik hareketindeyken aslında tam olarak hiçbir şeyin farkında değildik. Politik olarak ne olduğunun, olayların yaşamımızı nasıl etkileyeceğini ve bundan sonra nasıl yaşayacağımızı bilemiyorduk. Gençlik hareketinde bir süre aktif çalıştıktan sonra artık YPG’ye katılma kararı aldım. Ailem önce karşı çıktı ama onları ikna ettim ve razı oldular, beni desteklediler de. Benden sonra kardeşim de katıldı.
Önce dört aylık eğitim gördüm. Eğitime girmeden önceki halimle eğitimden sonraki halim arasındaki farkı çok net olarak artık görebiliyordum. Eğitimden sonra olaylara bakışım, bilincim, düşünce yapım, algılamam tamamen değişti. Artık kendimi çok farklı hissediyordum. Herşeyin farkına vardığımı düşünüyordum. Artık neler yaşandığını ve bundan sonra nasıl hareket etmem gerektiğini çok iyi anlamıştım. Olayları algılayışım ve değerlendirmem açısından bambaşka biri olarak kendimdeki farkı görebiliyordum. Kısacası mantalitem değişmişti. Tabii kendimi ifade etmem biçimim, üslubum da tamamen değişti.
Bu eğitimde beni değiştirip dönüştürenlerin başında, birinci olarak başkan Apo’nun kadın üzerine tezleri ve ikinci olarak da kadın tarihini okuyup öğrenmem gelir. Kadının tarihini okuduktan sonra önder Apo’nun kadın özgürlüğü üzerine olan perspektiflerini okumam fikirsel olarak dönüşümümü tamamladı. Şimdiye kadar toplumun kadına biçtiği rolün aksine başkanın kadına biçtiği rol tamamen kadının özgürlüğü temelindeydi. Yaşamın her alanında kadının özgürce, kendi iradesiyle yer alması gerektiğini önermesi, bizim için yol ışığı oldu. Şuanda da, bir savaşçı olarak o ışık doğrultusunda hareket ediyorum.
Rojava’da devrimin ilk döneminde kadının katılımı çok az sayıdaydı. Katılımın az olmasının sebebi; Kürt toplumunun kadına bakışıyla alakalı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü şimdiye kadar toplumsal alanda kadının varlığı olmamıştı. Sanki kadın hiç ‘yoktu’. Bu anlamda YPG’ye ilk katılan kadınlar büyük bir cesaretle, sonradan katılan bizlere yol gösterdikleri gibi aynı zamanda tabuları da yıkan müthiş bir iş başardılar. Devrimin kadınlarla daha güçlü gerçekleşebileceğini gösterdiler. Adeta tarih yazdılar ilk katılanlar. Bizim toplumumuzda kadında inanç yoktu. Açıkçası bu inançsızlık sadece bizim erkeklerde değil şimdiye kadar evden dışarıya adımı atmayan bizim kadınlarımızda da vardı. Nasıl olur da kadın eline silah alıp savaşabilir ki? Nasıl olur da kadın erkeksiz, tek başına savaşacak ki? Kendini nasıl savunabilir ki? Toplumdaki geçerli mantık buydu! Binbir bahane sayarlardı. Kısacası kadın tek başına bir şey başaramazdı bu mantığa göre.
İlk katılımlarla Rojava devriminde kadının özgürleşme devrimi de yaşanmaya başladı aslında. İki devrim paralel şekilde ilerlemeye, büyümeye devam etti, ediyor. Katılan herkes, en başta biz kadınlara olmak üzere tüm topluma kadının başarabileceğini kanıtladı. İlk kadın şehitlerimizden sonra büyük katılımlar yaşandı YPJ’ye. Gördüler ki kadınlar savaşıyor ve şehit düşüyor. Sonrası devam etti, katılımlar hızla artıyordu ve artık ‘Kadın Taburları’ kurulmaya kadar vardı. Artık devrimde ‘kadın’ olarak ‘erkek’lerin arkasında değil de, erkek yoldaşlarımızla yan yana, omuz omuza yürümeye başladık. Devrim artık kadının omuzundaydı.
Törenlerde, merasimlerde, yolda ya da cepheye giderken şehir merkezlerinde geçişimizde halk bize büyük sevgi gösterilerinde bulunuyor. Bizi görür görmez alkışlıyorlar, el sallıyorlar, tokalaşıyorlar, yaşlı kadınlar gelip sarılıp öpüyorlar. Bizi görünce çok mutlu oluyorlar, ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Ve en önemlisi artık saygı gösteriyorlar. Artık bizim, onlar için savaşabileceğimizi ve başarabileceğimizi gördüler. Bu sebepten büyük saygı gösteriyorlar.
Benim için gelecek planım şudur: Öncelikle Rojava devriminin başarıyla sonuçlanması için son ana kadar savaşmak. Bu, kendi ülkeme, halkıma, önderime karşı tarihsel sorumluluğumdur, görevimdir. Rojava devrimi tamamlandığında tek isteğim var; gidip özgür Kurdistan dağlarında yaşamak. Herkesin bir hayali var, benim hayalim de budur.
Zilan Cudi (25): Kobani’liyim. 6 aydır YPJ görev yapıyorum. YPJ’ye katılmadan önce evde oturuyordum. Yani halk tabiriyle ‘ev kızı’ydım. Devrim başlayınca binlerce Kürt genci gibi ben de savaşmaya karar verdim. Doğrusunu söylemek gerekirse intikam duygusuyla savaşçı olmaya karar verdim. Baas rejimi başta babam olmak üzere bütün aileme çok zulüm yaptı. Bu duyguyla gelip katıldım. Siyasi ve askeri eğitimler aldım. Bugün bir savaşçıda olması gereken donanıma sahibim. Her türlü silahı kullanabiliyorum. Bugün dönüp baktığımda şunu görüyorum; şuanda halkımızın kazandığı kazanımlar kişisel intikamımızdan daha önemlidir. Belki kişisel intikam için gelip katıldım ama eğitimler sonucu artık çok farklı bir düşüncedeyim. Önemli olan ülkemin, halkımın intikamıdır, kazanımıdır. Bu halk kazanımlara sahipse bugün demek ki intikamımı almışım demektir.
Bir kadın olarak savaşmak zor mu geliyor? Hayır gelmiyor. Erkeğin savaşta yaptığı herşeyi ben de yapıyorum. Bu anlamda zorlanmıyorum. Bir erkek savaşçı ile bir kadın savaşçı arasında ne gibi fark olabilir ki? Erkek de mevzide 15 saat aralıksız savaşıyor, ben de savaşıyorum. Aynı silah kullanıyoruz. Ben daha hafif olanı kullanmıyorum ki!
Şuanda tek düşüncem başarmak! Savaşarak devrimi sonuca ulaştırmak, bunu yaparken aynı zamanda kadının özgürlüğünü de başarmak.
Şimdilik toplumun geneliyle aramızdaki düşünce farkı nedir? Farkımız biz kadın özgünlüğünün, kadın hakikatının, gücünün farkındayız. Bir gün tüm toplum da bu düşüncede birleşecek. Toplumdaki sıradan bir kadın sadece ‘yaşar’. Ama düşünerek, hissederek yaşamaz. Sadece yaşamak için yaşar. Ama biz kadın savaşçılar olarak yaşarken bir temel felsefemiz de var. Kadının güzelliğini, özgünlüğünü fark etme, kendine ait gücü ve bu güçle yaşama iradesi ortaya koyma felsefesine sahibiz artık.
Viyan Soran (17): Efrin’liyim. YPJ için 3 aylık eğitimimi daha yeni bitirdim ve on gün önce bu taburda görev almaya başladım. Suriye’de ilk olaylar başladığında 15 yaşındaydım. Olaylar başlayınca okulumuz kapandı ve olaylar yavaş yavaş bizi etkilemeye başladı. Olaylarla birlikte Kürt gençleri de siyasi çalışmalara başlamıştı. Ben de onların yanına gidip gelmeye başladım. O çalışmalarda Kürt gençlerinin, rejimin sistemini sorgulamaya ve o sistemden çıkış yollarını aramaya başladıklarını gördüm. Olaylar hızla gelişiyordu. Biz çocuktuk. 15 yaşındaki bir çocuk hangi sistemi ve nasıl sorgulayabilir ki? Ama şartlar bizim bir an önce büyümemizi dayatıyordu. Olaylar hızla büyüyordu, biz de olaylarla birlikte hızla büyüdük. Bizden büyük insanlar vardı. Tabii onlardan çok etkileniyorduk. Hep onlara ‘Apocu’ diyorlardı. Bizim üzerimizde büyük tesirleri vardı. Onlar ne yapsa nerdeyse biz gençler de onlar gibi davranıyorduk. O ara YPG’nin kurulduğunu, gizli örgütlenmeye gittiğini öğrendim. Hemen gidip onlara katıldım. Bir süre siyasi ve askeri eğitim aldım. Bu senenin Mart ayında ise YPJ konferansı oldu ve ben de katıldım. Daha sonra YPG’den ayrılıp YPJ’ye katıldım. Neden YPJ’ye katıldım? Kadının özgürlüğü için. Çünkü kadının özgürlüğünü ancak kadınların gerçekleştirebileceğine inanıyorum. Bir yandan ülkemiz, halkımız için savaşırken bir yandan da kadının özgürlüğünün savaşını veriyoruz. Artık bu savaşta kadınca yöntemler olacaktır.
Bence bu devrim, ülke devrimi olduğu kadar kadının da devrimidir. İki devrim paraleldir diye biliriz. Kadına biçilen toplumsal rol de bu süreçte kırıldı. Bunu kadın savaşçılar olarak pratiklerimizle kırdık. Yani o geleneksel düşünce yapısı yıkılıyor hergün. Hem kadına biçilen rol değişti hem de biz kadınlar olarak bu süreçte kendimizi tanıdık. Şimdiye kadar erkeğe göre yaşamaya alıştırılan biz kadınlar, toplumsal her alanda olduğu gibi savaşta da, devrimde de varolabileceğimizi gördük, anladık. Bu gücümüzün farkına vardık yani. Artık Rojava devriminde kadın da bir güçtür ve devrim bu güçle daha güçlüdür diyebiliriz. Bugünkü devrim sürecinde diğer çalışmalara baktığınızda da en güçlü ve en fedakar çalışanların kadın olduğunu görebilirsiniz. Devrim de, kadının gücü de büyüyor aynı anda.
Rojava devrimi de gösterdi ki Kürt milleti artık ayaktadır. Bugün Ortadoğu’da kendimizi savunacak güçteyiz. Buraya baktığımızda ise YPG ve YPJ Rojava’da sadece Kürt halkını değil, ezilen, savunmaya ihtiyacı olan diğer halkları da savunabiliyor. Bu, Kürtlerin artık ayağa kalktığını ve bir daha düşmeyeceğini gösteriyor.
Biz savunma gücüyüz, Kendi halkımızı, ülkemizi savunma felsefesiyle kurulduk ve buna göre hareket ediyoruz. Saldırı gücü değiliz, kimseye saldırıp öldürmüyoruz. Zaten bizim pratiğimizi gören, bizi tanıyan diğer milletlerden de gelip bize katılıyorlar. Bizde sadece Kürt savaşçılar yok, Ermeni, Arap ve diğer halklardan da katılımlar var. Bu anlamda da diğer halkların da savunma gücüyüz. Tarihten de biliyoruz ki kendini savunabilecek her devrim başarıyla sonuçlanmıştır. Biz de başaracağız, geleceğimiz özgürlüktür.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim; bugün halkımıza saldıran çetelerle işbirliği yapan, onlara yardım eden Kürtler de vardır. Onlar sadece bireysel çıkarları için halkına ihanet ediyorlar ama gelecekte kazanacakları bir şey olmayacaktır. Halkına ihanet eden zaten insanlık düşmanıdır. Bir an önce bu ihanetten vazgeçsinler.
Sarina Efrin (17): Ben 1 yıldır bu hareketin bünyesindeyim. 15 yaşında aktif gençlik çalışmalarında yer aldım ve daha sonra da YPJ’ye katıldım. Siyasi ve askeri eğitimler aldım. Bu eğitim sürecinde beni değiştiren, dönüştüren ve artık bir savaşçı olarak yer almamı sağlayan ise Kurdistan Tarihi ve Kadın Tarihi dersleri oldu. Bu teorik eğitimden sonra aslında kendimi, cinsiyetimi hiç tanımadığımı anladım. Bir kadın olarak kadınlığımın farkında bile değilmişim. Şimdi ise bambaşka bir düşünceye sahibim. Bir kadın olarak kimliğime ve bir Kürt olarak ülkeme sahip çıkacak bir donanımla eğitimlerimi tamamladığımı düşünüyorum. Siyasi eğitimden sonra askeri eğitime başladığımda herşeyden önce silahtan korkuyordum. Silahı elime alamayacak derecede korkuyordum. Tabi ki beni böyle davranmaya, düşünmeye sevkeden şey toplumun bize, kadına dayattığı, bize biçtiği kadınlık rolüydü. ‘Kadın savaşamaz, kendini koruyamaz, kadın erkeğin yaptığını yapamazdı’ Bize dayatılan ve kabul gören temel düşüne buydu. Teorik eğitimde zaten bu düşünceleri kıracak bilgilere ulaşmıştım. Burada en önemli etken başkan Apo’nun kitaplarıydı. O’nun kadına yönelik çözümlemelerinden çok etkilenmiştim. Kendimi, kadınlığımı çözmüştüm. Kadının hakikatını anlamıştım. Şimdiye kadar bu toplum, kadını sadece erkeğe bağlı yaşayan, hiçbir özgünlüğü olmayan, kendi iradesini, aklını ortaya koymasına izin verilmeyen bir meta olarak belletmişti. Kapatılmış bir sandık düşünün, onun gibi bir şeydi kadın. Ama o eğitimlerden sonra hiç de öyle olmadığı gerçeğini anlamıştım. Ve alışılagelmiş şekilde yaşamaya gerek olmadığı gerçeğini anladım ve bambaşka bir yaşama karar verdim. Uzun süre kendimle, içimdeki kadınla, bana öğretilen kadınla savaştım ve şimdiye kadar bize dayatılan ‘kadın’ın ben olmadığımı da bu sürede çok net anladım, kavradım. Hedefimi belirledim; hem yeni bir yaşama adım atacaktım hem de bu toplumun bin yıllarca süredir bize dayattığı ‘kadın’ın özgürlüğü için savaşacaktım.
Yaşamın her alanında savaş var. İnsan kendi kendisiyle de savaşır. Bugün ülkemize, Rojava’ya baktığımızda evet bir savaş var. Biz de kadınlar olarak bu savaşta savaşçı olarak yerimizi almış bulunuyoruz. ülkeyi savunmak sadece erkeğe özgü bir şey değildir. Kadın da çok iyi savaşabilir. Ve biz bunu pratiğimizle ortaya koyup kanıtladık. Ayrıca bizim savaşımız sadece ülke savunmasıyla bitmiyor, kadının özgürlüğü için de savaşıyoruz.
Bugün burada en ilginç olan şey şudur; şuanda kendilerine ‘cihadçı’ diyen aslında bazı ülkelerin çeteleri olan silahlı gruplar ülkemize, halkımıza saldırıyorlar. Bu saldırılarda karşı savunma gücü olarak biz kadın savaşçılarla karşılaşınca şoke oluyorlar. Onlara göre kadın, evinde erkeğinin hizmetçisi olan kişidir. Onlara göre kadın aşağılık bir varlıktır. Ki bu çete zihniyetinin kadına yönelik söylemleri, verdikleri dini fetvalar ortadadır, biliniyor. Ama işte bugün cephede karşılarında kadını görünce çıldırıyorlar. Zaten biz kadın savaşçıları görünce kendilerinden utandıklarından da çok eminim. Aslında çok da trajikomik bir halleri var. Bu halleriyle doğrusu eğleniyoruz. Onlar ne de olsa erkek ve ‘kadın’larla savaşıyorlar, üstelik de kaybediyorlar. Bize karşı kazanma ihtimalleri sıfır. Saldırıyorlar ve kaybediyorlar. Ölenler ölüyor, kalanlar da utancından ne yapacağını şaşırıyor. Nasıl oluyor da kadınlarla baş edemiyoruz diye. Bunu karşı köyden gelen köylüler bize anlatıyor. Önceleri kadın savaşçı olduğumuza inanmıyorlarmış, dürbünle sürekli kadın olup olmadığımızı anlamaya çalışıyorlarmış. Sonraki yakın çatışmalarımızda artık anladılar hepimizin kadın savaşçı olduğumuzu. Aslına bakarsanız bu çetelerin savaşma şekli de çok sersericedir. Yani bir savaşçı bile değiller. Başıboş, serserice hareket ediyorlar. Bir tarzları, sistemleri yok. Savaşı kol gücüyle yapıp kazanacaklarını sanacak derecede zavallılar. Savaşın bile bir kaidesi, ahlakı var ama bunlar çeteci, talancı oldukları için bunlarla savaşmaya bir anlamda üzülüyoruz. Zaman kaybından başka bir şey değiller. Koca koca gövdeleri, kocaman sakallarıyla karşımıza çıkıp savaşmaya cesaret ediyorlar ama nasıl savaşacaklarını bilmiyorlar. Bu yüzden zaten hiçbir çatışmada kazanmadılar ve hiçbir zaman da kazanamayacaklar. Onları küçümsemiyoruz, ciddi savaşıyoruz ama gerçek de budur.
Son olarak Rojava’yı terk edip kaçanlara sözüm var. Savaş kötüdür, çirkindir, zordur. Doğrudur. Kimse durduk yere ölmek istemez. Fakat Rojava’da durum tam olarak böyle değil ki! Kaçıp gitmeyi gerektirecek bir durum yok. Özellikle genç erkeklerin neden kaçtıklarını anlayamıyorum. İnsan ülkesini bırakıp neden, ne için kaçabilir? Genç erkekler kaçıyorlar. Hani nerde kaldı ‘erkek’lik? İnsan ülkesini, toprağını bırakıp kaçar mı?
Okuyucuya not: bu haberin ‘Rojava devriminin teminatı: KADIN TABURLARI’ olan başlığı YPG’nin bir erkek komutanına aittir. Kadın Taburları üzerine kendisiyle yaptığımız sohbette ‘Kadın Taburları şu anki haliyle bizim devrimimizin teminatıdır’ dedi.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.